Geçtiğimiz yüzyılın ikinci yarısında başlayıp gitgide kronik bir sorun hâline gelen Kıbrıs konusu hem adadaki tarafların yaşamlarını hem de Türkiye’nin dış politikasını derinden etkilemiştir. Adadaki Türk ve Rum halkının zamanla kültürel ve siyasi olarak birbirinden uzaklaşması çözümü gitgide daha zor hâle getirmiş, taraflar arasında yıllarca süren müzakereler sonuçsuz kalmıştır.
Kıbrıs’ta Birleşmiş Milletler’in benimsediği iki bölgeli ve iki toplumlu birleşik devlet esasına dayalı bir çözüme ulaşılması yolunda son yıllarda önemli ilerlemeler kaydedildi. 2008’den beri Birleşmiş Milletler’in arabuluculuğunda yürütülen çok sayıda görüşmenin ardından taraflar arasında Şubat 2014’te tarihi bir mutabakat metni imzalandı ve doğrudan müzakereler hâlen devam ediyor. KKTC’nin 2004’teki Annan Planı referandumundaki görüşleriyle örtüşen bir biçimde devam ettirdikleri çözüme yönelik olumlu tavır, GKRY’de son yıllarda değişen siyasi ve ekonomik dinamikler sayesinde Rum siyasetçilerinden de destek bulmaya başladı. Ayrıca Doğu Akdeniz’de kayda değer doğalgaz kaynaklarının keşfedilmesi ve çıkarılacak doğalgazın Batı’ya nakledilmesinde Kıbrıs’ın kilit bir pozisyonda bulunması dolayısıyla uluslararası toplumun Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik daha fazla ilgi gösterdiği gözlemleniyor. Türkiye de Annan Planı’nda olduğu gibi sorunun çözümü için yoğun bir diplomasi faaliyetiyle destekte bulunuyor. Kısacası, Kıbrıs sorununun çözümü için bugün gerek adada, gerekse uluslararası arenada gayet elverişli bir hava mevcuttur. Öte yandan, geçmişteki benzer birçok teşebbüsün akamete uğraması yüzünden uluslararası toplumdaki genel görüş, mevcut müzakere sürecinin birleşik bir Kıbrıs için “son bir şans” olduğu yönündedir.
Kıbrıs’taki müzakerelerin siyasi boyutunun ana hatlarıyla ele alınacağı bu analizde, meseleye doğrudan veya dolaylı etkisi olan aktörlerin pozisyonları incelenecek ve çözüm sürecinin bugünü ve geleceği üzerine değerlendirmelerde bulunulacaktır..