AK Parti bir taraftan kuruluşunun on altıncı yılını kutlarken, diğer taraftan on beş yıllık iktidarının muhasebesini de yapıyor.
Kuruluşunun üzerinden bir yıl bile geçmeden iktidara gelen ve on beş yıldır kesintisiz iktidarda kalan AK Parti, Türkiye siyaseti açısından “istisnai” bir siyasi hareket olma özelliğini gösteriyor.
Yüzde otuz dört oy oranı ile iktidara gelmesinin ardından hiçbir seçimde bu oranın altına düşmeyen ve en yakın rakibine her seçimde önemli oranda fark atarak bu istisnailiğini koruyor.
Mevcut durumda ise on beş yıllık iktidarda olmanın getirdiği bir takım yıpranmışlıklara rağmen, hâlâ Türkiye’deki tüm siyasi partilerin toplamından daha fazla oy oranına sahip.
AK Parti’nin on altı yılını çok farklı açılardan değerlendirmeye tabi tutmak mümkün. Ancak ben bu ve bir sonraki yazıda iki temel odak üzerinden meseleyi ele alacağım.
Bu yazıda iktidar dönemleri açısından, AK Parti’nin yönetme pratiğinin genel bir çerçevesini sunacağım.
AK Parti, 2002-2007 arası ilk iktidar döneminde, siyasi ve ekonomik krizlerin sonucunda birikmiş sorunları “acil eylem” planları ile aşmaya yoğunlaştı. Ayrıca, siyaset kurumu ile toplum arasındaki güven ilişkisini yeniden inşa ederek, siyasi alanı demokratik hamlelerle genişletti.
Yine bu dönemde, siyasal, ekonomik ve yönetimsel krizlerin bir an önce aşılması için, eski siyaset bloku ile doğrudan çatışmaktan kaçındı.
2007 seçimlerinin ardından ikinci iktidar döneminde, AK Parti’ye, demokratik siyasetin kurumlarına ve temsilcilerine karşı koordineli ve örgütlü bir şekilde yürütülen vesayetçi müdahalelere karşı doğrudan mücadele başlattı. Vesayetin geriletilmesi için geniş halk kesimlerinin AK Parti’ye yüksek düzeyde oy verdiğinin bilinciyle ve özgüveniyle bu mücadeleyi sürdürdü.
Bu dönemde geleneksel iktidar yapılarını ve hegemonya alanlarını kaybeden kesimlerin direnç siyasetini geriletti. Bir taraftan yapısal reformlarla demokrasiyi derinleştirmeye odaklanırken, diğer taraftan icraat siyaseti ile toplumsal refahı artırmaya gayret etti.
2011 sonrası üçüncü iktidar döneminde, söz konusu döneme kadar gerçekleştirdiği yapısal reformları ve demokratik kazanımları sürekli hâle getirmek için yeni anayasa yapımını öncelikleri arasına aldı. “Yeni Türkiye”nin inşası hedefiyle Cumhuriyetin yüzüncü yılı olan 2023’e kadar uzun dönemli bir siyasi programı benimsedi.
Ancak bu iktidar döneminde öngöremediği yeni vesayet odakları, AK Parti’ye karşı eşi benzeri görülmemiş bir şekilde kumpas kurdu. Devletin tüm kurumlarına sapkın amaçlar için kırk yıldan fazla bir sürede sızan Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ), uluslararası şebekelerle iş birliğine giderek, 17-25 Aralık süreci ile hükûmete karşı bir yargı darbesi girişiminde bulundu.
Üçüncü iktidar döneminde AK Parti için en önemli sınavlardan biri, siyasi hareketin lideri olan Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından partinin krizsiz bir şekilde yoluna devam edip edemeyeceği meselesiydi.
Ahmet Davutoğlu’nun başbakan olmasının ardından Erdoğan ile arasında, ülkenin sorunlarının çözümüne ilişkin yaklaşım farklılığından kaynaklanan ayrışmalar, parti içinde gittikçe farklı sorunları ortaya çıkardı.
Siyasal alanda güç merkezinin bölünmesi ve bunun da devletin tüm yönetim kademelerine yansımasından dolayı, AK Parti’de 2015 seçimleri sonrasında genel başkan değişikliği yaşandı.
AK Parti’nin dördüncü iktidar döneminde karşılaştığı en büyük meydan okuma ise, FETÖ tarafından gerçekleştirilen darbe ve işgal girişimiydi.
2014 yılından itibaren Erdoğan’ın FETÖ ile mücadelede gösterdiği kararlı tutumunun sonucunda devletin içinde yapılan kısmi temizlik, Erdoğan’ın siyasi liderliği, toplumun dönüşmesi ve vesayetçilere karşı oluşan özgüvenin neticesinde darbe girişimi başarısızlığa uğratıldı.
Bu sürecin ardından da, devletin FETÖ’den arındırılması, yönetim sistemindeki sorunları aşabilecek Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin kabul edilmesi ve Erdoğan’ın AK Parti’nin Genel Başkanlığına tekrar dönmesi, siyasette yeni bir dönemin de başlangıcını oluşturdu.
Tüm bu iktidar pratiklerini dikkate almadan, sadece bir döneme indirgenerek AK Parti’nin analiz edilmesi, Türkiye siyasetinin ve AK Parti’nin geleceğinin anlaşılmasını imkânsızlaştırır.
Bir sonraki yazıda, bu on altı yıllık dönemde AK Parti’nin süreklilik arz eden “siyaset etme tarzına” odaklanacağım.
[Türkiye, 17 Ağustos 2017].