5 Şubat 2025’te Amerikan Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun ABD ziyareti sırasında Gazze’ye ilişkin bir plan açıklamıştır. Bu plana göre bölge ABD’nin kontrolüne bırakılacak ve Gazze yeniden inşa edilecektir. Ancak Trump tüm bu adımların ancak Gazze halkının bölgeden tahliye edilmesinin ardından gerçekleştirilebileceğini ileri sürmüştür.
Devamı
İkinci Balfour Deklarasyonu olarak tanımlanan bu hukuksuz adım özellikle Körfez ülkeleri tarafından kesin bir dille reddedildi ve “etnik temizlik” olarak nitelendirildi.
Devamı
7 Ekim’de başlatılan Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bugüne bir direniş örgütlenmesi olarak Hamas eş zamanlı olarak askeri ve siyasi hamleler yaparak İsrail’in işgal ve soykırım çabasına karşı mücadele etmektedir.
ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze halkının Ürdün ve Mısır’a gönderilmesini istediği yönündeki sözleri şüphesiz en çok muhataplarını tedirgin etmiş vaziyettedir. Öyle ki bu tedirginlik Ürdün Kralı Abdullah’ı konunun detaylarını görüşmek üzere geçtiğimiz hafta ABD’nin yolunu tutmaya zorlamıştır. Kral Abdullah’ın görüşme öncesi, esnası ve sonrasındaki söylemleri ve eylemleri büyük yankı uyandırmıştır.
Trump-Netanyahu görüşmesinin dolaylı bir etkisi de Netanyahu’ya ve onun sağ ortaklarına bir alternatif olarak çıkması beklenen Naftali Bennett’in olası planlarının suya düştüğü söylenebilir.
Almanya’nın İsrail’e yönelik politikası genellikle ahlaki bir zorunluluk olarak sunulan bir formül olan Staatsräson kavramı altında yürütülmektedir. Staatsräson kavramı ise bir devletin kendi politikasını meşrulaştırmak için çıkarlarının önceliğine başvurma ve aynı zamanda devlet çıkarlarını diğer değerlere göre önceleme hakkına sahip olma şeklinde tanımlanabilir. Daha yakından incelendiğinde bu “devlet gerekçesi”nin siyasi tutarsızlık ve şüpheli çifte standartlar için bir nevi kılıf olduğu ortaya çıkmaktadır.
10 Eylül akşamı Ürdün’de büyük siyasi sürprizler yaşandı. Ürdün’deki Müslüman Kardeşler’in siyasi kanadı olan İslami Eylem Cephesi Partisi, Ürdün Temsilciler Meclisinde 31 sandalye kazanarak 1989’dan bu yana en iyi sonucunu elde etti. Bu başarı seçim öncesi maruz kaldıkları baskılara ve Ürdün halkının büyük bir kesiminin seçimlere olan inancının zayıf olmasına rağmen gerçekleşti zira oy kullanma hakkına sahip kişilerin sadece yüzde 32’si seçimlere katıldı.
Devamı
29 Eylül 2024’te yapılan Avusturya parlamento (Ulusal Meclis) seçimlerinin geçici seçim sonuçları ülkenin siyasi dengelerinde önemli bir değişimi işaret ediyor. Bu seçimlerde aşırı sağ eğilimli Avusturya Özgürlük Partisi (FPÖ) tarihindeki en büyük zaferini kazandı ve yüzde 29,2 oy oranıyla birinci parti konumuna yerleşti. FPÖ’nün seçim stratejisi göçmen karşıtı ve Avrupa Birliği’ne (AB) şüpheci yaklaşımı ile seçmen nezdinde güçlü bir karşılık buldu. Partinin lideri Herbert Kickl ise bu başarıyı “Avusturya’nın geleceği için bir dönüm noktası” olarak nitelendirdi.
Devamı
Türkiye’nin sahip olduğu uzun kıyı şeridi ve ilgi alanını teşkil eden denizler düşünüldüğünde Türk Deniz Kuvvetlerinin güçlü olması önemli bir gereklilik arz etmektedir. Gerek ülkemizi çevreleyen kriz bölgelerinin mevcut durumu gerekse potansiyel gerginlik alanları dikkate alındığında Türkiye’nin müşterek bir harekatı icra edecek kuvvet yapılanmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
İsrail kuruluşundan bu yana gerçekleştirdiği eylemleriyle uluslararası hukukun temel ilkelerini ve Birleşmiş Milletler’in (BM) aldığı kararları sistematik şekilde ihlal eden bir ülke olarak bilinir hale gelmiştir. Bu algı nedeniyle İsrail’e karşı halihazırda devam eden üç ayrı hukuki süreçten çıkacak kararlara uyup uymayacağı da belirsiz görünüyor. Ancak İsrail’in eylemlerinin niteliğini göstermesi açısından önemli sonuçları olan üç ayrı uluslararası yargı süreci halen devam etmektedir.