Hükümet içinde bulunduğumuz seneyi tamamlarken yeni ekonomi eylem planını açıkladı. Bir çok temenniyi içerisinde barındıran plana göre: “3 aylık eylem planı, herhangi bir mali tablonun yeniden şekillenmesi değil, mali planın 2007'nin son çeyreğine rastlayan kısmını oluşturuyor. Yeni dönemde ekonomide eksen değişikliği söz konusu. Bu dönemde büyüme ile istikrara geçiş dönemi başlatılıyor. 2007 - 2013 döneminde makroekonomik eksen, piyasa ekonomisinin sürdürülmesine dayalı şekillenecek. Bütçe dengesi, cari denge, tasarruf-yatırım dengelerinde 2007-2012 döneminde alt yapı sağlamlaştırılacak. Temel reform alanları genel ve sektörel verimliliği artırmaya yönelik alacak. Yeni dönem, "düşük kamu borcu ve istihdam dönemi" olacak. Reformlar konusunda herhangi bir yavaşlama olmayacak. Kısa dönemde, sosyal güvenlik reformu yasalaşması için TBMM'ye sunulacak. Bütçe ve ekonomik büyüme açısından önem arzeden enerji sektörüne dönük tedbirler, YPK ve Enerji Zirvesinden çıkacak kararlara paralel, kısa sürede açıklanacak.” Ana satırbaşlarına ve planın geneline baktığımızda istihdamın artırılması, sanayinin güçlendirilmesi, kamu mali reformuyla beraber istikrarın sürdürülmesi endişelerinin ön plana çıktığını görüyoruz.
Yeni eylem planıyla tamamlanmak istenen bu seneyi bir yıl önce analiz ederken şöyle yazmıştık: “2007 yılı Türkiye için zor geçecek. Siyaset arenasında son dört yılın biriken hesaplaşmaları bu sene içerisinde farklı ‘mevziler’ üzerinden yürütülecek.” 2007 senesinin büyük bir kısmı ülkenin ekonomi karnesine olumlu yansımadı. 2006 senesini siyasi bakımdan iktidarın eliyle adeta rölantide geçiren Türkiye, 2007’yi de muhalefetin marifetiyle ekonomi alanında kısmen askıda harcadı. Plana göre teşviklerin bölge ve il bazlı olmaktan çıkarılıp sektörel bazlı hale getirilmesi yerinde bir adım. Lakin oldukça geç kalınmış adım. Sektörel tercihlerin, sanayi-ARGE (Üniversite)-vasıflı iş gücü sacayaklarına yaslanarak inşa edilmiş bir ekonomi stratejisi hâlâ ufukta görünmemektedir. Uzun vadede ekonomik yönsüzlük aşılmadığı sürece de, geçen dönemde iyileşmiş dengeler oldukça hızlı ve kolay bir şekilde bozulma riski taşımaktadır. Bu risklere Kuzey Irak operasyonun oluşturacağı maliyetleri ve şimdilik yatıştırılan subprime krizinin 2008 ortalarında yeniden nüksetme ihtimalini de katınca ekonomi yönetiminin telaşlanması için yeterince sebep olduğunu düşünüyoruz. Kasım ayında açıklanacak 5 yıllık yeni eylem planında bu risklerin yönetilmesine matuf bir stratejinin yer alması hayati bir önem taşıyor. 2008 yılı merkezi yönetim bütçe giderleri hükümet tarafından geçen ay açıklandı. Bütçe genel hatlarıyla alarm zilleri çaldıran türden değil. Ama faize gidecek olan pay %25,1 iken yatırımlara ayrılan pay %6,2’yi geçmiyor. 2007 gerçekleşme tahminlerine göre 203 Milyar YTL olan giderler, 2008 için %9,6 artışla 222 Milyar YTL’ye çıkması bekleniyor. Faiz giderleri %14,3 artışla 2008 senesi için 56 Milyar YTL’ye çıkması öngörülüyor. Bütçenin açığı ise %20’ye yakın artış göstermektedir. Fakat açığın milli gelirin %2,5 civarında kalması olumlu bir gösterge. Her ne kadar AKP hükümeti %6,5 faiz dışı fazlayı hararetli bir şekilde savunduysa da, yeni bütçede FDF %5,5’a çekilmiş. FDF’da 6,5 hedefine ulaşılamayacağı netleşince adım atılmış. Bu gelişme de bütçe açısından olumlu sayılabilir. Ancak aradaki 1 puanın bütçede nereye gittiği belli değil. Muhtemelen 1 puan bütçenin başka kalemlerinde değil, 2007’nin seçim yılı harcamalarında aramak ve 2008 için defteri kapatmak gerekmektedir. Bütçeyle ilgili bir diğer sıkıntı da vergilerde. Tüketimle bağlantılı olarak dolaylı vergilerde yaşanan düşüş vergi gelirlerinin istenilen düzeyde artmasını engellemektedir. Dolaylı vergilerin toplam vergiler içerisindeki payı %62 civarında. 171 milyar YTL olarak tahmin edilen vergi gelirleri 2007 bütçesine göre %8 artış öngörülüyor. 2007 gerçekleşme tahminine göre ise yıl sonu %13 artış bekleniyor. Bu hedefin ne kadar gerçekçi olduğu tartışmaya açık. Aynı şekilde faiz dışı giderlerin kontrol altında tutulacağı vaadi ya da %5 faiz dışı harcamanın tutturulması da zor gözükmektedir. Bütçe tahminleriyle beraber makroekonomik göstergelere baktığımızda ise karşımıza şu tablo çıkıyor. 2007 (gerçekleşme) tahminine göre 647 Milyar YTL olması beklenen GSMH 2008 için 717 Milyar YTL olarak öngörülmüş. Büyüme hızının 2007 için %5, 2008 içinse %5,5 olması tahmin edilmiş. ÜFE 2007’de yılsonu 6,08; 2008’de ise %3,75 olması bekleniyor. TÜFE ise %6,5 ve %4 tahmin edilmiş. İthalat 2007 için 166 Milyar dolara, 2008 içinse 182 Milyar Dolara çıkıyor. Aynı dönemde ihracat 104 ve 117 Milyar Dolar öngörülmüş. 2008 yılında ortalama dolar kuru 1.37, petrol fiyatları da ortalama 71,2 dolar alınmış. Birçok iktisatçının dikkatini bu konu hemen çekti. Öyle ki, kurun 1,37 yi yakalaması için 2008 sonunda, bu aydan itibaren toplam ortalama da yüzde 30 YTL’nin değer kaybetmesi gerekiyor. Yani ya YTL kendi kendine değer kaybedecek ya da petrol fiyatlarının (eğer dünya ekonomisinin en genel göstergesi kabul edersek) aynı düzeyi korumasının istikrardan başka bir olgu ile açıklamamız gerekecek. Bütçeyle ilgili diğer bir olgu da yeni dönemin risklerinin ne denli bütçe de yer aldığı sorusu. Maliye bakanı Kemal Unakıtan bu türden suallere gereğinden hızlı şekilde cevaplar veriyor. Mesela bir Kuzey Irak operasyonun “bütçemizde yer alır” diyerek cevaplamaktadır. Hiçbir dinamiğini değil bütçeye yedirmek, siyasi bir projeksiyona bile tabi tutmanın mümkün olmadığı bir askeri harekâtın maliyemiz tarafından bütçede hesaplanmış olması elbette takdir edilmesi gereken bir başarıdır! 2008 bütçesinde savunma giderlerinde yüzde 6, emniyet harcamalarında yüzde 3 ve Jandarma bütçesinde ise yüzde 1,4 artış öngörülüyor. Sadece bu üç kalemin 2008 bütçesindeki toplamı 23 Milyar YTL’yi geçiyor. MİT, Dış İşleri Bakanlığı, ihracat ve petrol fiyatlarındaki trendden (petrol fiyatlarının 100 dolar psikolojik eşiğini aşmaya çok yaklaştığını da akılda tutarak) kaynaklanan kayıplar ise bu rakama dahil değil. Dolayısıyla bir Kuzey Irak operasyonunun bütçe üzerinde oluşturacağı yük tahmin edilen rakamların çok üstüne çıkabilir. Ayrıca muhtemel bir operasyonun dış dünyada oluşturacağı yankı ölçüsünde doğrudan yabancı yatırımlar, borsa ve sıcak para üzerinde oluşacak baskıları da hesaplamak zorundayız. Yeni ekonomi planı ve bütçe birçok risk ve tezat gelişmeyle beraber hayata geçecek. İstikrar ve düşük kamu borcunun faiz ve kur çelişkisi içerisinde; enflasyon hedeflemesi ile faizlerin yönü arasında çatışarak bir yön bulmamız gerekiyor. Bütün bunları yaparken istihdam piyasasının hem kalitesini artırmayı hem de işsizlik oranını aşağı çekmeyi hedefliyoruz. Bunlar oldukça müşkülatlı bir ekonomi yönetimi anlamına geliyor. Beş yıllık yeni eylem planıyla daha açık bir şekilde ortaya çıkacak olan stratejiyi henüz bilmiyoruz. Ama yıl sonu eylem başlıklarına bakarak sıkıntılı ama olumlu bir yönde hareket ettiğimizi söylemek mümkün. Şimdiden hayırlı olsun diyelim. Kasım 2007, Anlayış DergisiYeni Eylem Planı ve Bütçe
Hükümet içinde bulunduğumuz seneyi tamamlarken yeni ekonomi eylem planını açıkladı. Bir çok temenniyi içerisinde barındıran plana göre: “3 aylık eylem planı, herhangi bir mali tablonun yeniden şekillenmesi değil, mali planın 2007'nin son çeyreğine rastlayan kısmını oluşturuyor. Yeni dönemde ekonomide eksen değişikliği söz konusu. Bu dönemde büyüme ile istikrara geçiş dönemi başlatılıyor. 2007 - 2013 döneminde makroekonomik eksen, piyasa ekonomisinin sürdürülmesine dayalı şekillenecek. Bütçe dengesi, cari denge, tasarruf-yatırım dengelerinde 2007-2012 döneminde alt yapı sağlamlaştırılacak. Temel reform alanları genel ve sektörel verimliliği artırmaya yönelik alacak. Yeni dönem, "düşük kamu borcu ve istihdam dönemi" olacak. Reformlar konusunda herhangi bir yavaşlama olmayacak. Kısa dönemde, sosyal güvenlik reformu yasalaşması için TBMM'ye sunulacak. Bütçe ve ekonomik büyüme açısından önem arzeden enerji sektörüne dönük tedbirler, YPK ve Enerji Zirvesinden çıkacak kararlara paralel, kısa sürede açıklanacak.” Ana satırbaşlarına ve planın geneline baktığımızda istihdamın artırılması, sanayinin güçlendirilmesi, kamu mali reformuyla beraber istikrarın sürdürülmesi endişelerinin ön plana çıktığını görüyoruz.