Donald Trump 20 Ocak'ta devralacağı başkanlığın kabinesini oluşturma sürecinde. Daha önce Trump'ı beğenmediğini söyleyen birçok üst düzey bürokrat ve Cumhuriyetçi isim yeni yönetimde yer almak için istekli.
Öne çıkan isimlerin işadamları ve emekli askerler olması dikkat çekiyor. Washington'da emekli askerlerin kritik pozisyonlara gelmesinin sivil-asker ilişkilerinin mahiyetini değiştireceği tartışılıyor.
Bunu Trump'ın söylemleri ve kişiliği ile birlikte okuyan analistler Amerikan tipi "otoriterleşme" olgusundan bahsetmeye başladılar bile. Hatta ulusal güvenlik danışmanı olarak açıklanan M. Flynn'i tedip etmek için bir medya kampanyası yürütüldüğü bile söylenebilir. Lobicilik yaparken Rus parası kullandığı yönünde eleştiriler mevcut.
Washington eliti kendi iç rekabeti ile meşgul iken dünyanın önde gelen başkentleri de ABD'nin yeni dış politikasının nasıl şekilleneceğini merak ediyor. Merak etmekle kalmıyor; kritik pozisyonlara atanan isimleri, onların spesifik tercihlerini öğrenerek öngörülerde bulunmaya çalışıyor.
Bu gayretlerin odaklandığı husus Trump döneminde ABD'nin küresel rolünün ne olacağıdır. ABD'nin yeni "küresel stratejik görüşünün," yani Trump doktrininin ne olacağıdır.
***
45. Başkan'a tavsiye verenler arasında H. Kissinger da yer alıyor. The Atlantic'de Jeffrey Goldberg'e verdiği mülakatta Kissinger, Trump'ın başarısının sırrını "orta Amerika'nın değerlerine yapılan saldırıya verilen tepkide" buluyor. Ve can alıcı konuyu "ABD'nin 1945'ten bu yana uluslararası sistemdeki rolünü oynamaya devam edip etmeyeceği" olarak belirliyor.
Aslında ABD'nin yeni küresel rolünün ne olacağı üç farklı vadeye ilişkin üç konu ile yakından irtibatlı.
1- Kısa vadede Deaş ve E-Kaide türü "İslamcı radikalizm tehdidi" ile mücadele öne çıkıyor. Trump'ın generallerinin Sünni ya da Şii radikalizmini aynı ölçüde tehdit gördüklerini ve İran'ı sınırlandırmayı arzu ettiklerini biliyoruz. Bu eşitleme belki de Obama ile Trump yönetimlerinin farklarından biri olacak.
Obama döneminde İran'a bölgede açılan alan Şii milisler ve nükleer anlaşmanın mahiyeti üzerinden daraltılabilir. Ancak, Kissinger'ın söylediği gibi, Sünni ve Şii güçler arasında dengeleme arayışı ABD'nin Ortadoğu'ya daha fazla müdahalesini gerektirecektir.
Obama'nın küstürdüğü geleneksel Arap müttefikleri geri kazanmak Trump için hiç de zor değil. Yine de temel zorluk Trump'ın generallerinin "ılımlı ve radikal İslamcı" ayrımını ortadan kaldırması ve toptan "İslamcılarla mücadeleyi" seçme ihtimali. Zira bu yaklaşım yepyeni radikalleşmelerin önünü açabilir.
2- ABD'nin orta vadede Rusya ile nasıl bir güç oyunu yürüteceğini dünya gündemi belirleyecek. Trump'ın Putin hakkındaki ilk olumlu açıklamalarına rağmen ABD- Rusya ilişkilerinin gergin geçmesini beklemeliyiz. ABD'nin kendi içinde liderlik ve entegrasyon çözülmesi krizi yaşayan Avrupa'yı Rus baskısına bırakması düşünülemez.
Doğu Avrupa ve Ukrayna üzerindeki güç mücadelesinin Rusya'yı Çin'e daha da yakınlaştırmadan yürütülmesi gerekiyor. Suriye krizinde ana aktör konumuna gelen Rusya'nın Ortadoğu'da dengelenmemesi halinde ABD'nin bölgedeki rolü inişe geçecektir.
3- Uzun vadede ise elbette Çin ile ne tür bir mücadele yürütüleceği herhangi bir ABD doktrininin ana unsuru durumunda. Trump'ın, Tayvan devlet başkanı ile telefonda görüşmesi Çin ile ilişkilerdeki gerginliğin korumacı ekonomi politikaları ile sınırlı kalmayacağına işaret ediyor.
Bu tür manevralar acemilik mi yoksa yeni bir pazarlığın atraksiyonları mı, göreceğiz. Çin gibi sabırlı ve stratejik davranan bir aktörle başarılı işadamı geçmişine dayanan yeni başkanın nasıl hesaplaşacağı büyük merak konusu.
Ankara, Trump doktrinini beklerken bölgesel sorunların devam edeceğini hatta kısa vadede daha da yoğunlaşacağını öngörmek durumunda.
[Sabah, 9 Aralık 2016].