Ekim ayı Filistin siyaseti açısından önemli dönüm noktalarından birine şahit oldu. 2006’dan bu yana iki ayrı siyasi yapıya bölünmüş olan Filistin’de Hamas ile El-Fetih, Mısır’ın arabuluculuğuyla yapılan görüşmeler sonucunda uzlaşarak ortak bir hükümet kurmaya karar verdiler.
Gelinen aşamada Gazze’de kontrolü elinde bulunduran Hamas yönetimi, bölgenin idaresini El-Fetih ile kurulacak uzlaşı hükümetine devretmeyi kabul etti. Hamas’ın bu yönde bir adım atmasının arkasında Gazze’de kötüleşen insani durum, İsrail ve Mısır yönetimlerinin hareket üzerindeki baskısının artması ve Müslüman Kardeşler hareketine yönelik bölgesel baskı siyaseti gibi nedenlerin olduğu söylenebilir. Bu nedenler ışığında birçok analist Hamas’ın uzlaşı hükümeti ile ilgili kararını bir “geri adım atma” şeklinde yorumlamaktadır. Ancak dikkatli değerlendirildiğinde bu kararın Filistinli grubun stratejik bir hamlesi olarak okunabileceği de söylenebilir.
DEĞİŞEN BÖLGESEL KOŞULLAR
2006 yılında kopan Hamas-Fetih ilişkilerinin onarılmasına ve Filistin’de bir uzlaşı hükümeti kurulmasına yönelik daha önce en az iki kez girişimde bulunulmuş ancak bunlar başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Girişimlerden sonuç alınamamasında Hamas’ın kararlı duruşu ve taleplerinin karşılanmaması etkili olmuştu. Bununla birlikte hem 2011 hem de 2014 yılındaki uzlaşı görüşmelerinde Hamas’ın masadan kalkması o dönemlerin siyasi ortamlarıyla mümkün olabilmişti. Türkiye ve Katar gibi iki bölgesel gücün desteğini alan ve 2012 yılında Müslüman Kardeşler'in iktidara gelmesi ile Mısır’ın da ciddi desteğini alan Hamas, siyasi yönelimini dönemin şartlarına göre belirlemişti.
Ancak izleyen dönemde bölgesel siyasette yaşanan gelişmeler Hamas aleyhine cereyan etti. Mısır’da 3 Temmuz 2013’te gerçekleşen askeri darbe, 2014’te Katar’a uygulanan siyasi yaptırımlar ve Türkiye’de 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi Hamas’ın bölgesel destekçilerinin güç kaybetmesine ve değişen öncelikler nedeniyle Filistinli gruba yönelik desteklerini azaltmalarına neden oldu. Son dönemde ise Mısır’daki Sisi rejiminin İsrail’in politikalarına paralel olarak Hamas yönetimindeki Gazze’ye uyguladığı yaptırımları ağırlaştırması, Türkiye’nin özellikle Suriye’de yürüttüğü askeri operasyonlara odaklanması ve geçtiğimiz haziran ayında Katar’a başlatılan bölgesel yaptırımlar Hamas’ın Filistin siyasetinde yeni bir stratejiyi uygulama ihtiyacını ortaya çıkardı.
'HAYATİ' KONULARDA GERİ ADIM ATILMADI
Bu strateji çerçevesinde Hamas, Filistin’de kurulması öngörülen uzlaşı hükümeti için onay verdi ve bu noktada bazı kararlar aldı. Bu kararlar arasında Gazze’de kurulan idari yönetim organının sona erdirilmesi, sınır kapılarının kontrolünün kurulan uzlaşı yönetimine devredilmesi ve Gazze şeridinde oluşturulacak polis gücünün kurulacak yeni yönetim tarafından belirlenmesi bulunuyor. Öte yandan Hamas’ın bu yeni stratejisinin önemli bir noktası ise hareketin “hayati” olarak kabul ettiği bazı konularda geri adım atmamış olması.
Bu konuların başında Hamas’ın askeri kanadı olan İzzeddin Kassam Tugayları’nın lağvedilmemesi geliyor. Filistin’deki en güçlü silahlı yapı olan Kassam Tugayları’nın en az 20 bin askeri olduğu tahmin ediliyor. Özellikle İsrail’in 2014 yılında Gazze’ye yönelik saldırıları sırasında Kassam Tugayları’nın İsrail ordusuna önemli kayıplar verdirdiği biliniyor. 50 gün süren çatışmalarda en az 64 İsrail askerinin öldürülmesi Tel-Aviv’de şok etkisi yaratırken, Kassam Tugayları’nın askeri anlamda önemli bir kapasitesi olduğunu da göstermişti. Nitekim askeri kayıpların giderek artmasının İsrail’in operasyonu sonlandırmasında etkili olduğu da belirtilmişti.
HAMAS'IN 'KIRMIZI ÇİZGİLERİ'
Hamas’ın müzakerelerde “kırmızı çizgi” olarak belirlediği bir diğer husus da Gazze’de devlet memuru olarak işe alınan binlerce kişinin statüsünün geleceği idi. Her ne kadar bu kişilerin görevi bırakmaları talep edildiyse de Hamas bu konuda da talepkar bir tutum sergiledi ve bu kişilerin sadece maaşlarında bazı düzenlemeler yapılması koşuluyla görevlerine devam edebilmelerini temin etti. Bu suretle, Hamas’ın özellikle idari pozisyonlara getirdiği birçok üyesi kurulacak uzlaşı hükümetinde de resmi görevli olarak bulunacak ve maaşlarını almaya devam edecek.
Hamas’ın uzlaşı hükümeti sürecindeki yeni stratejisinin bir diğer kilit noktası ise İsrail’e yönelik yaklaşımı. Bir direniş hareketi olan Hamas, İsrail’i tanımama konusunda geleneksel pozisyonunu terk etmemiş, bununla birlikte kuruluş gayesi olan direnişi devam ettireceği konusunda da irade beyan etmiştir. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun uzlaşı hükümetinin tanınması için “Hamas’ın silah bırakması ve İsrail’i tanıması” gerektiği ön şartlarını koşmasına Hamas yetkilileri tepki göstermiş ve bu durumu Filistin’in iç işlerine müdahale etmek olarak yorumlamışlardır. Öte yandan Gazze’de bulunan Ablukayı Kırma Halk Komitesi de yaptığı açıklamada uzlaşı kararının ardından İsrail’e yönelik uluslararası baskının artırılması için mücadeleye devam edileceğini açıklamıştır.
FİLİSTİN SİYASETİNDE İKİ EŞİT AKTÖR
Filistin siyaseti, uzlaşı hükümeti ile birlikte iki eşit aktörlü bir yapı haline gelecektir. Hamas’ın stratejik bir hamle olarak uzlaşı hükümetine onay vermesi, hareketin siyasi düzlemde daha meşru bir mücadele yürütebilmesi açısından hayati önemde. Bu noktada Hamas’ın son dönemde bölgesel düzeyde önemli müttefikleri olan Türkiye ve Katar’ın da tutumları önem taşıyor.
Nitekim Türk hükümeti Hamas ile yakın ilişkiler geliştirmiş bölgeye yönelik ablukanın kaldırılması için ciddi çabalar yürütmüş ve bir dönem İsrail ile ilişkilerini bu nedenle dondurmuştu. O dönemin Hamas lideri Halid Meşal’in 2012 yılındaki AK Parti kongresine katılması Ankara’nın harekete yönelik olumlu tutumunun bir göstergesi olarak okunabilir. Benzer şekilde Katar da Hamas’la son dönemde yakın ilişkiler geliştirmiştir.
Bu ilişkiler, Mısır’da Müslüman Kardeşler'in önde gelen isimlerinden Muhammed Mursi’nin cumhurbaşkanı olduğu dönemde en üst seviyeye çıktı. Katar’ın o dönemki emiri Hamad bin Halife Al-Sani 2012’nin Ekim ayında Gazze’yi ziyaret ederek bölgeye milyonlarca dolarlık yatırımın başlangıcını yapmıştı. Dolayısıyla hem Türkiye hem de Katar’ın Filistin siyasetine olan yakın ilgilerini Hamas üzerinden devam ettirmek isteyecekleri söylenebilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Hamas’ın Filistin siyasetinde eşit ve meşru bir aktör olarak temsil edilmesi bu iki ülke tarafından da büyük önem taşıyor.
HAMAS'IN MISIR VE BAE BLOĞUNA YAKLAŞTIĞI İDDİALARI
Son olarak Hamas’ın son dönemde Türkiye ve Katar ekseninden ayrılarak Mısır ve BAE bloğuna yanaştığı konusunda yapılan yorumlar hareketin karar alma mercilerinin yaklaşımlarını tam olarak yansıtmıyor. Nitekim Hamas lideri İsmail Heniye’nin eski siyasi danışmanı Ahmed Yusuf’un “Bizim amacımız Filistin davasına Arap dünyasından azami destek toplamak. Bu bağlamda Katar veya Türkiye’den vazgeçerek Mısır ve BAE’yle ittifak etmek Filistin davasına büyük ivme kaybettirir. Mısır’la ilişkilerimiz Katar ve Türkiye’den kopuş anlamına gelmiyor” şeklindeki açıklaması hareketin stratejik aklının daha rasyonel bir tavır içerisinde olduğunu gösteriyor.
Sonuç olarak Hamas’ın Filistin’de kurulan ulusal uzlaşı hükümetine yönelik yeni stratejisi, hareketin bölge siyasetinde önemli bir aktör olarak kabul edilmesinin önünü açmaktadır. Nitekim Hamas, Mısır’da darbenin ve bu sürece yol açan siyasi koşulların yarattığı yıkımın farkında olarak daha ziyade Tunus’taki Nahda hareketinin yolundan gidip rasyonel bir tutum sergilemiş ve yeni bir siyasi strateji benimsemiştir.
Katar’ın bölgesel bir izolasyona maruz kaldığı, Türkiye’nin dış politikada öncelikli tehditleri bertaraf etmekle meşgul olduğu, Ortadoğu’da “Müslüman Kardeşler çizgisindeki siyasi bloğun” birçok anlamda gerileme yaşadığı bir dönemde Hamas için benimsenebilecek en önemli strateji, uzlaşı hükümetini kabul edip sürecin parçası olarak kalabilmekti. Dolayısıyla hareketin aldığı bu kararın, Mısır’ın baskısı, İsrail’in saldırgan politikaları ve Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin siyasi hırçınlıkları nedeniyle Hamas’ın siyaset sahnesinden tamamen dışlanabileceği bir senaryoyu engellemek amacı taşıdığı da unutulmamalı.
[Anadolu Ajansı, 19 Ekim 2017].