Yunanistan’da 21 Mayıs’ta düzenlenen genel seçimi Yeni Demokrasi (ND) partisi yüzde 40,79 gibi yüksek bir oy oranıyla kazanmasına rağmen Meclis çoğunluğunu 5 sandalyeyle kaçırdı. 2020’de Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliğe göre ikinci seçimden itibaren geçerli olmak üzere kazanan partiye ilave milletvekillikleri verileceği için ND, koalisyon arayışına girmeden hükümeti kurma görevini iade etti. Diğer partilerin de Mecliste bir araya gelmeleri mümkün olmadığından ülke yeniden seçime gitti.
25 Haziran’daki seçimi beklentilere uygun olarak ND yüzde 40,55 oyla galip tamamladı ve 50 ilave milletvekilini de alarak yeniden tek başına iktidara geldi. 59 seçim çevresinin 58’inde birinci parti olan ND, yalnızca Türklerin yaşadığı bölgelerden olan Rodop’ta Radikal Sol İttifak’ın (SYRIZA) gerisinde kaldı.
Yunanistan siyasetinde merkez sağın amiral gemisi olan ND’nin bu kadar güçlü bir konuma gelmesi ekonomik ve jeopolitik sebepler dikkate alındığında şaşırtıcı değil. 2009 borç krizinin olumsuz sonuçları belirginleştiğinde merkez sağdaki ND ile merkez soldaki PASOK karşısında radikal söylemleriyle SYRIZA geniş kitleler tarafından bir kurtarıcı olarak görülmüştü. Ancak SYRIZA 2015’teki iki seçimi de birinci tamamlamasına rağmen Meclis çoğunluğunu sağlayamamış ve iktidarı milliyetçi görüşteki Bağımsız Yunanlar (ANEL) partisiyle paylaşmak durumunda kalmıştı. Parti bu dönemde radikal söylemlerinden geri adım atarak AB ile borç yapılandırma anlaşması yapmış, ekonomi politikaları, sivilleşme, laiklik ve insan hakları gibi konularda da kendi programını yeterince uygulayamamıştı. Bu sebeple ekonomi ve dış politikada izlenen değişken politikalar kimseyi tam anlamıyla memnun etmemişti. Sonuçta 2019 genel seçimlerinde ekonomik büyüme ve Batı dünyasıyla tam uyum gibi vaatleriyle ND yeniden tek başına iktidara gelmişti.
ND, iktidarının ilk döneminde bu vaatlerini aynen uyguladı. 2019’da iktidara gelişinden itibaren hızlı bir özelleştirme hamlesi başlatan birinci Miçotakis hükümeti çeşitli müteşebbislere teşvik ve kolaylıklar sunarak dış yatırım çekmeye çalıştı. Turizm, üretim, enerji ve teknoloji alanlarına ağırlık verdi. Batı ile geliştirdiği uyumlu ilişkiler hem dış yatırımcıya güven sağladı hem de dış kaynak temininde kolaylık sağladı. Bu sayede Yunanistan 2019 ve 2021’de yıllık gelirine oranla tarihindeki en yüksek dış yatırım seviyelerini yakaladı. Ayrıca 2021’de reform ve projeleri içeren kapsamlı bir program hazırlayarak AB Kurtarma Fonu’ndan 17,77 milyar avroluk hibe ve 12,73 milyar avroluk kredi temin etti. Sonuçta koronavirüs (Covid-19) salgınının ardından geçen zamanda Yunanistan ekonomisi yıllık ortalama yüzde 7’nin üzerinde büyüme kaydetti. Salgın öncesinde yıllık 40 milyar doların altında kalan ihracat miktarı da 2022’de 57,5 milyar dolara ulaştı. Geçtiğimiz yıl krizden çıkmak için gerekli yapısal şartların sağlandığı görüşüyle AB, Yunanistan üzerindeki Kapsamlı Denetim Mekanizması’nı sonlandırdı. Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının da yakında Yunanistan’ı 2010’dan bu yana ilk kez “yatırım yapılabilir” düzeyde değerlendirmesi bekleniyor. Böylece Yunanistan’ın gelecek yıllarda daha da fazla dış yatırım ve sıcak para çekebilme imkanı doğdu.
ND’nin uyguladığı ekonomi politikaları dış politikayla beraber düşünüldüğünde daha da fazla anlam kazanıyor. Atina yönetimi ekonomide olduğu gibi dış politikada da Avrupa-Atlantik ittifakını tek ve tartışmasız jeopolitik istikamet olarak belirledi. Kendini Batı dünyasının sadık ve güvenilir bir unsuru olarak gösteren Yunanistan, Rusya ile Batı arasında artan rekabette coğrafi konumunun avantajını kullanarak çeşitli görev ve sorumluluklara talip oldu. Bu sayede özellikle savunma ve enerji alanlarında Batı dünyasıyla karşılıklı bağımlılığını güçlendirerek jeopolitik önemini artırdı. Miçotakis hükümeti aynı amaç doğrultusunda Türkiye’nin Batı dünyasıyla yaşadığı sorunları da kendi lehine kullanmaktan çekinmedi. Bu sayede bir taşla birkaç kuş vuran Yunanistan, ABD ve Fransa gibi ülkelerden diplomatik ve askeri destek elde ederken AB’de Türkiye aleyhinde kararlar alınmasını sağladı. Aynı zamanda Türkiye aleyhinde başta Doğu Akdeniz olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinde yürüttüğü aktif diplomasiyle yeni iş birliği fırsatları kollarken bu arayışlar Batı dünyasından da destek buldu.
Görüldüğü üzere ND, küresel ve bölgesel düzeyde birçok kriz ve güvenlik riskine sahne olan 2019-2023 arasında neoliberal ekonomik politikalar ve tamamen Batı eksenli bir dış politika takip ederek hem ekonomi hem de dış politikada birtakım gözle görülür sonuçlar elde etti. Elbette bu politikaların bazı olumsuz sonuçları da oldu. Yatırım teşviki adına büyük sermayedarların üzerindeki vergilerin hafifletilmesi, buna karşılık dolaylı vergiler yoluyla kamu gelirlerinin önemli ölçüde orta ve dar gelirli vatandaşların sırtına bindirilmesi ile asgari ücret ve kamu maaşlarındaki artışların sınırlı tutulması, ND iktidarı döneminde gelir eşitsizliğinin düzenli olarak artmasına yol açtı. Kamu harcamalarında tutumlu davranılması sebebiyle altyapı eksiklikleri yeterince giderilemezken muhalefet 28 Şubat’ta 57 kişinin öldüğü tren kazasının sorumluluğunu bu sebeple hükümete yükledi. Düzen ve istikrar adına sığınmacılara karşı insafsız politikalar izlenirken iktidara tehdit olabileceği düşünülen siyasetçi ve gazetecilerin telefonlarının dinlendiği ortaya çıktı. Dış politikada ise Türkiye ile yaşanan restleşmeler ülke için önemli bir güvenlik riski meydana getirirken artan askeri harcamalar maliyeye ilave yük getirdi.
Bütün bu olumsuzluklara rağmen Yunanistan kamuoyunun öncelikli olarak ekonomi ve dış politika alanlarında kararlı ve tutarlı bir rota izlenmesini tercih ettiği görülüyor. Borç krizinin ağır etkileri devam etmekteyken geçtiğimiz yıllarda sığınmacı krizi, koronavirüs salgını ve Rusya-Ukrayna savaşı gibi üç büyük krizle karşı karşıya gelen Yunanistan Batı’nın desteğine muhtaç konumda bulunuyor. Bu ortamda ND, siyasi-ideolojik profilinden ötürü Batı ile ilişkileri en ileri düzeyde yürütebilecek parti olarak öne çıkıyor. Üstelik liberallerin yanı sıra milliyetçi-muhafazakar bir tabanı bulunan ND’nin popülist retorik ve uygulamalarla geniş bir kitleye hitap etmesi de mümkün olabiliyor. Böylece örneğin Türkiye ile yaşanan ihtilaflara ilişkin ND yetkililerinin yaptığı açıklamalar ve Miçotakis’in Batı dünyasında bulduğu destek kamuoyu nazarında partinin imajına olumlu etki ediyor.
Miçotakis ilk kez iktidara geldiğinde ülkenin gerçek anlamda düzlüğe çıkabilmesi için kendilerine iki dönem gerektiğini söylemişti. Birinci dönemin sonunda makroekonomik göstergeler kamuoyunda krizin aşılmakta olduğuna yönelik inanç meydana getirirken hükümetin üretim, ihracat ve kalkınmaya dair attığı adımlar gelecek için ümit verdi. Üstelik kriz ve jeopolitik risklerle dolu bir dönemde Miçotakis’in Batı dünyasından bulduğu destek de Yunanistan kamuoyunun büyük bölümünce önemli karşılanıyor. Böylelikle mevcut bütün sorunlara rağmen Yunanistan’da seçmenler yeniden ND’yi tek başına iktidara getirdi. Üst üste iki seçimden açık arayla seçmenin onayını alan ND’nin politikalarının önceki dönemle aynı doğrultuda devam edeceğini şimdiden öngörebiliriz. Ancak ekonomi politikalarının makro göstergelerinin gündelik hayattaki somut etkilerinin görülmesi için kamuoyunun ne kadar sabredeceğini zaman gösterecek. Ayrıca ikinci Miçotakis hükümetinin Türkiye ile deprem sonrasında yaşanan yumuşamayı karşılıklı anlayış ve iş birliğini güçlendirmek için fırsat görmek yerine ihtilaflardan beslenmeyi tercih etmesi ise Ege ve Doğu Akdeniz’de öncekilerden daha büyük krizlere yol açabilir.
https://www.setav.org/odak-genel-secimlerin-ardindan-yunanistan-2-gerileyen-sol-yukselen-sag/.