Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte dünyanın en güçlü ülkesi konumuna yükselen ABD’nin bu konumunu en fazla tehdit eden ülkenin Çin olduğu biliniyor. 1990-2016 arasındaki 26 yıllık sürede Çin ekonomisi 31,1 kat büyürken (360 milyar dolardan 11,2 trilyon dolara) aynı dönemde Amerikan ekonomisi ancak 3,1 kat (5,9 trilyon dolardan 18,6 trilyon dolara) artış gösterdi.
Aynı dönemde askerî harcamalar açısından da Çin’in ABD’ye göre çok daha büyük artışa sahip olduğu görülür. 1990-2016 arası dönemde Çin’in askerî harcamaları 21 kat artışla 10 milyar dolardan 215 milyar dolara çıkarken ABD’nin askerî harcamaları 2 kat artışla 306 milyar dolardan 611 milyar dolara yükseldi.
Satın alma gücü paritesine göre millî gelir açısından bakıldığında ise Çin artık ABD’den daha büyük bir ekonomiye sahip. Bunların yanında Çin’in de dâhil olduğu Uzak Doğu yaklaşık 22,4 trilyon dolarlık yıllık üretimle Kuzey Amerika ve Avrupa’yı geride bırakmış durumda.
Çin’in yükselişi konusunda Insight Turkey dergisi güzel bir sayı hazırlamış, konuyla ilgilenenler derginin son sayısına bakabilir.
Bütün ekonomik göstergeler Batı’nın 250 yıldır süren ekonomik ve askerî üstünlüğüne en büyük meydan okumanın Uzak Doğu’dan ve özellikle Çin’den geldiğini gösterirken ABD Orta Doğu’da ne yapmak istiyor?
Uzak Doğu’ya odaklanması gereken Amerikan güvenlik bürokrasisi Orta Doğu’da bir PKK/YPG devleti kurmaya mı çalışıyor?
Obama döneminden kalan diplomat McGurk ile generaller Votel ve Dunford’un Suriye politikasını nasıl anlamak gerekiyor?
Herhâlde bu bürokratlar ABD’ye asıl meydan okumanın Uzak Doğu’dan geldiğini görmeyip Orta Doğu’daki en uzun dönemli müttefiki Türkiye ile Washington’u çok büyük bir çatışmaya sürüklemek istiyorlar.
Çin’e karşı ciddi bir üstünlük mücadelesine girerken 60 yıllık müttefikini kaybetmeye yönelik bu ısrarlı adımları başka türlü anlamlandırmak mümkün mü?
İran’a karşı mücadeleyi Orta Doğu siyasetinin en belirgin hedefleri arasına yerleştiren Trump yönetiminin bu askerler ve diplomatın Türkiye’ye karşı yürüttüğü yıpratma savaşını görmezden gelmesi ya da desteklemesini nasıl açıklamak gerekiyor peki?
Trump yönetimi, Orta Doğu’da artık aynı anda hem İran hem de Türkiye’ye karşı mücadele eden bir çizgiye mi kaydı?
Müttefikleri Suudi Arabistan, BAE ve PKK/YPG ile birlikte Türkiye ve İran’a karşı ABD’nin kurguladığı yeni bir “dual containment” ile mi karşı karşıyayız?
İsrail bu resmin neresinde duruyor?
ABD’nin asıl amacı bir PKK devleti kurmaya çalışmak mı yoksa bu örgüte verdiği destek üzerinden Türkiye’den taviz koparmak mı?
Bunlar da cevabı aranması gereken diğer sorular.
Amerikan güvenlik bürokratlarının Suriye’de bir PKK özerk bölgesi ve terör ordusu oluşturmak konusundaki ısrarları, Türkiye’deki iktidarı ve onun dış politika çizgisini kendi kafalarındaki Orta Doğu düzeni için bir tehdit olarak gördüklerini gösteriyor.
Türkiye’nin bağımsızlıkçı politikalarından duydukları rahatsızlığın, Çin gibi rakiplerine odaklanmalarını engelleyecek ve PKK/YPG gibi terör örgütlerine destek vermek suretiyle Orta Doğu’da yeni bir cephe açmalarına yol açacak kadar büyük olduğu anlaşılıyor.
ABD’nin Irak ve Afganistan’ı istikrarsızlaştırmasında rolü olan bu bürokratların ve arkalarındaki lobilerin şimdiye kadar bu Türkiye düşmanı politikalarında Amerikan devlet aygıtının desteğini alabildikleri görülüyor. Ancak bu politikanın her geçen gün ABD açısından maliyetinin arttığı ve Washington’u yakında daha zor tercihlere sürükleyeceği anlaşılıyor.
Türkiye, Afrin’deki PKK/YPG terör örgütüne yönelik operasyonu tamamlayıp Menbiç’e yöneldiğinde ne yapacak Amerikan devleti?
Bu maceracı bürokratlar NATO müttefikleri Türkiye’nin ordusuyla çatışmak ile PKK/YPG’yi yüzüstü bırakmak arasında kaldıkları zaman neyi tercih edecekler? Yapacakları tercihi ABD’de nasıl açıklayacaklar?
Türkiye kuşkusuz ABD ile doğrudan bir askerî çatışmayı arzu etmiyor, ancak sınırlarını PKK/YPG teröründen temizlemek Türkiye için bir tercih değil zorunluluk.
PKK/YPG’ye destek vermek ise ABD ve maceracı bürokratları için zorunluluk değil sadece bir tercih.
Ya artık terör örgütüyle iş birliğini sona erdirecekler ya da teröre destek vermeye devam edip Türk ordusuyla çatışma riskini göze alacaklar.
Amerikan siyasal aklı için bu zor bir tercih değil aslında, rasyonel olan belli sonuçta. Ancak Washington’daki Türkiye düşmanı lobi ve onların bürokratları için çok zor bir tercih olacak.
[Türkiye, 31 Ocak 2018]