Mısır’da cuntanın, demokratik seçimle iktidara gelen Müslüman Kardeşler Hareketi’ne karşı yaptığı ve büyük bir katliama dönüşen darbenin bilançosu binlerce ölüyle ifade edilirken, Hadım’ül-Harameyn (İki kutsal mescidin hizmetkârı) olarak nitelendirilen Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdulaziz el Suud, hak ve hürriyetleri için direnen Mısır halkının yanında olmak yerine darbe yönetimine siyasi ve ekonomik destek vermeye devam ediyor. Peki, Suudi dış politikası açısından Mısır’a verilen bu destek ne anlama geliyor?
KÖRFEZ MONARŞİLERİNİN FOBİSİ: İHVAN
25 Ocak 2011’de Mısır halkının Tahrir Meydanı’nı doldurarak Hüsnü Mübarek karşıtı gösterilere başlamasından birkaç gün sonra Suudi Kralı Abdullah, Hüsnü Mübarek’i telefonla arayarak kendisine desteğini iletmiş ve Suudi yönetimi olarak “ülkesini seven Mısır hükümetinin yanında yer aldıklarını” belirtmişti. Mübarek’in düşüşünden sonra Müslüman Kardeşler (İhvan)’ın iktidara geleceği büyük oranda belli olunca da Arabistan, 3 Temmuz darbesinin ortaklarından olan Selefiler ve eski rejim temsilcilerine yönelerek İhvan’ın karşısında pozisyon aldı.
3 Temmuz darbesinden hemen sonra Suudi Kralı Abdullah, “ülkeyi nereye varacağı belli olmayan bu tünelden çıkardıkları için” daha önce Arabistan’da askeri ataşelik yapmış olan General Sisi’nin şahsında Mısır ordusunu tebrik etti ve devlet başkanlığına atanan Adli Mansur’u henüz yemin edip göreve başlamadan ilk kutlayan lider oldu. İlerleyen tarihlerde Kral Abdullah, “Suudi Krallığı olarak terörle mücadelede Mısır’ı destekliyoruz” ifadelerini kullanarak bütün Arap ve Müslüman dünyasını Mısır’daki darbecileri desteklemeye çağırdı. Bu açıklamanın altındaki anlam aslında çok açıktı. Terörle mücadeleden kasıt Müslüman Kardeşler hareketine giydirilmeye çalışılan bir ötekilik kılıfıydı. Suudi Arabistan devrimlerin başından bu yana İhvan’ı bölgedeki statükoyu değiştireceğinden ve Körfez monarşilerinin de sonunu getireceğinden dolayı tehdit olarak görüyordu. Zaten bir diğer statükocu Birleşik Arap Emirlikleri ile beraber, İhvan’ın Körfez ülkeleri için tehdit oluşturduğunu açıkça ilan etmişti. Esasında Arap isyanlarından çok önce, 2002’de, Suudi Arabistan İçişleri Bakanı Muhammed bin Nayef ‘İhvan tehlikesi’ne dikkat çekerek “Hiç tereddütsüz söyleyebilirim ki ülke olarak sahip olduğumuz sorunların tamamı Müslüman Kardeşler’den kaynaklanıyor” diyerek, hareketin ülke için potansiyel tehlike olarak görüldüğünü dile getirmişti.
Suudi Arabistan’ın Mısır’daki darbeye 1 milyar doları hibe, 2 milyar doları petrol ve doğalgaz ürünü ve 1 milyar doları doğrudan kredi olmak üzere toplam 5 milyar dolarlık yardım yapması, esasında Suudi Arabistan’ın Müslüman Kardeşler fobisini anlamak için tek başına yeterli olabilir. Müslüman Kardeşler alerjisi artık Suudi yönetiminin kılcallarında da hissedilir durumda. Suudi Kralı Abdullah’ın yeğeni Er Risale televizyonu yöneticisi milyarder El-Velid bin Talal’ın twitter hesabından “Kurumumda hiçbir Müslüman Kardeşler üyesine yer yoktur” açıklaması yaparak, kanalın Müslüman Kardeşler’e yakın olduğu bilinen genel müdürü Kuveytli Alim Tarık es-Süveydan'ın görevine son verdi ve İhvan destekçisi olduğu bilinen Suudi bir müftünün Katar’a seyahati de yasaklandı.
MISIR’IN DARBECİLERİNE KOŞULSUZ DESTEK
Mısır’da 30 Haziran öncesi halk gıda ve benzin kuyruklarında saatlerce beklerken, darbenin hemen sonrasında bu kuyrukların son bulması, darbenin mimarlarının Mısır’a toplamda 12 milyar dolar yardım yapan Suudi Arabistan, BAE ve Kuveyt ile ortak hareket ettiğini de aşikâr etti. Bu destek öyle alenileşti ki, Suudi Dışişleri Bakanı Prens Suud el Faysal, AB’nin Mısır’la ilişkilerini gözden geçirebileceğini açıklaması üzerine “…Arap ve Müslüman ülkeleri zengindir... Mısır'a yardım etmekte çekinmeyiz. Müslüman Kardeşler halkı korkutuyor ve terör estiriyor." diyerek sonraki günlerde de Batı ülkelerinin Mısır’a yardımı kesmeleri halinde oluşacak açığı kapatacaklarını belirtti.
BİR TEHDİT ALGISI OLARAK İHVAN
Mısır darbesine desteğin Suudi dış politikası açısından anlamı aslında çok açık: Bölgenin Amerika müttefiki krallar ve diktatörler tarafından yönetilmesi, zenginlik ve iktidarın elitler arasında paylaşımı ve Amerikan ile İsrail çıkarlarının korunmasından müteşekkil olan statükonun devamını sağlamak. Dolayısıyla Mısır’daki darbeciler de Suudilerin istediği düzenin muhafızları olarak kabul edilebilir. Arap isyanlarının ruhuna uygun ifade etmek gerekirse ‘Arap sokağının lehine olan her şeyin Suudi ailesi başta olmak üzere bölgenin statükodan nemalanan liderlerinin aleyhine’ olduğunu söylemek mümkün. Kısacası Suudi dış politikası açısından Mısır darbesinin desteklenmesi sürpriz değil, beklenendir. Suud ailesinin başını çektiği Körfez monarşileri (Katar’a İhvan konusunda bir şerh düşmek gerekir) başta toplumsal tabanı bakımından bölgede çok etkili olan Müslüman Kardeşler iktidarı olmak üzere iktidarlarını sarsacak her türlü muhalif hareketi tehdit olarak algılamaktadır.
KÖRFEZ ÜLKELERİNİN PANİK HALİ
Sonuç olarak İslam dünyasında liderlik iddiasında bulunan Arabistan’ın Mısır’daki darbeye açıktan verdiği destek, Suud iktidarının düzenin halklar lehine değişmesine, dolayısıyla kendilerini ayakta tutan düzeni yıkabilecek tüm toplumsal hareketlere sonuna kadar karşı olduğunu gösterdi. Bu toplumsal hareketlerin belki de en temel muharriki olan İhvan da düzenin devamı adına Suudi Arabistan’ın elindeki kartları oynamasına neden oldu. Zira Mısır’da dünyanın gözü önünde sivil gösteri yapan protestocuları katleden darbecilere karşı hem bölgede hem dünyada dalga dalga tepki seli oluşurken Suudi Arabistan’ın açıkça darbecilere destek vermesi, orta vadede Suudi yönetimi aleyhine ciddi bir siyasi maliyete neden olabilir. Hem bölgedeki güvenilirliğinin azalması, hem Müslümanlar gözünde itibarının kaybolması hem de uzun vadede meşruiyet zemini kaygan bir dış politika izlemesinin oluşturduğu risklere rağmen Suudi Arabistan’ın darbecilere ısrarla destek vermesi statüko yanlısı Körfez ülkelerinin panik haline işaret ediyor olabilir. Öte yandan İslam dünyası yöneticilerinin Mısır’da kazanılmış hakların ihlal edilmesi karşısında sessizliği, tüm dünyada sokakları İhvan’a destek için sokağa dökerken, El Ezher şeyhinin Suudi Arabistan’ın ‘destek çabalarını’, “Arapların zor zamanlarında birbirlerini desteklediklerinin bir örneği olarak” tanımlaması, İslam dünyasının önde gelenlerinin dayanışmadan çıkardıkları anlamın ne kadar siyasallaştığını göstermiş oldu.