SETA > Yorum |

Bu Birlikten Beraberlik Doğar mı?

Hamas ile El-Fetih arasında Mayıs 2006’dan bu yana süren, referandum önerileri, erken seçim tehditleri, çatışmalar, ateşkesler arasında gidip gelen pazarlıklar nihayetlendi ve Filistin “ulusal birlik” hükümetine uzun bir bekleyişten sonra kavuştu. 17 Mart itibariyle yeni hükümet güvenoyunu aldı. Hamas-El Fetih militanları arasındaki çatışmaların bir iç savaşa dönüşebileceği kaygısından bu noktaya gelinmiş olması memnuniyet verici.  Ancak Ulusal Birlik Hükümeti ile Filistin için yeni bir dönemin başlayacağını söylemek ne yazık ki pek mümkün gözükmüyor

Hamas ile El-Fetih arasında Mayıs 2006’dan bu yana süren, referandum önerileri, erken seçim tehditleri, çatışmalar, ateşkesler arasında gidip gelen pazarlıklar nihayetlendi ve Filistin “ulusal birlik” hükümetine uzun bir bekleyişten sonra kavuştu. 17 Mart itibariyle yeni hükümet güvenoyunu aldı. Hamas-El Fetih militanları arasındaki çatışmaların bir iç savaşa dönüşebileceği kaygısından bu noktaya gelinmiş olması memnuniyet verici.  Ancak Ulusal Birlik Hükümeti ile Filistin için yeni bir dönemin başlayacağını söylemek ne yazık ki pek mümkün gözükmüyor

 

Öncelikle şimdiye kadar yapılan açıklamalara baktığımızda, yeni hükümeti tanıyan tek Avrupa ülkesi AB üyesi olmayan Norveç. İngiltere ise hükümetin sadece El-Fetih’li üyeleri ile görüşeceğini açıkladı. Ulusal Birlik Hükümetinin, İsrail’i tanımaması, işgale karşı direniş haklarının olduğunu söylemesi ABD tarafından hoş karşılanmadı. ABD’nin El-Fetihli bakanlarla diplomatik temasta bulunacağı düşünülüyor. Hükümet, İsrail ile daha önce varılan anlaşmalara “saygı” göstereceğini söyleyerek, anlaşmaları tanımayı isteksizce kabul etmiş durumda. Ancak bu İsrail’in ekonomik yaptırımlarını ve siyasi tavrını yumuşatması için yeterli değil. Dolayısıyla Hamas hükümetini yıldıran ağır ekonomik baskı, yeni hükümet için de problemler yaratacak.

Ancak asıl önemli sorun, El-Fetihli üyelerin, Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın, ara formül olarak görülmesi. Hamas iktidarı sırasında da bu yol etkin olarak kullanıldı. İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Mahmut Abbas ile birkaç kez bir araya geldi. Bu görüşmelerde, Hamas Hükümeti görmezden gelinerek seyahat kısıtlamalarının hafifletilmesi ve İsrail’in elinde tuttuğu Filistinlilere ait gelir ve gümrük vergisinden 100 milyon doların doğrudan Mahmut Abbas’a aktarması gibi bir takım anlaşmalara da varıldı. Hamas iktidarına ambargo uygulayan ülkeler yine Abbas ile görüşerek diplomatik temaslarını sürdürdüler. Bu ülkeler Hamas iktidarını köşeye sıkıştırmak için, sadece ellerindeki ekonomik kozu kullanmakla kalmadılar bizzat Filistin’in kendi devlet başkanı aracılığı ile bunu yaptılar. Her ne kadar Mahmut Abbas, her platformda Filistin’deki seçimlerin şeffaf ve demokratik olduğunu ve buna saygı göstermek gerektiğini dile getirse de, İsrail ve Batılı ülkelerle sürdürdüğü temaslar, iki başlı bir yönetimin doğmasına yol açtı. Aslında daha seçimler sonuçlandığında, El-Fetih lideri Mahmud Abbas’ın Devlet Başkanlığını yürütmesinin ve rakip Hamas’ın iktidar gelmesinin sürtüşmelere neden olacağı tahmin ediliyordu. Gerilimin başlangıç noktası Hamas’ın, Filistin’deki güvenlik güçlerinin El-Fetih’e bağlı olması nedeniyle, Gazze Şeridi’nde kendi militanlarından üç bin kişilik yeni güvenlik gücü oluşturacağını ve eski güvenlik birimini feshedeceğini açıklaması oldu. Mahmut Abbas hükümetin kararını veto ederken, El Fetih’e sadık güvenlik güçlerinin artırılmasını emredince gerilim daha da tırmandı. Hamas’ın sürgündeki lideri Halid Meşal, Abbas'ı hükümetin yetkilerini kısmak ve ABD ve İsrail'den talimat almakla suçladı. Rakip güvenlik güçleri çekişmesi çok geçmeden çatışmalara dönüştü. Mayıs ayında İsrail cezaevlerinde bulunan önde gelen Filistinli siyasetçiler, çatışmaların bir iç savaşa dönmesini önlemek amacıyla, tarafları uzlaştıracak bir bildiri yayınladılar.  “Mahkûmlar Belgesi” olarak bilinen bu bildiri, El-Fetih ile Hamas arasında bir uzlaşma sağlanabileceği umudu yarattıysa da çatışmalar çok geçmeden yine başladı.

İki taraf arasında anlaşmazlıkların kökeninde siyasi rekabetin yanı sıra, El-Fetih’in bunca zamandır elinde tuttuğu ve kendine ait olarak gördüğü Filistin iktidarını Hamas’a bırakmak istememesi yatıyor. Batının desteği ve Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın bir El-Fetihli olması da buna imkân sağlıyor. Devlet başkanı sıfatı ile Abbas’ın yetkileri oldukça geniş. Abbas'ın başbakanı seçme ve görevden alma, parlamento toplantı halinde olmadığında yasa gücünde bağlayıcı kararnameler çıkarma ve olağanüstü hal ilan etme yetkileri var. Başkomutan sıfatını taşıyor ve Ulusal Güvenlik Gücü ve Filistin İstihbaratı üzerinde son sözü söyleme hakkına sahip. Nitekim Abbas yetkilerine dayanarak ilk önce referandum daha sonra erken seçime gitme kozunu oynadı.

Neticede, şiddet olaylarından kaygılanan bölge ülkelerinin devreye girmesi, özellikle Suudi Arabistan’ın çabalarıyla Hamas ve El-Fetih’i uzlaştıracak bir zemin yaratıldı. Ancak bu zemin ne kadar sağlam? “El-Fetih üyeleri ile görüşürüz” yaklaşımı her şeyden önce Filistin Yönetiminde sıkıntı yaratan iki başlılığı hükümetin içine taşımış oluyor. El-Fetihli Bakanlar bu görüşmeleri kabul ederlerse, Hamaslı üyeleri yok sayan bu yaklaşıma prim vermiş olmayacaklar mı? Ayrıca Hamas’ın bu yolla üretilen politikalara destek vermesini beklemek çok iyimser bir yaklaşım olur. Öte yandan hükümetin El-Fetih kanadı bu görüşme formülünü kabul etmezse, bu durumda da mevcut izolasyon, ekonomik baskılar devam edecek gözüküyor. Bir başka nokta ise, Mahmut Abbas’ın aynı yetkilerle, aynı pozisyonu koruyor olması. İsrail Başbakanı Olmert, her ne kadar Hamas ile işbirliği sürdüğü müddetçe Abbas ile sadece insani konuları konuşacaklarını dile getirmiş olsa da, bir El-Fetihli olarak Abbas’ın bu hükümet dışı hükümet konumunu kullanması Hamas ile sürtüşmelere neden olacaktır.

Üstelik el-Fetih Hamas çekişmesi bununla sınırlı kalmayacaktır. 25 Ocak 2006 seçimlerinde genel sonuçlara göre oyların %56 sını alan ve 74 milletvekili çıkaran Hamas, tek başına iktidar olabilecekken, oyların %34’ünü alan ve 45 milletvekili bulunan el-Fetih ile iktidarı paylaşmak zorunda bırakılmış durumda. Hamas’ı iktidara taşıyan el-Fetih’in yolsuzluklarla, kötü yönetimle yıpranmış olmasıydı. Oslo anlaşmalarını izleyen süreç içinde, el-Fetih yönetimi siyasi vaatlerini, iki devletli çözümü gerçekleştiremedi. Filistin halkının bir türlü güvenliğe kavuşamaması, İsrail yönetiminin işgal topraklarında yerleşimler kurmaya devam etmesi, baskıyı her fırsatta giderek artırması el-Fetih’in itibarını sarsan unsurlar olarak ön plana çıktı. Şubat 2006’da Filistin Başsavcısı Ahmed al-Meghani’nin yaptığı açıklama Filistin’de bir önceki dönemde yapılan yolsuzluğun boyutlarını ortaya koyması açısından çarpıcı. Meghani, yürütülen mali soruşturmanın neticesine göre Filistin Yönetiminin bütçesinde 700 milyon dolarlık bir kayıp olduğunu açıkladı. Bu paranın son bir kaç yıl içinde Filistin yönetimindeki bazı yetkililerin yolsuzlukları ve kötü kaynak kullanımı neticesinde kayıplara karıştığı ileri sürülüyor. El-Fetih yönetiminin arkasında bıraktığı bu manzara, radikal İslamcı hareketi desteklemeyen bir kesimin bile, mevcut yönetime karşı oldukları için oylarını Hamas’a vermelerine yol açtı. Oysa Filistin halkının bu tercihlerine rağmen, şu anda bir el-Fetih-Hamas koalisyonu yönetime gelmiş durumda. İçerideki çatışmaların kaygı verici duruma gelmiş olması, şu anda kurulan ulusal birlik hükümetinin halk arasında da memnuniyet uyandırmasına yol açtı. Ancak bu siyasi tercihlerin bir yansıması değil. Ayrıca dıştan gelen Hamas’a yönelik baskı sürerken, iki taraf arasındaki çekişmenin kısmen durulmuş olması Filistin istikrara kavuşacaktır anlamını taşımıyor.

Sonuç olarak, Hamas’a yönelik bu politika, Hamas’ı yıpratmaktan çok, seçim galibi bu yönetimi iktidarın olumsuzluklarından koruyor ve bir muhalefet partisi gibi avantajlı konuma getiriyor. Bugün Hamas’a oy veren kesim, içerideki ekonomik sorunlardan da, siyasi istikrarsızlıktan da mevcut yönetimi değil dış baskıları sorumlu görüyor. Dolayısıyla bu ortam Hamas’ın gerçek bir iktidar sınavı vermesini engelliyor. El-Fetih de bu durumun farkında olarak gelecek seçimlere kadar kendini güçlendirecek ancak Hamas’ı zayıflatacak, Batıdan destek bulacak politikaların arayışına girecektir. Abbas’ın koalisyona verdiği desteğin göstermelik olduğu ve Hamas’ı iktidardan uzaklaştırmanın asıl amacı olduğu yapılan yorumlar arasında. Bu şartlar altında, aynı hükümeti paylaşan bu iki partinin Filistin için ortak politikalar üreterek, bunları başarıyla uygulamaya koyması güç gözüküyor.