Adaleti tesis edecek birincil kamu erki olan yargı kurumlarının ve yargısal süreçlerin ıslahı Türkiye'nin çok uzun yıllardır gündeminde. Reform ihtiyacının tabiatıyla sorun ve eksikliğe de işaret ettiği ve fakat bunun hiç de güncel bir olgu olmadığını ve izdüşümlerine epey eski tarihlerde rastlanabileceğini söylemek mümkün. Mesela, 17. Yüzyılın meşhur siyasetnamelerinden Koçi Bey Risalesi'nde Osmanlı adalet sistemindeki hakim aktör olan kadılarda aranması gereken niteliklerden söz edilirken yargının insan kaynağındaki nitelik eksikliğinden şikayet edilmiştir. Bu çerçevede hakimlik teminatı, yargı bağımsızlığı, kadıların sosyal statülerindeki gerileyiş dile getirilmiştir. İroniktir, farklı kavram ve kurumlarla da olsa yargının insan kaynağının nitelik ve nicelik yönünden iyileştirilmesi, yargının etkinliği ve bağımsızlığı ekseninde hakimlik teminatının güçlendirilmesi hususları 2000'li yılların başındaki reform girişimlerinin de bir parçasıydı.
Yapısal Sorunlar
Yargının yeniden yapılandırılması Türk modernleşmesinin de bir parçasını oluşturmuştu. Avrupa devletlerinden hukuk resepsiyonu, mahkeme teşkilatlarının ve hukuk eğitiminin modernize edilmesi Tanzimat'tan Cumhuriyet'e yüzyıllık bir dönemde yargı reformunu karakterize eden unsurlardır. Bu önemli adımlar daha çok yargının normatif ve kurumsal zeminine ilişkin düzenlemelerdi.
Yine de Türkiye, 21. Asra yargıda pek çoğu kronikleşmiş yapısal sorunla girmişti. Bitmeyen yargılamalar, personel ve fiziki altyapı eksiklikleri Türk yargısının sürekli birlikte anıldığı gerçekliklerdi. Köhne adliye binaları ve sürüp giden davalar popüler kültürde de kendisine yer bulmuştu.
Bunlara adli süreçlerdeki ideolojik tutumlar, yargının kendini bir vesayet aracı olarak konumlandırması, darbelerin siyasi davalar ve tasfiyelerle yargı üzerinde yarattığı tahribat da eklenince ortaya derin ve yapısal bir sorunlar kümesi çıktı.
Böylesine problemli bir yargı organı bireyler ve kurumlar arası güveni tesis edemeyeceği gibi toplum sözleşmesine zarar vererek çeşitli kamu düzeni problemleri de üretebilir. Nihayet şiddet tekiline sahip devlet aygıtını varoluşsal bir krize de sürükleyebilir. Bu anlamda bir beka tehdidinden söz edilebilir.
Reform Arayışı
Yargı kurumunun içinde bulunduğu kriz halinin sosyal, politik ve ekonomik yansımaları 90'lı yılların sonlarından itibaren parlamento ve hükümetleri çözüm yönünde harekete geçirdi. Bu bağlamda Avrupa Birliğine üyelik sürecinin önemli bir katalizör olduğunu söylemek gerekir. AB çıpasıyla desteklenmiş yargı ve hukuk reformunun asıl çıktıları 2000'lerde alındı. AK Parti iktidarlarıyla reform iradesi ivme kazandı. 2009'a gelindiğinde ise reformun takvime bağlı olarak ve sistematik şekilde yürütülebilmesi için strateji belgeleri kabul edilmeye başlandı.
Bugüne dek 2009, 2014 ve 2019'da olmak üzere üç reform strateji belgesi kabul edildi. Bu doğrultuda hak ve özgürlüklerin korunması, yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi, insan kaynaklarının nitelik ve niceliğinin artırılması, savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması, adalete erişimin kolaylaştırılması, ceza adaleti sisteminin iyileştirilmesi, medeni ve idari yargı süreçlerinin hızlandırılması ve alternatif uyuşmazlık çözüm yolları başlıklarında önemli mesafeler katedildi. Yapılanların sadece dökümü bile yüzlerce sayfalık bir doküman oluşturacaktır.
Örneğin yukarıda bahsedilen fiziki ve insan kaynağı altyapısında eksikliğin büyük oranda giderildiğini söyleyebiliriz. Evet, adli mercilerin fiziki ve personel imkanlarının tek başına adalet üretemeyeceği doğrudur. Fakat adalet hizmetlerinin kalitesinin yükseltilmesinin yolu da yeterli sayı ve yetkinlikte hakim/savcı ve personel ile bu hizmetin muhatabı vatandaş ve yargı makamları için uygun mekanların tahsis edilmesinden geçer.
Bu çerçevedeki iyileşmeleri sayısal olarak da takip etmek mümkün. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un verdiği bilgilere göre 2002 yılında 78 olan müstakil adliye sayısı 379'a, kapalı alan miktarı ise 569 bin 59 metrekareden 6 milyon metrekareye çıkarıldı. FETÖ'den arındırma sürecine rağmen hakim-savcı ve personel sayılarında iki-üç kata ulaşan artışlar yaşandı. Tabii bunlar yargıya önemli bir bütçe desteği anlamına da geliyor. Nitelik yönünden iyileştirme kapsamında da hakim/savcı yardımcılığı kurumu, hukuk mesleklerine giriş sınavı ve hukuk fakültelerine başarı sırası sınırlaması gibi uygulamalar hayata geçirildi.
4. Strateji Belgesi ve Yeni Reform Dönemi
Nihayet 3. Strateji Belgesinin uygulama döneminin sona ermesiyle hazırlıkları tamamlanan yeni strateji belgesi beklenmeye başlandı. Bakan Tunç, yaptığı açıklamada 1,5 yılda hazırlanan yeni reform belgesinin "yargının hızlandırılması, hukukun üstünlüğü ve gecikmeyen bir adalet sistemi kurulmasını" hedefleyen beş yıllık bir takvime dayalı olacağını belirtti.
Özellikle bazı suçlarda yeterli caydırıcılığın sağlanmadığına ilişkin şikayetleri giderecek, denetimli serbestliğe ve tutuklama tedbirine ilişkin düzenlemelerin strateji belgesi kapsamında çıkarılacak ilk yasa paketinin konusu olması bekleniyor. Bakan Tunç, ikinci yasa paketinin ise adli ve idari yargılamalara hız kazandıracak bir sistem kurumaya yönelik olacağını ifade ediyor.
Strateji Belgesinin yayınlanmasının akabinde daha sağlıklı değerlendirmeler yapılabilir. Fakat "cezasızlık algısını" ortadan kaldırmaya ve makul sürede yargılamaya odaklanan bu yeni paketler ve açıklamalar ümit verici. Hayata geçirilecek reformlar, toplumdaki adalet duygusunu tahkim etmenin yanı sıra, hukuki öngörülebilirliği güçlendirerek sosyal ve ekonomik refaha katkı sağlayabilir. Adalet Bakanlığı kadroları geçtiğimiz üç belgenin hazırlık ve uygulama süreçlerinde önemli bir birikim kazandı ve bu tecrübenin yeni strateji belgesine de yansıması temenni edilir.
[Sabah, 18 Ocak 2025]