2008 küresel ekonomik kriziyle beraber dünya ticaretinde, dolayısıyla da ekonomik büyüme hızlarında yavaşlama oldu. Küresel kriz sonrası, ekonomide canlılık oluşturmak için ve ticaretin artırılması için ticaretin önündeki engellerin kaldırılması ve korumacılığın azaltılması konusundaki çabaların sonuç vermediği de ortada.
2008 küresel ekonomik kriz sonrasında güçlü bir platform haline gelen G20 platformunda da bu konular gündeme geldi. Ancak, liberalizasyon süreçlerinin yavaşladığı ve ülkelerin kendilerini kurtarmak için gösterdiği tekil çabaların, korumacılığı daha da güçlendirdiği bir dönemi yaşıyoruz.
Tüm bu sürecin tuzu biberi ise Trump'ın Amerika Başkanı seçilmesi oldu. Trump'ın Amerika'da başkan olmasıyla, ekonomide korumacılık söylemi de giderek gündemdeki yerini güçlendiriyor.
Yemin töreni sırasında sıklıkla vurguladığı “önce Amerika gelecek"söylemi, Amerika'nın kendisini önceleyen politikaları uygulayacağının işareti. Aynı tavrı örnek alacak birçok ülke olacak.
Tabi sadece bir öncelik sırası değil bu durum. Aynı zamanda, üretimden ticarete kadar birçok alanda içe dönük ve korumacı ekonomi politikaların öne çıkacağının da işareti.
KUR SAVAÅžLARINA MI DOÄžRU?
Peki bunun sonucu ne olur?
Yani, ABD'nin içe dönük ve korumacılığı ön plana çıkarması karşısında küresel ekonomi ve dünya ticareti nasıl etkilenir?
Bu politikaların uygulanması durumunda, dünya ticareti açısından yeni bir savaş gündeme gelecektir. Bu savaşın adı, kur savaşları ve korumacılık.
Trump, doların değerinin yüksek olduğunu düşünüyor. Doların yüksek olmasında da, Çin'in kendi para biriminin değerini düşük tutmasının önemli rolü olduğuna inanıyor. Hatta bu durumu, Amerika'nın Çin'e karşı rekabet gücünün azaldığının hatta kaybedildiğinin nedeni olarak öne sürüyor.
Amerika ve Çin arasındaki ticaret rakamlarına bakıldığında, Çin lehine artan ticaret fazlası Amerika açısından bir tehdit anlamına geliyor. Hatta tehdidin ciddiyetine dikkat çekmek için verilen örnek, Amerika'da 2 milyon kişinin işsiz kalmasına gerekçe olarak gösterilen Çin'in 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olması.
Bu da Amerika'yı hem rahatsız ediyor hem de küresel ekonomik güç dengesinin Çin ve diğer gelişmekte olan ülkelere kaymasından dolayı kabullenmesi zor bir durum ortaya çıkarıyor.
Tabi Amerika tarafından korumacılığın başlayacak olması, kur savaşlarının kızışması, serbest ticaret anlaşmalarının iptal edilecek olması ve yeni koruma duvarlarının örülecek olması, en başta serbest ticaretin savunuculuğunu yapan Amerika'yı vuracaktır. Attığı her adım, diğer ülkeler tarafından misilleme olarak görülecek ve Amerika da dahil gelişmiş ülkelerde yeni bir küresel resesyona neden olacaktır.
Amerika bunu göze alabilir mi? Gerçekten zor.
Şu da bir gerçek ki, ticaret ve yeni pazarlar için Çin ve gelişmekte olan ülkelerin Amerika'ya değil, Amerika'nın Çin ve diğer gelişmekte olan ülkelerin pazarlarına ihtiyacı var.
Bu da unutulmamalı. PEKİ, OLASI KUR SAVAŞLARI VE KORUMACILIK BİZE NASIL YANSIR?
Aslında kur savaşları ve korumacılık tüm ekonomiler için bir yeni bir paradigma anlamında gelmektedir . Amerika ve AB arasında müzakere edilen ancak durma noktasına gelen Serbest Ticaret Anlaşmasının (STA) ortadan kalkacak olması ise Türkiye için iyi haber.
Çünkü, Türkiye'nin dahil edilmesi düşünülmeyen STA ile, AB üyesi olmasa da gümrük birliğinde olmasından dolayı, Amerika malları serbestçe Türkiye'ye girecek, bu da Türkiye ekonomisi için bir yıkım olacaktı.
Diğer taraftan, koruma duvarlarının ve kur savaşlarının hızlanacağı bir dönemde, Türkiye bulunduğu bölgede ihracat için yeni pazarlar bulma konusunda diğer ülkelerden daha şanslı. Ancak, yeni pazarlar için de çemberi genişletmesi gerekiyor .
Ayrıca, Türkiye ekonomisinin, özellikle de bu dönemde, hem düşük maliyetle üretimini gerçekleştirmesi hem de sıklıkla bahsettiğimiz teknolojik seviyesi yüksek ürün üretmesi her zamankinden daha önemli. Çünkü rekabet çok kızışacak.
Bu yüzden Türkiye, dünyada gelişen ve hızlanan bu tarz ekonomik dalgalanmalara karşı hazırlıklı olmalı.
[Yeni Åžafak, 23 Ocak 2017].