Avrupalılar başkalarına akıl verme konusunda her zaman en öndedirler. Başka ülkelerin yönetim şekillerini beğenmezler, insan hakları standartlarını, demokrasi düzeylerini eksik görürler. Bunları bahane ederek sürekli olarak başka devletlerin içişlerine karışan bir tutum içerisindedirler.
Ama son dönemde yaşanan gelişmeler düşünüldüğünde, artık Avrupa’nın kendisinin sağlıklı tavsiyelere ihtiyaçları var.
Uzun zamandır yaşadıkları sorunları çözemiyorlar…
Almanya’da hafta sonunda Mecklenburg-Vorpommern eyaletinde yapılan seçimlerde yabancı düşmanı ve İslamofobik AfD yüzde 20,8 oyla ikinci parti oldu. Başbakan Angela Merkel’in partisi CDU’dan daha fazla oy alan AfD bu yılın mart ayında yapılan Sachsen-Anhalt eyalet seçimlerinde de yüzde 24,3 oy alarak ikinci parti olmuştu. Avrupa Birliği’nin lideri ve garantisi gibi görülen Almanya’nın bu şekilde yavaş yavaş radikalizme ve ırkçılığa kayması sadece Almanya’daki değil bütün Avrupa’daki birlik yanlısı politikacıları kara kara düşündürüyor.
Bilindiği gibi, İslam karşıtı, yabancı düşmanı ve AB karşıtı partilerin yükselişi sadece Almanya’da söz konusu değil. Fransa, Hollanda, Avusturya ve İngiltere gibi ülkeler bu konuda çok daha fazla yol aldılar. Bu ülkelerdeki demokrasi, çoğulculuk ve AB yanlıları halk arasında ırkçılık ve yabancı düşmanlığının önlenmesi konusunda bir türlü başarılı olamıyorlar. Bu başarısızlığın onları da, seçmenleri kaybetmemek arayışıyla, aşırı sağcı söylemlere sürüklemesi ise Avrupa’nın karşı karşıya olduğu asıl tehlike olarak görülüyor. Front National’in (Almanya), UKIP’in (İngiltere), Özgürlük Partisi’nin (Hollanda) ve FPÖ’nün (Avusturya) yabancı düşmanı söylemlerle hızla yükselerek ülkelerindeki yerleşik siyaset yapısını sarsması Avrupa’nın bugüne kadar karşı koymakta başarılı olamadığı bir gelişme olarak karşımızda duruyor.
Brexit çerçevesinde yaşanan sorunlar da Avrupa’nın başını ağrıtan bir başka problem olarak duruyor. İngiltere’nin üyelikten ayrılma kararı Avrupa Birliği’nin güvenilirliğine olan inancı çok sarsmış durumda. Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Polonya gibi 2000’lerde üye olup Brüksel’den umduğunu bulamamış ülkelerdeki AB karşıtlarında üyelikten ayrılma fikrini körüklüyor İngiltere’nin verdiği bu karar. AB üyeliğinden bekledikleri ekonomik faydayı yeterince görememiş bu ülkelerde, Brüksel’in aşırı müdahaleci yaklaşımları AB karşıtlığını körüklüyor. Eski AB ülkelerindeki, yukarıda değindiğimiz artan yabancı düşmanlığı da bu karşıtlığın daha da artmasına neden oluyor.
Yunanistan, İspanya ve İtalya’nın bir türlü ekonomik krizin etkilerini üzerlerinden atamamaları ise Avrupa’yı ekonomik açıdan zayıflatan bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Bu ülkelerin ekonomileri 2008 yılından beri büyük bir gerileme içerisinde ve bu gerilemenin sonu görünmüyor. İspanya’nın millî geliri 2008 yılında 1,6 trilyon dolardan 2015 yılında 1,2 trilyon dolara düşerken Yunanistan’ın millî geliri aynı dönemde 354 milyar dolardan 195 milyar dolara, İtalya’nın ise 2,4 trilyon dolardan 1,8 trilyon dolara düştü. Fransa ve Almanya’nın millî gelirleri de aynı oranda olmasa da benzer düşüşler yaşadı. 2008/2009 dünya ekonomik krizinin çıktığı ülke olan ABD’nin millî geliri aynı dönemde 14,7 trilyon dolardan 17,9 trilyon dolara çıkarken Avrupa’nın yaşadığı bu ekonomik zaaf, diğer alanlarda yaşadığı sorunları çözme konusundaki yeteneğini zayıflatıyor.
İspanya’da uzun zamandan beri yaşanan siyasal krizi de Avrupa’nın yaşadığı bu sorunlardan ayrı düşünmek mümkün değil. Geçen aralık ayında yenilenen seçimlerin ardından sekiz aydan beri bir türlü hükümet kurulamayan İspanya’da üçüncü defa seçimlerin yenilenmesi gündemde. Ekonomik krizin etkisi altında ezilen ülkede halkın yerleşik siyaseti protesto etmek için radikal partilere yönelmesi siyasal sistemi bloke etmiş durumda.
Avrupa’nın çözmekte zorlandığı diğer sorunlar olan mülteci ve terör meselelerini; üzerinde çok konuşulduğu için burada ayrıca uzun anlatmaya gerek yok.
Bu sorunların çözümü konusunda öncülük yapması beklenen Almanya ve Fransa’nın giderek artan bir şekilde aşırı sağ siyasetin kucağına yuvarlanması Avrupa için daha zor günlere işaret ediyor. Belki bu şekilde, sürekli içişlerine müdahale etmeye çalıştıkları ve terörle mücadele konusunda hep yalnız bıraktıkları Türkiye’nin durumunu daha iyi anlarlar...
[Türkiye, 7 Eylül 2016].