“Türkiye, Suriye’de çatışmaların durması için sonuna kadar diplomasiyi işletse de gerektiğinde askerî müdahaleden de kaçınmadı.
Daha önceden, diplomasi ve müzakerelerden sonuç alınmayınca askerî müdahale seçeneğini, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Planı harekâtlarında gösterdi.
Gelinen süreçte, İdlib konusunda da diplomasi ve müzakere seçeneklerinin tüketildiği bu son yaşanan saldırı ile görülmüş oldu. Askerî seçenek bir kez daha gündemde.”
İdlib’de askerî seçenek durup dururken gündeme gelmedi. Türkiye’nin yoğun bir diplomasi ve müzakere çabasıyla sağlanan ateşkesler her defasında sonlandırıldı.
Taraflar arasında sağlanan mutabakatlara uyulmadı. Yapılan ateşkes ve mutabakatların aksine, Suriye rejimi, Rusya’nın desteği ile, İdlib konusundaki stratejisini aşama aşama hayata geçirdi. Ateşkes dönemlerini gücünü tahkim etmek ve muhaliflerden ele geçirdiği yerlerin kontrolünü sağmak için bir fırsat olarak gördü. Ateşkeslerden yararlandı.
Rusya, rejimin savaşma kapasitesini artırdı. Hava taarruz sistemlerini rejim için acımasızca kullandı. Grozni modelini benimseyerek, şehirleri tamamen insansızlaştırmak için bombaladı. Rusya’nın desteği ile rejim, bombalarla yok edemediği muhalif unsurları Suriye sınırlarının dışına çıkarmak ve dışarıda olanların da geri dönmesini engellemek için şehirleri yerle bir etti.
Suriye rejimi İdlib’deki saldırılarını, 3 Şubat’ta yeni bir aşamaya taşıdı. Doğrudan Türk askerlerini hedef aldı. Bu gelişmenin ardından da Ankara da, Suriye krizi ile ilgili yeni bir aşama geçtiğini tüm ayrıntıları ile açıkladı.
Dünkü AK Parti Grup toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan “Askerlerimize yapılan saldırı Türkiye açısından Suriye’de yeni bir dönemin miladıdır” açıklamasını yaparak Esad rejimine şubat sonuna kadar süre tanıdı.
“Türk askerinin kanını aktığı bir yerde hiçbir şeyin eskisi gibi devam etmesine izin veremeyiz” diyerek “Rejimin gözlem noktası sınırlarına çekilmesi” gerektiğini üzerine basarak vurguladı. “Rejim bunu yapmazsa Türkiye Cumhuriyeti bu işi bizzat yapmak mecburiyetinde kalacaktır” sözleriyle de kararlılığını gösterdi.
Bugüne kadar üzerinde titizlikle çalışılan uzun müzakerelerden sonra varılan mutabakatlara uyulmadığı malum.
Türkiye için Suriye, her yönüyle bir güvenlik meselesi. Bu güne kadar Suriye iç savaşının maliyetinden en çok etkilenen ülke Türkiye. Mülteci krizinden tutunda, terörle mücadeleye kadar her bir başlıkta bedeller ödendi.
Bedel ödeyen Türkiye’nin, kendisine yeni maliyetlerin yüklenmesine müsaade etmeyeceği aşikâr. İdlib üzerinden gelecek yeni bir mülteci akınının ve insani krizin Türkiye’yi daha fazla zora sokması kaçınılmaz.
Ankara, en azından siyasi çözüme kadar, Soçi mutabakatı ile sağlanan statükonun devamından yana. Yeni mülteci krizine yol açan, insanları yerinden eden rejim saldırılarının sona erdirilmesini istiyor.
Erdoğan’ın açıklamalarından anlaşılan; Türkiye, Suriye içindeki mevcut askerî pozisyonunu yeniden güncelliyor. Gözlem noktalarına yeni askerî takviyeler yaparak alan hâkimiyetini genişletme niyetinde.
Dolayısıyla, insani krizin sonlanması, mülteci akının durdurulması ve sahada bulunan askerî varlığının güvenliği için “TSK’nın hava ve kara unsurları ile tüm harekât bölgesinde serbestçe hareket ederek gerektiğinde operasyon yürüteceğini” Erdoğan tüm taraflara açıkça duyurmuş oldu.
Türkiye’nin sadece askerî unsurlarla Suriye krizine müdahil olmadığı biliniyor. Bugüne kadar yapılan üç büyük askerî harekâtla, güvenli hâle getirilen bölgelerde istikrar sağlandı. Bu bölgelerde yaşam normalleştirildi. Mülteciler geri dönmeye başladı.
Dolayısıyla, İdlib’de de 30-40 km’lik güvenli bölgeler oluşturularak, yeni bir mülteci dalgasının önlenmesi hedefleniyor. Barınaklar inşa edilerek, Suriyelilerin kendi ülkesinde kalması için adım atılıyor.
Sonuç olarak; Türkiye İdlib’deki mevcut durumun daha fazla kötüye gitmesine müsaade etmeyecek. İdlib’de yaşanacak insani krizin sadece Türkiye’nin meselesi olmadığını her defasında vurguluyor. Rejime karşı caydırıcı girişimlere destek verilmesini uluslararası toplumdan bekliyor. Eğer destek gelmez ise, en nihayetinde kendi göbeğini kendisinin de kesebileceğini bir kez daha ilan ediyor.
[Türkiye, 6 Şubat 2020]