SETA > Yorum |
Türkiye Ekonomisi En Zor Sınavını 15 Temmuz da Verdi

Türkiye Ekonomisi, En Zor Sınavını 15 Temmuz’da Verdi

Türkiye ekonomisi de, siyaseti de, toplumu da artık operasyonlar karşısında kırılganlık göstermiyor. Gücünün de, potansiyelinin de, oynanmak istenen oyunun da farkında.

15 Temmuz hain FETÖ darbe girişiminin üzerinden tam 1 yıl geçti.  Tüm alanlarda olduğu gibi ekonomide de darbe girişiminin oluşturduğu etkinin muhasebesini yapmak gerekiyor.

Geçen 1 yıllık sürede darbe girişimi ile oluşan negatif havaya, kredi derecelendirme kuruluşlarının not indirimi ile oluşturdukları olumsuz algı operasyonlarına ve 2016 yılı sonlarında başlatılan kur operasyonuna rağmen, ekonomi son yıllarda yaşadığı şoklarda olduğu gibi, 15 Temmuz sonrasında da, dayanıklılığını sürdürdü.

Türkiye ekonomisi, ekonomiler için en büyük kırılganlık testini, ardı arkası gelmeyen spekülatif olaylar, müdahaleler ve maruz kaldığı darbe girişimiyle başarıyla geçti.  Açıkça ifade etmek gerekirse, bu denli zor testten bugün birçok ülke ekonomisi geçemezdi.

2017 yılı ilk çeyreğinde ekonomik büyümede gerçekleşen yüzde 5’lik büyüme oranı, oldukça zor bir sınavın başarıyla geçildiğinin en somut delili değil mi?

15 TEMMUZ’DA MİLLET EKONOMİSİNE SAHİP ÇIKTI

Türkiye ekonomisi, 2008 küresel ekonomik kriz olmak üzere, 2013 yılındaki Gezi olaylarının, 17/25 Aralık darbe girişiminin ve yaşadığımız 15 Temmuz hain darbe girişiminin tüm olumsuzluklarını bertaraf etti.

Bu şokların etkisinin kısa sürede bertaraf edilmesinde en büyük avantaj siyasi istikrardı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliğiydi ve milletin sahip olduğu kazanımlarını koruma motivasyonuydu. Dolayısıyla ülke ekonomisine olan güven tamdı.

Diğer yandan, Türkiye 2002 sonrasında ekonomide başlayan değişim ve dönüşüm ile birçok alanda iyileşme sağladı. Özellikle kamu maliyesinde ciddi bir başarı elde etti. Kamu borcu ve bütçe açığının milli gelir içindeki payı düştü.

Şöyle ki, Türkiye topladığı vergilerinin yüzde 85’ini faize veriyordu, kalan yüzde 15 ile yatırım, üretim veya hizmet olarak ne yapılabilirdi ki? Şimdi ise toplanan vergi gelirlerinin yüzde 90’ı devlete, kalan yüzde 10’u faize gidiyor.

Türkiye ekonomisinin 15 Temmuz dahil olmak üzere, bu kadar ağır saldırılara karşı durabilmesinde, kamu maliyesinin önemi büyük.

Çünkü, geçmişte yaşadığımız birçok ekonomik krizde, IMF ile imzaladığımız 19 standby anlaşmasında, 15 borç ötelemesinde, dolayısıyla oluşan siyasi krizde çarpık ekonomik düzenin, yüksek kamu borcunun, yüksek bütçe açığının ve artan faiz ödemelerinin katkısı yadsınamaz.

Geçmişte var olan çarpık ekonomik düzenin değişmesi sonucunda, faiz ve borç ödemeleri   kıskacından çıkıldı. Böylece hem sosyal harcamaların artırılması, kırılgan kesimler dediğimiz yoksul ve dezavantajlı vatandaşlara kaynak aktarılması hem de ekonominin temel sorun alanlarında büyük projelere finansman sağlandı.

Bu süreci iki taraflı değerlendirelim: Bir yandan ekonominin temelleri sağlamlaştı diğer yandan da orta ve orta gelirin altındaki kesimlerin kırılganlıkları azaldı. Yıllarca ötekileştirilen bu kesimin, ülkesine, ekonomisine ve geleceğine sahip çıkması, bu sürecin olumlu sonuçlarından birisi.

Milletine sahip çıkan hükümete ve devlete, millet de sahip çıktı. 15 Temmuz girişiminin başarısız olmasındaki asıl etken de, devlet-millet bütünleşmesi oldu.

15 TEMMUZ, TÜRKİYE EKONOMİSİ İÇİN DE MİLATTIR

Türkiye, ne zaman hem kendi siyasi ve ekonomik gündemini belirlemek için hem de bölgesinde güçlü bir aktör olmak için adım atsa, mutlaka farklı araçlar kullanılarak müdahaleyle karşılaşıyor.

Yılların alışkanlığı haline gelmiş hatta değişmez olarak kabul ediliyordu bu durum: Türkiye ne yaparsa yapsın, kendi ajandasına göre değil belirli kesimlerin ajandasına göre hareket etmek zorundaydı.

Gezi olaylarının IMF’ye borcun bitmesinin ve yeni bir anlaşma yapılmasının hemen akabine denk gelmesi, 17/25 Aralık’ın TANAP görüşmelerinin başlayacağı gün gerçekleşmesi, 15 Temmuz’un başarısızlıkla sonuçlanması sonrasında kur operasyonlarının başlatılması tesadüf değil.

Ancak Türkiye ekonomisi de, siyaseti de, toplumu da artık bu tarz operasyonlar karşısında kırılganlık göstermiyor. Gücünün de, potansiyelinin de, oynanmak istenen oyunun da farkında.

Bu nedenle 15 Temmuz, Türkiye için her alanda bir milattır. Milletin dediğinin olacağının, devletin vesayet odaklarına teslim edilmeyeceğinin, teminatının da milli irade olduğunun, yani millete rağmen hareket edilen eski dönemlerin kapanarak milli iradenin sözünün asıl söz olduğu dönemin başladığı tarihtir 15 Temmuz.

15 Temmuz’u, darbeciler için büyük bir hayal kırıklığına, ülkemiz için güçlü bir geleceğe dönüştüren şehitlerimizin ise hakkı ödenmez. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, mekânları cennet olsun.

[Yeni Şafak, 17 Temmuz 2017].