Soğuk Savaş'ın bitişinden bu yana bir ilk. Müzakere masası kuruluyor. Ve Amerika dışarıda kalıyor. Sovyetler Birliği dağıldığı gün Amerika dünyanın tek süper gücü olarak kalmıştı. Ordusu, ekonomisi, teknolojisi ve diğer bütün unsurlarıyla tekti. Aynı Amerika 1991'den bu yana dünyanın jandarması olarak görüldü. Birinci Körfez Savaşı'nda gövde gösterisi yaptı. "Yeni dünya düzeni" kuracağını ilan etti. Bosna'da Kosova'da Somali'de ve diğerlerinde. Nerede bir kriz varsa, Amerika oradaydı. 2003 Irak Savaşı'nı tüm dünyanın muhalefetine rağmen gerçekleştirdi. Amerika'dan habersiz savaş olmadığı gibi Amerika'dan habersiz barış da yapılmıyordu. Dayton Anlaşması da Amerika'da imzalandı. Afganistan'ın kaderi de Irak'ın kaderi de Amerika'da belirlendi. Diğer büyük aktörler bile çoğunlukla sessiz kaldı. NATO Kosova için harekete geçtiğinde Rusya birkaç sembolik protestodan başka birşey yapamadı. Yine öyle olması beklenirdi. Suriye çatışmaları başladığında herkes gözünü Amerika'ya çevirdi. Fakat Amerika bu sefer kararlıydı. Müdahil olmayacaktı. Sonuna kadar ısrar etti. Ne pahasına olursa olsun, doğrudan katılmayacaktı. Bu sefer de uzak durma siyasetini abarttı Amerika. Hatta öylesine abarttı ki, İran gibi klasik rakiplerinin ilerlemesine göz yumdu. İran Suriye çatışmalarına çok erken bir dönemden itibaren katıldı. İran'ın yetmediği yerde Rusya devreye girdi. Ve Amerika buna da müsaade etti. Esed'e karşı muhalifleri, muhaliflere karşı Hizbullah'ı, Hizbullah'a karşı Suud'u, Suud'a karşı İran'ı, İran'a karşı Türkiye'yi, Türkiye'ye karşı Rusya'yı kullanacaktı. Gerçekten de istediği gibi oldu. Bu aktörlerin herbiri sert çekişmeye girişti. Kimisi erken pes etti. Kimisi direndi. En sona Türkiye, Rusya ve İran kaldı. Fakat çatışma bir doyum noktasına ulaştı. Taraflar pozisyonlarını aldı. Şimdi tek başına kimse bütün Suriye'yi elde edemeyeceğinin farkında. Bu nedenle de çözüm arayışı başladı. Savaşın başındaki konumları fark etmez. Bu üç aktör de şu an Suriye'nin toprak bütünlüğünden yana. Farklı düşünen tek Amerika var. Bu nedenle Amerika bu uzlaşmanın dışında kaldı. Amerika tabii ki vakti gelince devreye girecek. Suriye'de nihai çözüm dört aktörün anlaşmasına bağlı olacak. Amerika, Rusya, Türkiye ve İran. Bu denklemde artık hiçbiri tek başına Suriye'de çözüm üretemez fakat hepsi Suriye'de çözümsüzlüğü devam ettirebilir. Bu nedenle dördünün de razı olacağı bir çözüm üretilmek zorunda. Bu dörtlünün içinde Suriye'nin toprak bütünlüğü fikrini benimsemeyen tek aktör Amerika. Amerika Suriye'yi parçalara ayırmak ve mümkünse kuzeyde bir PYD koridoru açmak istiyordu. En azından şimdiye kadar böyleydi. Trump iktidarında bu nasıl şekillenir göreceğiz. Fakat Amerika bölünmeden yana oldukça Türkiye, Rusya ve İran aynı cephede kalmayı sürdürür. Bu nedenle öyle ya da böyle Trump zamanla Amerika'nın pozisyonunu değiştirmek durumunda kalacaktır. Amerika çözümsüzlük isterken PYD'yi destekliyordu. Fakat PYD ile Suriye'de çözüm olmaz. Bu nedenle Amerika'nın yaklaşacağı aktör Türkiye olacaktır. Rusya ile Amerika arasında kurulacak dengeli bir tutum Türkiye'yi yalnızlaşmaktan koruyacaktır. Türkiye için en kötü senaryo üçe karşı tek kalma ihtimalidir. Bu nedenle Türkiye'nin bugün Rusya ile yakınlaşması ve Suriye'de garantörlerden biri olarak teyid edilmesi onu güvenli bir zemine oturtur. Rusya ile yakınlaşan Türkiye Amerika için çok daha kıymetli hale gelecektir. Dün varılan mutabakat bu açıdan önem taşıyor. Türkiye'nin yalnızlaştırılmasını önleyici bir etki yapması beklenir. Yoksa ne bu toplantı ne de Astana, Suriye meselesini kökünden çözmez. Aksine bir çözüm olması için Amerika'nın da dahil olacağı bir anlaşma şart olacaktır. Fakat bu mutabakat o büyük anlaşmaya giden yolda bir adım olarak görülmelidir. Türkiye kendi ilişki kurduğu aktörleri çeşitlendirerek manevra alanını genişletiyor.
[Takvim, 22 Aralık 2016].