ABD Siyasetinde Evanjelizm'in Etkisi Artıyor

Uzmanlar, ABD'de Evanjeliklerin yönetimle pragmatik bir iş birliği içinde olduğunu ve etkisini giderek artırdığını belirtti.

Devamı
ABD Siyasetinde Evanjelizm'in Etkisi Artıyor
Avrupa İslam'ı Projesi

Avrupa İslam'ı Projesi

Almanya, Avusturya, Fransa ve Hollanda gibi devletler çeşitli enstrümanları ve devlet baskısını kullanarak, Avrupa İslamı projesini desteklemeye başladılar.

Devamı

Trump, yerel aktörlere desteğini azaltabilir ve inisiyatif alması halinde Türkiye’nin politikalarına daha fazla yaklaşabilir. Ancak PYD’ye olan desteğini aniden çekecek hızlı bir politika değişikliğine gitmeyecektir.

Murat Yeşiltaş Baltimore olaylarını, Beyaz Anglo-Sakson Protestan olgusunun Amerikan kimliğinin kuruculuğundaki rolü bağlamında yorumladı.

Kimlikler vurgulu şekilde etnisite üzerinden tanımlanırsa, gruplar arası çatışma olasılığı artmaktadır.

Kürt Sorunu 30 yıldır devam ediyor. 40 bin insanımız öldü. Tarafların nesiller boyu unutamayacağı travmatik anıları ortaya çıktı. Karşılıklı ölümcül anlatılar ve hikayeler oluştu. Ruhlarımız acılarla doldu.

Ortadoğu Bu Cendereden Nasıl Kurtulur?

Ortadoğu'nun ekonomik gelişmeye ulaşması için gerekli olan karakter İslam kültüründe mevcuttur. Önemli olan bölge insanının bilim, sanat ve ekonomiye yatırım yapabilecekleri istikrarlı bir ortama kavuşabilmesidir.

Devamı
Ortadoğu Bu Cendereden Nasıl Kurtulur
Binyılcı' Siyaset Hadimleri

'Binyılcı' Siyaset Hadimleri

Bundan neredeyse iki yıl önce başlayan “İslamcılık” tartışması, muhafazakâr kitleye siyasal iddialarından vazgeçme karşılığında “dini bir muhafazakârlık” öneriyor.

Devamı

"Azınlık ve öteki" elitlerin kaldıracı üzerinden iktidar olma denklemi, Amerikan siyasal aklının ilk anda kolay bir şekilde sindirebileceği bir fenomen değildir.

Federal Almanya Dışişleri Bakanlığı, ‘Alman-Türk İşbirliği Konusu Olarak İslam ve Avrupa’ genel başlığı altında, Alman ve Türk uzmanların katılımı ile her yıl iki ülke ilişkileri açısından kritik görülen bir konuyu ele alıyor.

Amerikan imparatorluğu son sekiz yıldır kullandığı siyaset teknolojisini değiştirme kararı aldı. İmparatorluğun ancak bir süre kullanabileceği neocon teknoloji vazifesini hitama erdirmiş oldu. George W. Bush’la beraber iktidara gelin neocon ekibin, fiili hazırlıklarını 1997-1998’de tamamladıkları  “Yeni Amerikan Yüzyılı” projesi, ABD’nin Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan küresel belirsizliği belli bir süreliğine aşmasına yardımcı oldu. Bir an için son sekiz yıl içerisinde neocon projenin hayata geçmediğini farz edelim; Amerika küresel anlamda daha etkin (aktif) mi yoksa daha zayıf (pasif) bir pozisyonda olurdu? Neocon projenin ABD’ye maliyetlerinin olduğu elbette doğrudur. Lakin kâr-zarar analizini derinlikli yaptığımızda karşımıza şu tablo çıkmaktadır. Amerika, gerek siyasi gerekse ekonomik kriz bölge ve alanlarında, varlığıyla yokluğunu eşitleyen bir güç haline dönüşmüştür.

Siyaset, liderlik, karakter, sınıf, din, korku, savaş... 4 Kasım 2008 günü yapılacak Amerikan başkanlık seçiminin sonuçlarını bütün bunların bileşkesinden doğan algılar ve tercihler belirleyecek.

İngiltere'de on yıllık başbakanlık görevini bırakan Tony Blair'in öncülüğünü yaptığı "Üçüncü Yol" hareketi, geleneksel sağ-sol ayrımlarını aşmayı hedefliyordu. Avrupa sağının muhafazakâr ve geleneksel değerleri benimseyen; fakat ekonomik alanda bireyci ve sermaye yanlısı tavrına karşı Avrupa solunun gelenek karşıtı; fakat sosyal adaletçi ve müdahaleci politikaları arasında sıkışıp kalan Avrupa siyasetini bu darboğazdan kurtaracak bir açılımdı Üçüncü Yol. 

Berthold Brecht, "Augsburg Tebeşir Dairesi" adlı hikâyesinde, gerçek sevginin nasıl test edildiğini anlatır. Avrupa'daki 30 yıl savaşları sırasında Katolikler Augsburg şehrini ele geçirerek talan ederler.  

  19. yüzyılda güçlü bir şekilde ortaya çıkan Batı sömürgeciliğinin arkasında yatan felsefi, ekonomik, siyasi ve kültürel temelleri hakkında neler söyleyebilirsiniz? 19. yüzyılda artık rafine bir program haline dönüşen sömürgecilik arızi bir gelişme değil Batı felsefesinin pişirdiği kapitalizmin oldukça tabii bir neticesi olarak okumak lazım. Öyle ki, 1788 tarihli Britanya “Köle Ticareti Düzenlemesi” yasası altında, köle gemilerine sıkıştırılacak köle sayısında azami verimlilik sağlamak üzere gemiler inşa edilmiştir.

Katolik dünyasının ruhani lideri Papa 16.ncı Benedikt’in Türkiye ziyareti, Müslüman bir ülkeden çok sanki Ortodoks bir ülkeye yapılıyormuş gibi bir havaya büründü. Vatikan kökenli “Papa Müslümanlarla değil Ortodokslarla diyalog yapmaya geliyor” açıklaması, Türk medyasının dikkatinden kaçmadı ve pek çok ulusal gazetenin manşetine taşındı. Daha sonra “Müslümanlarla da diyalog kurulacak” açıklaması yapıldı ama bu zihinlerdeki şüpheleri pek gidermişe benzemiyor Papa’nın Türkiye ziyareti Katolik ve Ortodoks dünyalarını birleştirme yönünde atılmış tarihi bir adım olabilir mi? İki kilise ve dini otorite arasındaki bin yıllık bölünme, bundan sonra ortadan kalkabilir mi?

Kapitalizmin görünen kaba yüzü oldukça belirgin, tarif edilebilir ve “kuralları” idrak edilirse pekâla çözümlenebilir durmaktadır. Lâkin bütün meta-sisteminin üstünden yürüyen yapıyı hakkıyla anlamak üzere dinamiklerini etüt ettiğimizde, karşımıza olabildiğince girift bir sistem çıkmaktadır. Bu karmaşık yapı liberal ya da neoklasik okumanın “birey” indirgemesi üzerinden yaptığı analizlerin çok ötesinde canlı bir metabolizmanın sahip olduğu tüm değişkenleri, muğlaklıkları, görünmeyenleri (Smith), anarşiyi (Marx), gayri muayyenleri (Keynes) ve tahribatları (Schumpeter) bünyesinde barındıran gizemli bir mahiyete sahiptir.

Türkiye’nin Avrupa Birliği macerasında dış konjonktür her zaman önemli olmuştur. Avrupa’nın büyük devletlerinde yapılan genel seçimler ise bu konjonktürde en keskin değişimlere yol açan etkenlerdendir. Almanya’da Eylül 1998 seçimleri sonunda Helmut Kohl liderliğindeki on altı yıllık Hıristiyan Demokrat-Liberal koalisyonun yerini Gerhard Schröder’in Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonuna bırakması adaylık statümüzdeki değişime ivme kazandırmıştı. Almanya’da böyle bir iktidar değişikliği olmasaydı, Türkiye’nin AB adayı ilan edildiği 1999 Helsinki Zirvesi farklı sonuçlanabilirdi. Bugün Almanya’da yapılacak genel seçimler Türkiye’de bu sefer tam tersine, kötümser beklentilere yol açmış durumda. Almanya’nın Eylül 2005 seçimlerinde yeniden bir iktidar değişikliğine gitme ihtimalinin Türk kamuoyunu kaygılandırması boşuna değil. Seçimler sonunda, AB’nin amiral gemisi hükmündeki bu ülkede Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemeyen Hıristiyan Demokrat ve Hıristiyan Sosyal Birliği (CDU/CSU)’nin içinde yer alacağı bir hükümetin kurulması Türkiye’ye neye mal olacaktır? Tam da AB müzakerelerine başlayacağı sırada Almanya’da Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan bir sağ iktidardan süreç nasıl etkilenir?