Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini mecrasından saptırarak spekülatif başlıklarla tartışanlar, “gerçeklik” düzleminden o kadar uzaklaştılar ki, en sonunda, tam da karşı çıktıkları hususları savunur pozisyona düştüler. Hatta yeni sisteme yönelik öyle itirazlar ileri sürdüler ki, parlamenter sistemin niçin değişmesi gerektiğine yönelik argümanların aynısını yeni sisteme karşı çıkarken kullanmaya başladılar.
Referanduma kadar böyle giderse, “aslında biz de sistemin değişmesi gerektiğine inanıyormuşuz da, tam farkında değilmişiz” bile diyebilirler.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, katıldığı bir radyo programında, “yeni sistemle birlikte başbakan ile cumhurbaşkanının farklı partilerden olması durumunda asıl kavganın o zaman çıkacağını” belirtti. CHP liderinin bu açıklamasıyla yeni sistemde hala başbakanın var olacağını düşündüğü ortaya çıktı.
Bu açıdan bakıldığında, CHP liderinin yeni sisteme yönelik bu güne kadarki eleştirileri aslında parlamenter sisteme yönelikmiş. Çünkü, siyasal sistemin dönüşmesine yönelik en önemli gerekçe, mevcut Türk tipi parlamenter sistemin “çift başlı” bir yönetime sahip olmasıdır. Yani herkesin anlayabileceği bir şekilde söylersek, bu mevcut parlamenter hükûmet modelinde, başbakan ve seçilmiş bir cumhurbaşkanının olması, sistemde “çift başlılık” sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bu da yürütmenin etkinliği açısından problem oluşturmakta ve sistemde kriz üretme potansiyelini beslemektedir.
İşte tam da bunu aşabilmek için, yürütmenin başının halk tarafından seçildiği, sistemde “çift başlılığın” olmadığı, yani başbakanın olmadığı, yeni bir sisteme geçilmektedir. Yeterince açık izah edebildim sanırım.
Türkiye’de siyasal sistemin niçin değişmesi gerektiğini anlatan yazılar, raporlar ve analizler yazan birisi olarak, son dönemde en çok üzerinde durduğum hususlardan biri, yürütmenin başının doğrudan halk tarafından seçildiği “başkanlı bir siyasal sistemi” parlamenter bakış açısıyla değerlendirmenin yanlış olduğu üzerineydi.
Hatta, cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin Meclis’te görüşülmesi sırasında, karşıt argümanlar geliştiren Deniz Baykal’ın konuşmasının büyük kısmının parlamenter bir bakış açısıyla değerlendirildiğini ve yanlış yöntemle doğru sonuca ulaşılmayacağını belirten yazılar yazmıştım. Kendisi de siyaset doçenti olan Deniz Baykal, “başkanlı siyasal sistem”lerde güven oylamasının Meclis tarafından değil bizatihi doğrudan seçimlerle halk tarafından verildiği hâlde, yeni sistemde güven oylamasının olmamasını büyük bir sorun olarak değerlendirmişti.
Deniz Baykal gibi bir siyaset bilimcinin bile böyle yanlışlar yaptığı bir partide, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde hâlâ başbakanın var olacağını zannetmesini normal mi karşılamak lazım bilemedim. Ama bu yolu Deniz Baykal’ın açtığını belirtmem gerekir.
Tüm diğer tartışmalar bir yana, CHP liderinin cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine yönelik bu bilgi düzeyi, iki önemli sonucu ortaya çıkarmaktadır.
Birincisi, yeni hükûmet sisteminin abc’sini tek tek topluma ısrarla referanduma kadar anlatmak gerekiyor. Çünkü, bir siyasal parti liderinin bile, yeni dönemde “başbakanlık”ın olacağını varsayması vahim bir hatanın ötesinde, bilgi eksikliğinin de sonucudur.
İkincisi ise, bu durum aynı zamanda, birçok kişinin yeni sisteme ön yargı ile baktığının bir sonucudur. Yeni sisteme siyasal pozisyonlar üzerinden ön yargı ve ezberlerle yaklaşanlar, sistemin özünü bile öğrenme ihtiyacı duymuyor. Durum böyle olunca da cumhurbaşkanlığı sistemine yönelik spekülatif argümanlar, “hayır” kampanyası için işlev gören bir araca dönüşüyor.
[Türkiye, 9 Mart 2017].