SETA > Yorum |
Türkiye'de Basın Özgürlüğü

Türkiye'de Basın Özgürlüğü

AK Parti Hükümetine muhalefet eden kesimler uzun bir süreden beri ve şimdilerde de Türkiye'de basın özgürlüğü olmadığı tezini işliyorlar.

SETA Ä°stanbul’da düzenlenen “basın özgürlüÄŸü tartışmaları” paneli konuyu etraflıca deÄŸerlendirmek için iyi bir imkan sundu. Atilla Yayla, Ceren Kenar ve Ä°smail ÇaÄŸlar’ın konuÅŸmalarında öne çıkan noktalar bu açıdan önemliydi.

AK Parti Hükümetine muhalefet eden kesimler uzun bir süreden beri ve ÅŸimdilerde de Türkiye’de basın özgürlüÄŸü olmadığı tezini iÅŸliyorlar. Bunu yaparken AB ve ABD merkezli meslek örgütleri ve medya çalışanlarıyla ortak hareket ettiklerini gösteren bir zemini de saÄŸlamış durumdalar. Ekrem Dumanlı’nın geçenlerde Washington Post’ta yayınlanan ve CumhurbaÅŸkanı Tayyip ErdoÄŸan’ı ağır ve seviyesiz ÅŸekilde hedef alan yazısı bunun son örneÄŸi oldu. ABD ve AB ülkeleri dışında Gülen Grubu’nun etkin olduÄŸu Endonezya, Filipinler ve Afrika ülkelerinde çıkarttırılan haberleri ekleyince küresel bir kampanyanın iÅŸletilmeye çalışıldığından söz etmek mümkün. Peki, Gülen Grubu için jurnallemeye ve dış ülkeler için Türkiye ile hesaplaÅŸmaya dönüÅŸen bu çabalar ne kadar etkin oluyor. Bunu ayrıca ele almak gerek.

SETA’da konuÅŸan Prof. Dr. Atilla Yayla’nın ifade özgürlüÄŸü ve onun bir alt dalı olarak ele aldığı basın özgürlüÄŸü konusu, aslında Türkiye ile ilgili pek çok soruya cevap niteliÄŸindeydi. Yayla’nın konuÅŸmasından birkaç baÅŸlığı burada paylaÅŸmak istiyorum.

“Bir olgunun saÄŸlıklı ÅŸekilde deÄŸerlendirilebilmesi için yöntem olarak mutlaka karşılaÅŸtırılmalı olarak ele alınması gerekir. Bir olguyu ya kendi içinde farklı dönemlerini dikkate alarak karşılaÅŸtırmak ya da baÅŸka bir ülkeyle kıyaslayarak sonuca ulaÅŸmak gerekir” diyerek meseleyi sistematik bir çerçevede ele alan Yayla, mevcut durumla ilgili yapılacak deÄŸerlendirmelerin böylesi bir metotdan hareket ederek saÄŸlıklı sonuca ulaÅŸabileceÄŸini söyledi.

Yayla’ya göre Türkiye’de basın özgürlüÄŸü hem Türkiye’nin 90’lı yıllarıyla karşılaÅŸtırıldığında hem de farklı ülkelerdeki uygulamalarla kıyaslandığında daha özgür durumda. Bu baÄŸlamda Türkiye’de basın özgürlüÄŸü ifade özgürlüÄŸünün bir parçası olarak ele alınmalıdır.

Basın özgürlüÄŸünün kriterleri olarak sayabileceÄŸimiz gazete ve TV açabilme, her hangi bir medya organında çalışabilme, istediÄŸin düÅŸünceyi savunabilme hakkı ve en temelde farklı fikirleri savunan medya gruplarının aynı anda var olabilmesi basın özgürlüÄŸü açısından gerekli ortamı saÄŸlıyor. Eskiye göre medyadaki çoÄŸulcu yapı daha güçlü medya grupları çeÅŸitlenmiÅŸ durumda. Hatta gazetelerin, televizyonların ve mizah dergilerinin sayısal oranlarına ve satış rakamlarına bakıldığında mevcut siyasi Hükümete muhalif yayın yapan yayınların açık ara önde olduÄŸu görülüyor. Sadece muhalefet yapılmıyor aynı zamanda hakaret ve hedef gösterme gibi gazeteciliÄŸin kalitesini aÅŸağı çeken bir söylem de kullanılıyor. Dolayısıyla medyası özgür olmayan bir ülkede böyle bir gerçekten bahsetmek mümkün olamazdı.

Her gazeteci, çalıştığı gazetenin yöneticisiyle bir sözleÅŸme imzalayarak yani belirli bir yayın politikasını benimseyerek o kurumda çalışmaya baÅŸlar. Dolayısıyla bunun anlamı belirli sınırların kabul edildiÄŸiyle ilgilidir. Gazeteci, isterse o kurumda çalışmak zorunda deÄŸildir ve internetten istediÄŸi ÅŸekilde yayın yapan bir sayfa açabilir ve yönetebilir. Kendisi bir gazete çıkartabilir. KuÅŸkusuz, bir holding medyasında çalışıyorsanız o patronun iÅŸ iliÅŸkilerine dikkat etmek zorundasınız, bunu en baÅŸtan kabul ediyorsunuz, basın özgürlüÄŸü sadece siyasi iktidarlara karşı ele alınacak bir konu deÄŸildir. Medya çalışanları kendi patronlarını eleÅŸtiremeyecek durumdadır, (isterse bağımsız bir gazete çıkartarak bunu yapabilir) aynı zamanda patronun siyasi iktidarla olan çıkar iliÅŸkileri de yayın çizgisini etkileyebilir.

Kurumda çalışan gazeteci, o kurumdan ayrılmak zorunda kaldığında çalışabileceÄŸi baÅŸka hiçbir kurum olmuyorsa veya onun çalışması engelleniyorsa burada basın özgürlüÄŸünden söz etmek mümkün deÄŸildir. Türkiye’de böyle bir durum söz konusu deÄŸil. Hürriyet’ten ayrılan gazeteci Cumhuriyet’te veya Zaman’dan ayrılan gazeteci Yeni Åžafak’ta çalışabiliyor. EleÅŸtirilerini daha sert ÅŸekilde yapabiliyorlar.

Atilla Yayla’nın dikkat çektiÄŸi noktalardan birisi de basın özgürlüÄŸü konusunun mitleÅŸtirilmesi ve insan haklarından kiÅŸi hak ve hürriyetlerinden daha üst bir konuma indirgenerek açıklanmaya çalışılması oldu. KiÅŸisel hakları hakaret ederek, iftira atarak ve hedef göstererek çiÄŸneyen yayınların veya sosyal medya paylaşımlarının sorunlu olduÄŸunu belirten Yayla, böylesi durumlarda gazetecilerin mesleklerini ayrıcalıklı bir zırh gibi kullanmaya çalıştıklarını, halbuki baÅŸkasının hak ve hukukuna müdahale etme hakkını tanıyan hiçbir mesleÄŸin olamayacağını, esas olanın insan haklarının korunması olduÄŸunu belirtti.

Atilla Yayla 14 Aralık operasyonlarına da deÄŸindi ve bu operasyonun medyaya müdahale olmadığını söyledi. Bir operasyonun medyaya müdahale olarak deÄŸerlendirilebilmesi için o grubun yayın yapamaz hale gelmesi veya yayınlarının doÄŸrudan sansüre tabi tutulması gerekir. Böyle bir durum söz konusu deÄŸildir. Aynı medya grubu eleÅŸtiriyi aÅŸan çok daha sert ÅŸekilde yayınlarını sürdürüyor. Televizyonlarında yapılan programlarda konuÅŸmacılar eleÅŸtirilerini rahatça yapıyor. Dolayısıyla ortada medyasının susturulduÄŸunu gösteren bir iÅŸaret yerine kendisine yöneltilen bir suçlamayla mahkemelik olan bir gazeteci var.

Yayla ayrıca, 17-25 Aralık müdahale giriÅŸimlerinin doÄŸrudan Türkiye’deki demokratik siyasete yapıldığını ve siyaset mekanizmasının iÅŸlemez haline getirilmek için fiiliyata sokulduÄŸunu belirtti.

Bir notu daha eklemek gerek. Programın ilginç noktalarından birisi de Panelden önce Gülen Grubu’nun yöneticilerinden ve kanımca Cemaati cepheye fiili çatışmaya ve siyasete müdahale etmeye sevk eden isimlerinden birisi olan Bülent KeneÅŸ, Twitter’dan hem SETA Ä°stanbul Koordinatörü Fahrettin Altun’a hem de Prof. Dr. Atilla Yayla’ya doÄŸrudan hakaret ettikten sonra muhabirlerini Panele göndermiÅŸ olmasıydı. Ä°ronik olarak Grubun neredeyse tüm muhabirleri oradaydı. Herhalde bir sorunla karşılaÅŸacaklarını düÅŸünüyorlardı.

Programın sonunda Cihan, Zaman, Today’s Zaman ve Samanyolu muhabirleri ayrı ayrı soru sordu. Haber önce grubun yayın organı Aktif haber sitesinde çıktı. Yayla’ya atfen “Bağımsız medyaya inanmıyorum” baÅŸlığıyla verilen cımbızlama yönetimiyle çarpıtılmıştı. Haberin gerçeÄŸi ise aslında medyanın demokratik hak ve özgürlükleri çiÄŸneyecek, kiÅŸi hak ve hürriyetlerini sınırlandıracak, bir grubun hizmetine girdiÄŸi için bazılarını hedef gösterecek, ifade özgürlüÄŸünü kısıtlayacak, medyası olmayanlar üzerinde baskı oluÅŸturacak ÅŸekle dönüÅŸmesinin medya bağımsızlığı olmadığı, onun artık baÅŸka bir ÅŸeye dönüÅŸtüÄŸüyle veya dönüÅŸme riski taşıdığıyla ilgiliydi. Ayrıca T24 sitesinin de haberi aynı baÅŸlıkla aktarması sadece gazeteciliÄŸin basit ilkeleriyle deÄŸil aynı zamanda iyi niyetle açıklanamayacak bir görüntü verdi.

Dolayısıyla basın özgürlüÄŸü olmasaydı, medya organlarında ve sosyal medyada CumhurbaÅŸkanına en galiz ifadelerle hakaret etmeyi genel yayın politikası haline getiren Gülen Grubu medyasına mensup muhabirlerin böylesine rahat hareket edebileceÄŸi bir zeminden söz etmek mümkün olabilir miydi? Elbette olamazdı.

Ä°lginç olan son 10 yılda emniyet ve yargı ayağıyla gerçekleÅŸtirdiÄŸi operasyonlarla yüzlerce insanı ve onlarca gazeteciyi maÄŸdur eden, köÅŸesini kaybedecek gazeteci listesi yayınlayan bir Gruba mensup gazetecilerin kendilerini basın özgürlüÄŸü savunucusu pozisyonunda görmesiydi. Ä°roni böyle bir ÅŸey olsa gerek.

[Milat, 4 Ocak 2015]