Gezi Parkı eylemlerini daha soğukkanlı analiz etmenin zamanı geldi. Başlangıcından bitimine, gün be gün, hem göstericilerin kompozisyonu değişti hem de gösterilerin gerekçesi ve hedefi. Bu nedenle, ilk günkü coşkulu güzelleme ve değerlendirmeleri bir kenara bırakmakta yarar var. Bugünden geriye bakıldığında, eylemi şu şekilde tarif etmek mümkün: Gezi eylemleri, kendiliğinden başlayan ve hedefi bazı duyarlılıkları dillendirmek olan bir eylemin kısa sürede birçok iç ve dış aktörün farklı gerekçe ve hedeflerle katılmasıyla makas değiştirerek AK Parti karşıtı büyük bir operasyona dönüşmesini ifade ediyor.
Önce kısa birkaç tespitle başlayalım: Gezi Eylemleri, vesayet sistemiyle sembolize edilen eski Türkiye’nin tasfiye edildiği ve yeni Türkiye’nin AK Parti eliyle inşa edileceğinin anlaşıldığı bir dönemin ürünü. Eylemcileri ise kabaca iki kategoriye indirgemek mümkün: Eski Türkiye’nin tasfiye edilmesini hazmedemeyenler ve eski Türkiye’nin tasfiye edilmesine katkı verdiği halde yeni Türkiye’nin AK Parti eliyle inşa edilmesini kabullenemeyenler. 12 Eylül referandumuna kadar muhalif olan bu iki kesimi buluşturan ruh hali, yeni Türkiye’nin AK Parti eliyle inşa edilme ihtimali. Şimdi, kısaca özetlediğimiz bu önermeleri biraz açalım.
12 Eylül referandumu, vesayetçi aktörlerin hâkim olduğu eski Türkiye’yi tasfiye etme sürecinde önemli bir durağı sembolize ediyordu. Tasfiye sürecinde aşılan virajla beraber siyasetin misyonu yeni Türkiye’yi inşa olarak kodlandı. Bu evrede, Türkiye, önümüzdeki siyasal gelişmeleri de etkilemesi muhtemel çok önemli bir gelişmeye şahitlik etti. Eski Türkiye’yi tasfiye etme sürecinde AK Parti ile ittifak kuran bazı kesimler, özellikle de liberal sol kesim, yeni Türkiye’yi inşa sürecinde AK Parti’den ayrışmaya ve muhalefet etmeye başladı. Ayrışma, yeni Türkiye’nin hangi değerler üzerinde inşa edileceğiyle ilgiliydi. Eski Türkiye’nin tasfiye edilmesi sürecinde razı olunan AK Parti’nin muhafazakâr- dindar karakteri, inşa sürecinde sorun olarak görüldü.
(Ayrışma, demokrasi söyleminden öte iktidar mücadelesi zaviyesinden anlamlandırıldığı ölçüde normal okunabilir. Ancak, tartışma bu şekilde kodlanmıyor. Referandum’dan bu yana, özünde yeni Türkiye’nin hangi paradigmanın rengini taşıyacağına yönelik bir iktidar mücadelesiyle şekillenen ayrışma, demokrasi, otoriterlik, sivil vesayet vb. söylem ve kavramlarla yürütülüyor. Liberal sol kesimler, demokrasi söylemi üzerinden aslında yeni Türkiye’de mevzi talebinde bulunuyorlar.)
Bu çerçevede, Gezi Parkı eylemlerinin özgünlüğü, eski Türkiye’nin tasfiye sürecine direnen kesimlerin çok güçlü bir müttefik bulmuş olmasıdır. 10 yıl boyunca, vesayet sistemine tutunarak AK Parti karşısında mevzilenen kesimler, inşa sürecinde AK Parti ile ayrışan kesimlerin katılımıyla muazzam bir ivme ve coşku yakaladılar. Aslında, Türkiye’nin AK Parti iktidarında demokratikleşmesiyle uğradıkları imtiyaz kaybı nedeniyle AK Parti’ye karşıt olan kesimler, inşa sürecinde AK Parti’yle ayrışan kesimlerin katılımıyla, karşıtlıklarını demokrasi talebi üzerinden dillendirme fırsatına kavuşmuş oldular. Bu da, Türkiye’yi demokratikleşme performansı dolayısıyla karşı oldukları AK Parti’yle demokrasi talebi üzerinden mücadele etmelerine imkân sağladı.
Bu çerçevede, Gezi eylemlerini, genel olarak, Türkiye’nin AK Parti eliyle inşa edilmesine bir itiraz olarak okumak mümkün. Gezi eylemleri, eski Türkiye’nin tasfiye edilmesine karşı çıkan kesimlerle yeni Türkiye’nin AK Parti eliyle-değerleriyle inşa edilmesine itiraz edenlerin ittifak kurarak gerçekleştirdikleri bir eylem. Başka bir deyişle, tasfiye sürecinde yenilenler ile inşa sürecinde dışlandıklarını hissedenlerin ittifakı. Bu ittifakı mümkün kılan, AK Parti’nin otoriterliği falan değil; yeni Türkiye’nin AK Parti eliyle inşa ediliyor olduğu gerçeği. Dolayısıyla da, eylemler, inşa sürecinin AK Parti eliyle yürütülüşüne bir isyan/ itiraz olarak okunabilir.
Öte taraftan, Gezi Parkı eylemlerinde AK Parti karşıtlığında ittifak kuran bu iki kesimin eylemlerden bekledikleri sonucun farklı olduğuna da işaret etmek gerekir. Eski Türkiye’nin tasfiye edilmesinden rahatsız olan vesayet yanlısı kesimler, bu süreçten AK Parti’yi devirme hayalleri kurarken; inşa sürecinde dışlandıklarını düşünenler ise bu süreç aracılığıyla ‘terbiye edilmiş, yardıma muhtaç bırakılmış bir AK Parti ve Erdoğan’ çıkarma hayalleri kurdular.
Bu haliyle, Gezi eylemleri, inşa sürecinin ilk büyük krizi, yeni Türkiye yolundaki ilk büyük kaza olarak kodlanabilir. Bu süreç, kurulan ittifaklar, kullanılan söylem, güdülen hedef hasebiyle süreçte rol alan-almayan herkese muazzam dersler sağladı. İnşa sürecinin yegâne güçlü aktörü olan AK Parti elbette bu süreçten gerekli dersleri çıkarmalı, çıkarmaması da düşünülemez. Nitekim bir aydır herkes AK Parti’yi ders çıkarmaya davet ediyor. Ancak, AK Parti’yi zayıflatma uğruna, tasfiye sürecine katkı veren ‘demokrat’ kesimlerin, vesayet sistemini sahiplendikleri için tasfiye edilenlerle aynı safta yer almasının garipliğinden bahseden çıkmayacak mı?
[Sabah Perspektif, 22 Haziran 2013]