SETA > Yorum |
IKBY nin Bağımsızlık Israrı Nelere Gebe

IKBY’nin Bağımsızlık Israrı Nelere Gebe?

Hem IKBY bölgesindeki aktörlerden hem de uluslararası güçlerden gelen tepkilere bakıldığında Barzani'nin referandumda ısrar etmesi önemli riskleri göze aldığına işaret.

IKBY'nin daha önce ilan ettiği referandum tarihi yaklaştıkça tartışmalar da alevleniyor ve aktörlerin pozisyonları daha da belirginleşiyor. ABD ve BM referandumun zamanlamasına karşı çıkarken Türkiye, İran ve Irak merkezi hükümeti referandum karşıtı bir tavır takınmış durumda. Referandum konusunda oldukça önemli sayılabilecek dayanaklardan ABD ve BM'nin tam açıklanmayan teklifini de reddeden Barzani'nin pozisyonuna doğrudan destek veren tek aktör İsrail. O kadar ki Barzani Kürt gruplarının bile desteğini toparlayabilmiş değil. Bu tablo bir kaç ay önceki havanın fazlasıyla değiştiğinin açık göstergesi.

Buna rağmen Barzani geri adım atmış değil. Bir hafta Ortadoğu'da siyasi konjonktürün değişmesi için uzun bir süre. Bu yüzden hala küçük de olsa geri adım atma ihtimali mevcut, atmadığı takdirde bölgesel kaosa yeni bir parametre katmış olacak.

Türkiye'nin endişeleri tam da bu noktada kristalleşiyor. Türkiye, referandum konusundaki tavrını zaman zaman açıkça belli etse de, geçtiğimiz hafta sonuna kadar meseleyi diplomatik kanallar üzerinden ve sessiz bir şekilde halletmeye çalıştı. İran ve Irak yönetimleri ile yapılan görüşmeler, Trump görüşmesinin konu başlıklarından birinin referandum olması Türkiye'nin mesele ile üst düzeyde ilgilendiğine işaret. Erdoğan'ın ABD seyahati öncesinde yaptığı açıklamalar ise Türkiye'nin tavrını ayan beyan ortaya koydu.

Referandumun yaratacağı riskler Türkiye'ye hem uzun vadeli / jeopolitik düzeyde hem de kısa vadede önemli maliyetler doğuracaktır. Yanı başında bir devletçik istemiyor. Irak ve Suriye'deki istikrarsızlık bu yeni oluşuma haklı bir zemin oluşturmuyor. Aksine başarısız devletlere bir yenisinin eklenmesi Türkiye için yeni bir tehdit. Kaldı ki Türkiye ve Suriye'deki Kürt nüfusunun mobilizasyonu, sahip oldukları silahlı güç ve ABD ile kurdukları ittifak, bu oluşumun sınırları konusunda endişeye sebep oluyor. Türkiye'nin yakın dönemde Barzani ile sahip olduğu iyi ilişkiler bu risklerin bertaraf edilmesi için yeterli bir garanti oluşturmuyor. Aktörlerin ilişkileri inişli çıkışlıdır. Dün kötü olan ilişkiler bugün iyidir, yarın gene kötüleşir. Dolayısıyla yapısal meseleler konjoktürel ilişki biçimi üzerinden değerlendirilemez. Ayrıca iyi ilişkilerden sonuç almaya bakacaksak mevcut ilişkileri gözeterek Barzani'nin Türkiye'nin hilafına hareket etmemesini temin etmek daha makul ve daha yakın bir kazanım olacaktır.

Referandumun yaratacağı riskler ikincil düzeyde de olsa önemli tehditler. İran ve Irak merkezi yönetiminin referandum konusundaki tavırları biliniyor. Irak Başbakanı Abadi referandum karşısında askeri seçeneği devreye sokacaklarını ifade etti. Bu senaryo, Türkiye'nin yanı başında yıllarca sürecek yeni bir savaş cephesi demek. Referandumu destekleyen bir siyaset izlemesi durumunda Türkiye'nin böylesi bir savaşa sürüklenmesi de zor olmayacaktır. Dahası, Suriye krizinin Türkiye'ye ürettiği maliyet ortada iken yeni bir krize bile isteye evet demesi beklenemez. Oluşabilecek yüz binlerce yeni mülteci dalgaları, PKK'nın bu krizi bir kaldıraca çevirecek olması ilk akla gelen önemli riskler. ABD'nin PKK ve YPG siyaseti göz önünde bulundurulduğunda böylesi bir krizde PKK'nın Irak'ın kuzeyinde Suriye'dekine benzer bir pozisyon elde etme ihtimali de uzak değil. Kısacası bu referandumun PKK'ya yeni bir alan açması ya da bir Irak-IKBY savaşına dönüşme ihtimali uzak değil.

Bütün bu riskler Türkiye'nin referanduma karşı bir siyaset izlemesine zemin hazırlıyor. Habur bölgesinde yaşanan askeri hareketlilik Türkiye'nin hem kararlılığını göstermesi açısından hem de referandumun yaratacağı riskler karşısında alınan önlemlere işaret ediyor. Dolayısıyla bu önlemlerin daha da artacağını öngörmek zor değil.

Hem IKBY bölgesindeki aktörlerden hem de uluslararası güçlerden gelen tepkilere bakıldığında Barzani'nin referandumda ısrar etmesi önemli riskleri göze aldığına işaret. Referandumun geçmesi halinde başlayacak çatışmalar kendisini siyasi açıdan bir çıkmaza sürükleyecek. Referandumun geçmemesi de siyasi hayatına mal olacaktır. Dolayısıyla referandumun gerçekleşmediği optimum bir çıkış yolu hala mümkün. Böylesi bir formül arayışına yönelmesi durumunda ise Türkiye'nin desteğini alacaktır. Daha da önemlisi "ya hep ya hiç" cenderesinden çıkma imkanına kavuşacaktır.

[Fikriyat, 18 Eylül 2017].