Türkiye’nin en önemli dış politik gündemlerinin başında şüphesiz Amerika karşısında izlenecek yolun belirlenmesi geliyor.
Bu sadece Türk dış politikasının bir numaralı gündem maddesi değil kuşkusuz.
Almanya’da da siyasetçiler aynı sorunun cevabını aramakla meşguller.
Çin’de, Rusya’da, Irak’ta, Fransa’da da aynı durum söz konusu.
Doğrudan Washington’un baskı, dayatma ve müdahalelerine maruz kalan İran ve Venezuela gibi ülkeler de ABD karşısında izlenen politikanın rasyonalitesini ve alternatiflerini tartışıyor.
ABD gibi bir güç karşısında durmanın anlamsızlığını ve uyumlu hareket etmenin en doğru seçenek olduğunu savunan da var, her ne pahasına olursa olsun kendi halklarının çıkarları doğrultusunda Washington’dan gelen baskılar karşısında dik durmak gerektiğini söyleyen de.
Askerî ve ekonomik açıdan dünyanın en güçlü ülkesi olan ABD’nin başka ittifaklar yoluyla dengelenmesini öneren de var, Washington’u daha saldırgan hâle getirecek bu tür girişimlerden uzak durulmasını öneren de.
Kendi ülkesinin çıkarları doğrultusunda gereken adımları, Washington’u rahatsız edecek olsa bile atmayı savunanlar kadar, çıkarların çatışmadığı alanlarda ABD ile iş birliğini sürdürmeyi tavsiye edenler de var.
İçişlerine karışma anlamına gelen tavır ve açıklamalarına karşılık Amerikan büyükelçisini sınır dışı etmeyi savunanlar da var, ülkelerinin geleceğini transatlantik iş birliğinin devamında görenler de.
Bir de çok rastlanılan bir başka soru da “hangi Amerika” sorusudur.
ABD içerisindeki “rasyonel” siyasetçi ve bürokratların aranmasını ve onlarla iş birliği yollarının bulunmasını öneren de var, bu tür siyasetçi ve bürokratların artık Amerika’da çok az kaldığını söyleyip herkesin yeni duruma göre pozisyon alması gerektiğini salık veren de...
Muhatapları bu tereddütleri yaşarken Amerikan yönetimi, tek taraflı yaptırım kararları almaya, müttefiki İsrail’in işgal ve ilhak ettiği topraklardaki hâkimiyetini tanıma yönünde kararlar almaya, aldığı yaptırım kararlarına uymayan ülkelerin bürokrat ve iş insanlarını tutuklamaya, bankalarına milyarlarca dolarlık cezalar kesmeye devam ediyor.
Hedef olarak seçtiği ülkeleri askerî müdahale ile tehdit etmeye, kendilerinden beklediği adımları atmadıkları zaman “sonlarının geleceği” söylemiyle korkutmaya ve o ülkelerdeki yönetimleri gayrimeşru ilan edip muhalif liderleri devlet başkanı ilan etmeye de devam ediyor Washington’daki güç politikası mimarları...
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan uluslararası siyasal sistemin mimarı ABD, artık BM sistemi olarak tanımlanan ve uluslararası hukuk ile liberal ekonomik düzenin öne çıkarıldığı bu sistemi savunmanın kendi çıkarları için zararlı olduğunu düşünen bir yönetime sahip.
Amerika’da bu şekilde düşünenlerin 2017 başında görevi devralan Trump ve yakın çevresiyle sınırlı olmadığı da açık.
Başta Uzak Doğu olmak üzere, dünyanın her yerinde kendi güç tekelini sorgulayacak devletlerin yükselmeye başladığını gören Amerikalı siyasetçilerin kahir ekseriyeti, liberal ekonomik değerler ve uluslararası hukuka dayalı bir sistem içerisinde bu meydan okumaya karşı koyamayacaklarını ve dünyanın tek süper gücü olma özelliğini yitireceklerini düşünüyorlar.
Bu yüzden 1945’ten beri kutsadıkları uluslararası hukuk ve liberalizm helvasından yapılmış putları yemeye karar verdiler. Hukuk ve liberal değerlerle “kamufle edilmiş güç politikasından” “doğrudan güç politikasına” yöneldiler.
Bu yeni dönemde uluslararası hukukun yerini Amerikan iç hukuku, liberal ekonomik düzenin yerini “America first” ekonomik düzeni aldı.
Yeni dönemde, ABD’nin tek süper güç olma konumunu en fazla tehdit eden Çin de baskılanması ve geriletilmesi gereken bir aktör olarak görüldü, “America first” doktrini çerçevesinde ABD’nin ekonomik çıkarlarını tehdit ettiği düşünülen Almanya da.
Almanya’nın 70 yıllık müttefik olmasının ise bir önemi yoktu.
Tıpkı Türkiye gibi...
Yeni dönemde yeniden tanımlanan Amerikan çıkarlarına aykırı politika izledikleri düşünüldüğü için doğrudan hedef seçildiler ve yaptırımlarla tehdit ediliyorlar.
Amerikan yaptırımlarına, tehdit ve baskılarına maruz kalanlar kulübüne her gün yeni bir aktör katılıyor.
Asıl merak konusu olan ise, bunların bir araya gelip gelmeyecekleri ve Washington dayatmacılığına karşı nasıl bir yol izleyecekleri...
[Türkiye, 25 Mayıs 2019].