5 yıldır Suriye'den gelen mültecilere uygulanan "açık kapı" politikası, özellikle son 2 yıldır farklı boyutlarıyla tartışılmaya başlandı. Önceleri Suriyeli mültecileri Türkiye'ye kabul edip etmeme üzerinde yoğunlaşan tartışma, süreç içerisinde Suriyelilerin Türkiye'deki yaşamlarının nasıl olacağı veya nasıl olması gerektiğine doğru yön değiştirdi.
Bu tartışmalarda yeni bir cephe daha açtı "vatandaşlık konusu". Yalnız şunu baştan söylemekte fayda var. Vatandaşlık meselesine olumsuz yaklaşanların, üstelik bu yaklaşımı "Suriyelilere tabii ki yardım edeceğiz, ancak vatandaşlık başka" ifadesiyle savunanların, savaş dolayısıyla ülkemize sığınan mülteciler konusunda değişmez bir negatif bakışları mevcut.
Bu yüzden "Suriyelilere vatandaşlık" meselesinde, bu kesimin rasyonel davranarak tartışmalara katkı vereceğini beklemek çok da gerçekçi değil.
VATANDAŞLIK KRİTERİ
Yaklaşık 3 milyon Suriyeli Türkiye'de yaşıyor. "Vatandaşlık" gündeme geldiğinde "3 milyon Suriyeli vatandaş mı olacak?" minvalinde sorular sorulmaya başlandı. Bu endişe haklı, çünkü rakam gerçekten büyük. Avrupa'daki bazı ülkelerin nüfusuna denk bir rakam. Türkiye'de ise büyük bir şehrin nüfus büyüklüğüne karşılık geliyor.Bu yüzden "vatandaşlık kriterleri", kimlerin Türkiye vatandaşı olacağını ve Türkiye'nin ilk defa gerçekleştireceği bu uygulama sayesinde, yardım yaptığı ve belli kriterlerle seçtiği Suriyelilerin ülkeye kazandırılmasını başarıyla tamamladığının göstergesi de olacaktır.
Diğer taraftan, Türkiye'nin, hiçbir Avrupalı ülkesinin göstermediği insani yardım politikasındaki başarısı görmezden gelinemez. Üstelik bu başarı, ilk kez bu denli yoğun bir mülteci akını yaşanmasına rağmen yaşandı. Dolayısıyla, şimdi zaman, Suriyelilere yardımın yanında Suriyelilerin Türkiye'nin ekonomik ve sosyal yaşama uyum sağlamaları için yapılması gerekenleri konuşma zamanı.
SURİYELİLERİN UYUM SÜRECİ VE YENİ YAPILANMA ZORUNLULUĞU
"3 milyon Suriyeli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı mı olacak?" vehmiyle konuşmak sadece zaman kaybı. Yapılması gereken, Suriyelilerin "uyum sürecinin" başladığı kabul edilmeli ve uyum sürecine yönelik uygulama önerileri geliştirilmeli.Bu uygulamalara yol gösterecek olan Suriyelilerin ekonomik ve sosyal göstergelerini içeren bir çalışma yapıldığını Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş açıkladı. Birçok kurumun ve kuruluşun Suriyeliler konusunda çalışması var. AFAD, işin yardım kısmını üstlenirken 2013 yılında kurulan Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, yalnızca Suriyeli değil tüm mültecilerle kurumsal olarak ilgileniyor.
Ancak, Suriyelilerin Türkiye'deki sosyal ve ekonomik değişimi, kurumsal yapılanmadan çok daha önde gidiyor. Bu yüzden, bu alanda kurumsal karışıklıkları azaltmak ve bölgede oluşacak yeni insani krizlere hazır olmak için alternatif kurumlar ve yeni yapılanmalar zorunlu hale gelmiştir.
Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün yanı sıra, ASPB, Sağlık ve Milli Eğitim gibi birçok bakanlığın, belediyeler ve STK'ların Suriyeliler konusunda çalışmaları var. Ancak mevcut durum, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü'nün Göç ve Uyum Bakanlığı'na dönüştürülmesini ve dolayısıyla yeni bakanlığın kurulması gerekliliğine işaret ediyor. Bugün dünyanın birçok ülkesinde bu bakanlık var ve çok etkin.
Göç ve Uyum Bakanlığı, tek bir çatı oluşturarak göçmen ve mültecilerin bakanlık düzeyinde temsil edilmelerini sağlayacak.
Bu bütünlük, koordinasyonsuzluktan kaynaklı yaşanan veya yaşanabilecek sorunların önüne geçecektir.
Böylece hem göç sonrası mültecilerin ekonomik ve sosyal haklarını takip edilecek, sorunları çözülecek, aynı zamanda da Türkiye'ye uyum sürecini kolaylaştıracak bir kurumsal yapı oluşacak.
3 milyon Suriyelinin yaklaşık 900.000'i çocuk. Türkiye'de doğan çocuk sayısı ise 150 bini geçmiş durumda. Doğuştan Türkiye aidiyetini sahip bu çocukların görmezden gelinmesi ise, daha büyük bir soruna yol açabilir.
Dolayısıyla, Türkiye'nin bu meseleleri reddetme değil, bu meseleleri nasıl çözmesi gerekir konusunda yoğunlaşması gerekiyor. Büyük devlet olmanın gerekliliği de bu değil mi?
[Yeni Şafak, 14 Temmuz 2016].