ABD’de seçimleri Biden kazandı. Günlerdir, Biden’ın seçimleri kazanmasının küresel, bölgesel ve ulusal siyasetleri nasıl etkileyeceği tartışılıyor.
Dünyanın diğer ülkelerinden farklı olarak, Türkiye’de bazı çevreler, Biden’ın kazanmasını neredeyse sokaklara çıkıp kutlayacak bir heyecana sahiplerdi. Amerikan demokratlarından daha heyecanlılardı.
Biden’ın kazanmasını küresel siyasette değişimin başlangıcı olarak görmeyi tercih ettiler. Bu çevrelere göre, Biden’ın kazanması, Türkiye muhalefetinin de bir sonraki seçimi kazanması anlamına geliyordu.
Böyle bir bakış açısına yönelmelerinin birçok sebebi olabilir. Yakın bir dönemde Biden’ın Türkiye ile ilgili olarak “muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım” sözleri çokça tartışılmıştı. Tartışılan açıklamalarda, Türkiye muhalefetinin Erdoğan’a karşı güçlendirilmesinden, desteklenmesinden ve onlarla bağlantıya geçilmesinden bahsediliyordu. Dolayısıyla, bu sözlere yatırım yaparak sevinçlerini gizleyememiş olabilir.
Ya da Biden’ın siyasi çizgisini ve siyaset anlayışını çok beğendikleri için ve söz konusu siyaset tarzının, diğer ulusal siyasetleri de etkileyeceğini düşündüklerinden böyle davranmış olabilir.
Mesela Türk solu bu bağlamda en çok heyecanlanan odaklardan biriydi. Yıllarca emperyalizm ve Amerikan karşıtı gibi kendilerini konumlandıran bu çevreler, -ironi değil- tam anlamıyla “bayram” ettiler.
Türk solunda kendini öncü fikir insanlarından biri olarak konumlandıran bir köşe yazarı, “Biden’ın kazanması ile bir soluk aldık” diyerek sevincini açıkça ortaya koydu. “Biden gibi bir adamın, bir politikacının, Amerika’nın başkanını belirleyecek seçimi kazanması karşısında bu kadar sevineceğimi, kırk yıl düşünsem akıl edemezdim” sözleri ile de okuyucularını ve yoldaşlarını “bayram yapmaya” çağırdı.
Yanlış okumadınız, gerçekten Biden’ın kazandığı günün “bayram ilan edilmesi” gerektiğini köşesinde yazabildi. Bu teklifi yapan Türk solunun önde gelen yazarı, kendisinin de “nasıl bayram edeceği” konusunda elinin ayağının birbirine dolanmasına şaşırdığını itiraf etti.
Bu tipler, yakın geçmişte Yunanistan’da Syriza’nın iktidara gelmesini emperyalizme karşı bir meydan okuma olarak pazarlamışlar ve sevinmişlerdi. Dünya siyaseti için bu gelişmeyi kritik bir dönemin başlangıcı olarak görmüşlerdi.
Syriza’nın küresel sermaye karşıtı falan olmadığının büyük ihtimal farkındalardı. En azından kendi çelişkileri böyle bir farkındalığa imkân veriyordu. Zaten Syriza iktidara gelir gelmez, daha önceden radikal bir biçimde karşıt olduğu küresel sermayenin emrine girerek, AB ve IMF’nin direktiflerini kusursuzca yerine getirdi. Normal görev süresini dolduramadan erken bir seçimle de iktidardan düştü.
Yine aynı çevreler, Fransa’da küresel sermayenin açıktan adayı olan Macron’un kazanmasını yeni siyasetçi tipi ve siyaset tarzına örnek olarak göstermişlerdi. Macron’un bir siyasi parti değil de “hareket” olarak seçimi kazanmasını, sağ ve soldaki klasik merkez partilerin misyonunu tamamladığının işareti olarak gösterdiler. Bu anlamda, Macron’un, sağ ve sol siyaset ötesinde ülkesindeki tüm halkları birleştirme sloganına meftun oldular.
Burada soru şu: Genelde muhalefet, özelde de Türk solu dünyada bazı siyasetçilerin seçim başarısı ile niçin bu kadar çok mutlu oluyor? Cevabı basit: Türkiye’de şu ana kadar destekledikleri hiçbir parti ya da siyaseti iktidara gelmedi. Yakın bir dönemde de bu gidişle geleceğe benzemiyor.
Ama en nihayetinde; dünyada mevcut iktidar ve Erdoğan karşıtı -dolayısıyla Türkiye karşıtı- olarak gördükleri siyasetçilerin kazanmasına umut bağlıyorlar. Son umutları ise, iktidarın küresel bazı odaklar tarafından baskı altına alınarak geriletilebileceğini düşüncesine dayanıyor. Böyle bir bakış açısı ile de destekledikleri partilerin iktidara geleceğini zannediyorlar.
Değilse, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, kendi devleti daha Biden’ın seçim zaferini resmî olarak kutlamadan öne atılıp coşkuyla tebriklerini Washington’a iletmezdi.
[Türkiye, 10 Kasım 2020].