Rusya'nın Ukrayna sınırına yaptığı askeri yığınak sonucunda Ukrayna merkezli gerginlik her geçen gün daha fazla artıyor. Soğuk Savaş sonrası dönemin en önemli jeopolitik gelişmelerinden birisi olan bu krizin ortaya çıkaracağı sonuçlar, sadece Ukrayna'yı veya Doğu Avrupa'yı değil; küresel sistemi etkileyecek düzeye geldi.
Nitekim meselenin odağında Kiev'in olası NATO üyeliği bulunmakla beraber, aslında sorun bu konuyu çoktan aşmış durumda.
Diğer taraftan krizin önemli aktörlerinden birisi olan ABD'nin, sürekli olarak Rusya'nın Ukrayna'yı işgal edeceği tarihler vermesi ve bazı provokasyon senaryolarından bahsetmesi, gerilimi yatıştırmaktan ziyade canlı tutma niyetinin olduğunu gösteriyor.
Ukrayna Merkezli Savaş Çoktan Başladı
Krizin gidişatında en çok sorulan sorular, "Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş çıkacak mı?" "Rusya Ukrayna'ya bir saldırı başlatacak mı?" "Rusya Ukrayna'yı işgal edecek mi?" şeklinde.
Aslında bu soruların cevabı çoktan verildi ve cevap hepsinde net bir "evet". Zira eğer mesele Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüteceği bir savaşsa, bu savaş yıllardır farklı cephelerde yoğun bir şekilde devam ediyor.
Nitekim Rusya uluslararası toplumun gözü önünde 2014'te Kırım'ı işgal etti ve sonrasında ilhak etti. Donbas bölgesindeki ayrılıkçıları yoğun bir şekilde destekliyor. Özellikle son dönemde başta siber saldırılar ve psikolojik savaş olmak üzere neredeyse bütün hibrit savaş taktiklerini Ukrayna üzerinde uyguluyor.
Kırım'ın işgali sırasında Başkan Yardımcısı olan Biden ise son sekiz yıldır yaşanan bu gelişmeleri görmezden gelip, söylemlerinde bütün meseleyi Rusya'nın "küçük bir işgaline" değil; kapsamlı bir askeri harekatına ve Ukrayna'nın tamamının işgaline bağlamış durumda.
ABD'nin Rusya'yı Güvenlikleştirme Stratejisi
Biden yönetiminin Ukrayna'nın olası bir Rus işgaline yönelik sürekli olarak tarihler vermesi ve bazı sahte bayrak operasyonlarına dikkat çekmesi temelde iki amaca hizmet ediyor.
Birinci amaç krizin ve dolayısıyla Rusya'nın güvenlikleştirilmesi.
Biden yönetimi krizi ve Rusya'nın hamlelerini sürekli olarak gündemde tutarak, bölgedeki Amerikan çıkarlarına ve müttefiklerine yönelik büyük bir "Rus tehdidi" olduğuna işaret ediyor.
Aslında bu konuda çok fazla çaba harcamasına da gerek yok zira Rusya Ukrayna sınırındaki askeri hareketliliğiyle ABD'ye zaten yeterli kolaylığı sağlıyor.
ABD'nin dile getirdiği olası bir işgal ve "Rus yayılmacılığı" söylemlerinin ise iki hedef kitlesi bulunuyor.
Birinci hedef kitle, transatlantik ilişkiler bağlamında bir bütün olarak Avrupa ve NATO. ABD bir yandan NATO içinde ve kendisiyle ikili ilişkiler kuran devletler arasında dayanışmayı artırmak istiyor. Bu dayanışmada Amerikan silahlarının satılması ve yeni üs kolaylıkları sağlanması da önemli bir araç. Diğer yandan güvenlikleştirilen Rusya'ya daha fazla dikkat çekerek bu dayanışma çerçevesinde Amerikan liderliğinin ne kadar gerekli olduğu mesajını veriyor.
Sonuçta Ukrayna Rusya tarafından işgal edilse de edilmese de Rusya'dan algılanan tehdidin arttığı ve bu tehdidin dengelenmesinde en etkili aktörün ABD olacağı konusunda neredeyse herkes mutabık.
İkinci hedef kitle ise Amerikan kamuoyu. Biden'a görevinin ilk yılında verilen destek oldukça düşük çıkmıştı. Kamuoyu yoklamaları bu durumun nedenini toplumsal kutuplaşma, pandemi etkisi ve ekonomi yönetiminin kötü olmasının yanı sıra Afganistan'dan başarısız çekilmeyle de ilişkilendirmişti. Buradan hareketle, Biden yönetiminin Rusya'yı güvenlikleştirmesinde Ukrayna krizi üzerinden riskli bir başarı hikayesi oluşturma çabası da bulunuyor. Bu başarı hikayesinin kısa vadede gerçekleşmeme ihtimali bulunsa da Kasım'da yapılacak ara seçimlerde Demokratların kan kaybetme olasılığını düşürmek işin başka bir yönü.
ABD Rusya'yı Harekete Geçmeye Zorluyor
ABD'nin Ukrayna'nın Rusya tarafından işgal edileceğini sıklıkla tekrarlamasındaki ikinci amaç ise Rusya'yı yeni bir hamle yapmaya zorlamak.
Moskova, krizi başından 2022'ye kadar askeri unsurlarla desteklediği baskı politikasını özgüvenli bir şekilde kendi kontrolünde yürütüyordu. Bu durumun nedeni büyük ölçüde Putin'in uluslararası sistemdeki dönüşümü ve jeopolitik boşlukları iyi okuması, gücünü konsolide etmiş olması ve karşı tarafın Ukrayna'yı "kurtarmak" için Rusya'yı karşısına alma maliyetini göğüsleyemeyeceği düşüncesiydi.
Gerçekten de krizin başlarında çoğunluğu NATO üyesi olan AB ülkeleri, krizi ne Ukrayna ne ABD ne de İngiltere kadar ciddiyetle ele aldı. Putin ise Avrupa'nın bir yandan kendisine olan enerji bağımlılığını diğer yandan da AB üyesi ülkeler içindeki farklı hassasiyetleri iyi bir şekilde kullandı.
Ancak son dönemde Rusya tarafından ABD ve NATO'dan talep edilen güvenlik garantileri, kabulü mümkün olmayan neredeyse ütopik taleplerdi. Dolayısıyla Rusya, kabul edilmeyeceğini bile bile Ukrayna'nın dışında maksimalist taleplerde bulunarak aslında sorunu çok boyutlu, çok taraflı ve karmaşık hale getirdi.
Bunun da ötesinde Rusya'nın dengelenmesi ihtiyacının daha fazla artmasına ve NATO üyeleri arasındaki dayanışmanın güçlenmesine neden oldu. Bu nedenle de Rusya'nın krizin başında elinde bulundurduğu kontrol gücü gün geçtikçe azalıyor ve hareket alanı daralıyor.
ABD, sürekli olarak Ukrayna'nın Rusya işgaline uğrayacağı söylemini kullanarak Moskova'nın bu daralan alanda yeni ve hatalı bir hamlede bulunmasını istiyor.
Bu noktada ABD'nin Rusya'yı bir askeri harekata teşvik ettiği bile söylenebilir. Zira böylesi bir durum ABD'nin amaçladığı hedeflerin gerçekleşmesini kolaylaştıracak: Bir yandan Rusya karşıtı güçlü ve tartışılma ihtimali düşük bir dayanışma oluşacak diğer yandan ABD bu dayanışmanın liderliğini üstlenecek.
Böylesi riskli bir senaryonun maliyetine ise başta Ukrayna olmak üzere az ya da çok bütün taraflar katlanmak zorunda kalacak.
Dolayısıyla ABD, krizde Rusya'yı baskılamak, çıkmaza sürüklemek ve köşeye sıkıştırmak için sürekli olarak Ukrayna'nın işgal edileceği vurgusunu yapıyor ve Rusya'nın yeni hamlesini bekliyor. Bu hamle ABD'nin transatlantik ilişkileri ve bölgesel çıkarları açısından riskli sonuçlar ortaya çıkarabilir.
Bununla beraber Rusya her halükarda yeni bir hamlede bulunmak durumunda. Zira Ukrayna sınırına yığdığı 150 binden fazla askeri ilelebet orada konuşlandıramayacağı gibi ABD ve NATO'dan talep ettiği maksimalist güvenlik garantilerinin reddedildiği gerçeği var. Bu nedenle Ukrayna merkezli yaşanan kriz başlarda Rusya lehine değişken toplamlı bir mahiyetteyken gün geçtikçe sıfır toplamlı bir hal almış durumda. Hatta herkesin kaybedeceği bir sürecin fitilinin ateşlenmesi de an meselesi.
[Sabah, 18 Åžubat 2022].