Son yazıda Türk-Amerikan ilişkilerinde 2009 yılından beri yaşanan ayrışmanın neden kaynaklandığını ve ABD’nin Orta Doğu siyasetinde etkili bazı çevrelerin Türkiye’ye karşı “düşmanca” diye tanımlanabilecek olan sert bir politikaya yöneldiğini anlatmaya çalışmıştık.
Şimdi Türk-Amerikan ilişkilerinde son dönemde yaşanan krizlere ve bu krizler sırasında her iki taraftaki aktörlerin nasıl davrandığına biraz yakından bakalım.
17-25 Aralık yargı darbesi girişimi, 15 Temmuz darbe girişimi, Halkbank krizi, Menbiç krizi, Zeytin Dalı Harekâtı krizi, Rahip Brunson krizi, vize krizi, S-400 krizi, F-35 krizi, Fırat’ın doğusu ve Barış Pınarı krizi Türk-Amerikan ilişkilerinin son altı yılına damgasını vuran krizler.
Bu krizlerin tamamı ABD’deki Türkiye karşıtı çevrelerin Washington’un Türkiye siyasetine yön vermesi yüzünden yaşandı.
Bütün bu süreçte Türk-Amerikan ilişkilerinin seyri açısından en önemli gelişme 8 Kasım 2016’da yapılan seçimleri kazanan Donald Trump’ın 20 Ocak 2017’de Amerikan Başkanı olarak göreve başlaması oldu. Bu gelişmeyle birlikte ABD’deki Türkiye karşıtı kesimler önemli bir makamı kaybetmiş oldular. Kendileriyle Türkiye karşıtı politikalarda “uyumlu” çalışan Obama’nın ardından, aynı uyumu daha da heyecanlı bir şekilde sürdüreceğine inandıkları Hillary Clinton’un başkan seçilememiş olması Türkiye karşıtı lobi için büyük bir hayal kırıklığı oldu.
PKK/YPG ve FETÖ gibi örgütlerle iş birliği esasına dayalı olarak yürüttükleri Türkiye politikalarının Trump’ın başkan seçilmesiyle birlikte sorgulanmaması için ellerinden geleni yapan bu Türkiye karşıtı çevreler bu çabalarında başarılı oldular mı?
FETÖ’nün hâlen ABD’de serbestçe faaliyetlerini yürütmesi Türkiye’nin iade taleplerinin karşılanmamış olması bu cepheden bakıldığında başarılı olduklarını gösteriyor.
PKK/YPG açısından bakıldığında ise, Trump’ın başkanlık koltuğuna oturduğu andan itibaren Suriye’den çekilme isteğinin ABD ile bu örgüt arasındaki ilişkiler açısından yıkıcı sonuçlar doğuracağını bildikleri için Başkanın bu yönde bir karar almasını engellemeye çalıştılar. Ancak Trump’ın Suriye’deki Amerikan askerî varlığını gereksiz görmesi ve Türkiye’nin Fırat’ın doğusundaki PKK/YPG varlığının ortadan kaldırılması konusundaki kararlı baskıları sonrasında Amerikan Başkanının ekim ayı başında Fırat’ın doğusundan çekilme kararı vermesi Washington’daki Türkiye karşıtı ve PKK/YPG “dostu” çevrelerin kısmi başarısızlığına işaret ediyor.
ABD’deki bütün imkânlarını seferber edip, Trump’ın bu kararına ve karar sonrasında Türkiye’nin başlattığı Barış Pınarı Harekâtına karşı güçlü bir algı oluşturup ABD’nin çekilme sürecini durdurmaya çalışıyorlar. Aynı zamanda kendisine karşı görevden azil süreci başlatıldığı için, Senato’daki bütün Cumhuriyetçilerin oylarına ihtiyaç duyan Başkan Trump Suriye konusunda Türkiye karşıtı çevrelerin istekleri doğrultusunda geri adımlar atmak zorunda kaldı. Amerikan askerleri Trump’ın istememesine rağmen Suriye’de kalmaya devam edecek.
Temsilciler Meclisi’nin Türkiye düşmanı son kararlarından da görüleceği gibi, Washington’daki Türkiye karşıtı halkayı genişletmeyi başaran lobilerin Başkan Trump’a sadece Suriye konusunda değil S-400’ler, F-35’ler ve Halkbank konularında da geri adım attırıp Ankara’yı sıkıştıracak kararlar aldırmayı planladıkları görülüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington ziyareti böyle sıkıntılı bir atmosferde gerçekleşiyor.
İki ülke liderlerinin doğrudan görüşmesi şimdiye kadar Washington’daki Türkiye karşıtı çevreleri mutsuz edecek sonuçlar doğurdu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, aslında Türk-Amerikan ilişkileri konusunda oldukça rasyonel bir çizgiye sahip olduğunu gösteren ve Türkiye gibi önemli bir ülkeyi ABD’nin karşısında değil yanında görmek isteyen Trump ile ikili görüşmelerinde şimdiye kadar hep uzlaşı sağlamayı başardı.
Ama Türkiye’deki iktidarı devirme güdüsü ve takıntısıyla hareket eden Washington’daki çevrelerin Trump’ı bu rasyonel çizgisinden saptırıp kendi arızalı politikalarına zorlamak için bu defa ellerinden gelen her şeyi yapacaklarını da unutmamak gerekiyor.
Üstelik Washington’da Türkiye karşıtı halkayı bu kadar genişlemişken ve görevden azil süreciyle karşı karşıya kalan Trump görece zayıflamışken ona Türkiye konusunda istedikleri yaptırım kararlarını aldırmayı deneyecekler.
Başarılı olurlarsa bu Türk-Amerikan ilişkileri açısından yeni bir dip noktası anlamına gelecektir.
Buna karşılık Erdoğan-Trump görüşmesi başarılı olursa, bu da iki ülke ilişkilerinin kritik bir dönemeci daha kazasız geçtiği anlamına gelecektir.
[Türkiye, 13 Kasım 2019].