Müslümanların Batı'nın siyasi tahakkümü, sömürüsü ve hayat tarzına direnmeleri ve bir alternatif üretme potansiyeli, Soğuk Savaş sonrası dönemde İslam ve Müslümanların Batı'nın yeni ötekisi ve düşmanı olarak tanımlanmasına neden oldu. Müslümanlar sadece dışarıdaki değil, aynı zaman da artan göç nedeniyle içerideki düşman olarak da tanımlandı. İslam'ın protestanlaştırılması ya da ehlileştirilmesi projesi işte bu temel üzerinde inşa edildi.
Batı'da bazı kesimler uzunca bir süredir İslam'ın modern hayata uygun olmadığı söyleminden hareketle, İslam'ın reforme edilmesi gerektiğini savunuyorlar. Bütün çabalarına rağmen Müslüman göçmenleri asimile edemeyen bazı Avrupalı devletler ise, bir "Avrupa İslâmı" üretmeyi adeta devlet politikası haline getirdiler.
Almanya, Avusturya, Fransa ve Hollanda gibi devletler çeşitli enstrümanları ve devlet baskısını kullanarak, Avrupa İslamı projesini desteklemeye başladılar. Bu çerçevede bir çok ülkede İslam ilahiyatı bölümleri açıldı ve "reformist" ve "iyi Müslümanlar" olarak nitelenen akademisyenler desteklendi. Diğer taraftan İslam'ın tahrif edilmesine direnen akademisyenler, cemaatler ve sivil toplum kuruluşları "kötü Müslümanlar" olarak yaftalanarak dışlandı.
Bir sosyal mühendislik projesi olarak devreye sokulan Avrupa İslamı projesinin temel amacı, Müslümanların Batı toplumlarından farklı kılan özelliklerinden arındırılması ve dinin günlük hayatta oynadığı belirleyici rolün azaltılmasıyla İslam'ın sekülerleştirilmesidir.
Reformasyon ve sekülerleşme sonucu Hristıyanlığın gündelik hayatın dışına çıkarılmasından hareket eden Batı'daki bazı kesimler, aynı formülü İslam'a uygulayarak İslam'ı ve Müslümanları pasifize etmeyi planlamaktadırlar. Farklı bir teolojisi olan ve tamamen farklı toplumsal ve tarihi şartlarda gerçekleşmiş olan bir tecrübeyi bambaşka bir tarihi ve teolojisi olan bir dine birebir uygulamaya çalışmak, bazen komik görüntülerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Bunun çok düşündürücü bir örneği, Ekim ayında Almanya'da yaşandı. 2017 yılı, Martin Luther'in reformasyonun başlangıcı sayılan 95 tezini Wittenberg'te bir kilisesinin kapısına asarak yayınlamasının 500. yıldönümü olarak Batı'da çeşitli etkinliklerle anılmıştı. Buradan hareket eden Freiburg Üniversitesi İslam İlahiyatı bölüm başkanı Abdel-Hakim Ourgh, İslam'ın reforme edilmesi ile ilgili 40 maddeden oluşan tezini Berlin'deki bir caminin kapısına astı. Oldukça basit ve indirgemeci bir zihnin ürünü olan bu tavrın ne kadar komik ve zavallı olduğu izahtan varestedir. Zira Martin Luther tezlerini kilisenin kapısına asarak yada yayınlayarak doğrudan Papa'nın ve ruhban sınıfının otoritesine meydan okumuştu. Peki, cami kapısına tezlerini asan ilahiyatçı kime meydan okumaktadır?
[Fikriyat, 16 Kasım 2017].