Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen pazartesi yaptığı bir konuşmada yeni bir “Kavimler Göçü”nü tetikleyen sorunlara işaret ederek “bu sorunları şimdiden çözüp insanlara bulundukları yerlerde güvenli ve huzurlu bir hayat umudu veremezsek taşlar yerinden oynadığında kimsenin kimseyi şikâyet etmeye hakkı yoktur” ifadeleriyle bütün dünya ülkelerini uyardı.
Savaşlar, iç karışıklıklar ve dış müdahaleler ile onların yol açtığı kitlesel yoksulluk ve açlık dünyada çok büyük bir göç hareketliliği ve mülteci dalgasına yol açıyor. Çatışmalardan ve açlıktan kaçan milyonlarca insan kendini daha güvende hissedebileceği siyasi açıdan istikrarlı ve ekonomik refah düzeyi yüksek ülkelere ulaşmaya ve oralarda mülteci statüsüyle yaşama hakkı elde etmeye çalışıyor.
Arzuladıkları ülkeye ulaşmak için çok tehlikeli yolculukları göze alan bu insanların her yıl binlercesi yollarda hayatını kaybediyor. Bazen Libya ile İtalya arasında, bazen Türkiye ile Yunanistan arasında teknelerinin ya da botlarının batması sonucu ölüyorlar, bazense Cezayir ya da Libya çöllerini geçerken o zorlu yolculukta hayalleriyle birlikte hayatlarını da yitiriyorlar. Kimi zaman insan kaçakçıları tarafından bütün ümitleri çalınıp yol ortasında terk ediliyorlar, kimi zamansa organ mafyasının ya da fuhuş çetelerinin elinde hayatları kararıyor. Bütün bu tehlikeleri atlatıp ulaştıkları zengin ülkelerde ise kendilerini ırkçı saldırılar, aşağılanma ve artık esir kamplarına benzemeye başlayan mülteci kamplarındaki “tutsak” hayatı bekliyor. Almanya’da “kayıp” olduğu açıklanan 9000 civarındaki Suriyeli çocuk mültecinin durumu da mültecileri gitmeye çalıştıkları ülkelerde nelerin beklediği konusunda bir fikir veriyor.
2016 yılının ilk sekiz ayında Avrupa’ya ulaşmaya çalışırken Akdeniz’de boğularak hayatını kaybeden mültecilerin sayısı 3000 rakamını geçiyor. Bu kadar kişi hayatını kaybederken aynı dönemde Avrupa’ya ulaşanların sayısının da 300 bini bulduğu tahmin ediliyor. Avrupa ülkeleri mülteci akınını kesmek için her geçen gün yeni tedbirler alıp sınırlarındaki duvarları ve dikenli telleri yükseltmesine rağmen bu “Kavimler Göçü”ne engel olamıyor. Avrupa Birliği’nin aldığı bu tedbirler mülteci akınına engel olamıyor, ancak daha fazla mültecinin ölmesine yol açıyor. Bütün zenginliğine rağmen mültecilerin hayata tutunmasına katkı sağlamak konusunda isteksiz olan AB ülkeleri, Ankara üzerine yaptıkları baskı sonucu Türkiye’den yakın olan Yunan adalarına yönelik mülteci akınını büyük ölçüde durdurmayı başardılar. Bu yolun kapanması üzerine mültecilerin çok daha tehlikeli olan Libya-İtalya rotasına yönelmesi can kayıplarını büyük oranda artırdı.
Peki, Akdeniz’deki mülteci ölümlerinin artması Avrupa Birliği’nde nasıl yankı buluyor?
Şüphesiz bu ölümlere üzülen ve son bulması için kendi hükümetlerine baskı yapan çok sayıda Avrupalı var. Ancak AfD (Almanya), Front National (Fransa), UKIP (İngiltere), Özgürlük Partisi (Hollanda) ve FPÖ (Avusturya) gibi yabancı düşmanı partilerin her geçen gün oylarını artırması gösteriyor ki, Avrupa bu mülteci dramının önlenmesine yönelik adım atamayacak. Bu ırkçı partilere karşı argümanlar geliştirmek yerine, kendileri de mülteci ve yabancı karşıtı söylemlerde onlarla yarışmaya çalışan Avrupa’nın yerleşik partileri, mültecilerin Avrupa’ya ulaşamadan Akdeniz’de boğulmalarından rahatsız değil gibiler.
Avrupa’ya ulaşamayan değil de ulaşan mültecilerin halkın çoğunluğunda yol açtığı tepki nedeniyle, oy tabanlarını eritip iktidar koltuklarını kaybetmelerine yol açacağından endişe ettikleri için sınır kontrollerini daha fazla artırıp mültecileri daha tehlikeli yollara zorlama konusunda kararlı görünüyorlar. İçeride halklarına, kendi ülkelerinde yaşama imkânları kalmadığı için topraklarını terk etmek zorunda kalan mültecilere yardım etmenin hem insanlık gereği hem de uluslararası hukuktan doğan bir yükümlülük olduğunu anlatamadıkları sürece bu sorunu aşamayacaklar. Duvarları yükseltip dikenli telleri daha da keskinleştirerek mültecileri Avrupa’dan uzak tutmaya çalışacaklar.
Türkiye gibi, mültecileri “insan” olarak görüp onlara “insanca” davranma yolunu seçebilecekler mi? Sahip oldukları refahı “paylaşarak” daha iyi koruyabileceklerini, duvarları yükselterek “Kavimler Göçü”ne engel olamayacaklarını anlayabilecekler mi?
[Türkiye, 5 Ekim 2016].