AK Parti ve MHP arasında kurulan Millî Mutabakat Komisyonu seçim ittifakı ile ilgili çalışmaları büyük oranda tamamladı. Yarın iki partinin lideri; sayın Erdoğan ve Bahçeli bu konuyu görüşmek üzere bir araya gelecek.
Partiler arasında seçim ittifakının çerçevesi ile kamuoyuna yansıyan netleşmiş hususlardan biri, yüzde 10’luk seçim barajında değişikliğe gidilmemesi.
İkincisi ise, partilerin ayrı ayrı listelerle ve kendi parti kimliği ve logosu ile seçime girecek olması.
Yani partiler ittifak yapsa da, seçmen yine kendi partisine oy verecek. Böylece her partinin ne kadar oy aldığı belli olacağı için aldığı oy oranında milletvekili çıkarabilecek.
Yapılacak bu yeni düzenlemenin en önemli çıktısı, ittifak yapan partilerin toplam oyu yüzde 10’nu geçtiğinde, ittifakın içindeki partilerin kendi oyu yüzde 10’nun altında kalsa bile barajı geçmiş sayılacak.
Komisyonun çalışma toplantılarında, barajın düşürülmesinden daha çok, ittifak yapan partilerin toplam oyları üzerinden yüzde 15’lik bir baraj uygulamasının getirilip getirilemeyeceği tartışılsa da bu konuda da bir değişikliğe gidilmedi.
***
İttifaklarda baraj sisteminin uygulaması ile ilgili tartışılması gereken önemli bir husus var.
İttifakın içindeki partilerin bazılarının oyları yüzde 3’ün altında olsa bile toplamları yüzde 10’u geçmesi durumunda barajı geçmiş sayılacağı için bu tip bir uygulama ileride partilerin bölünme motivasyonunu artırabilir.
Oylarının ziyan olmayacağını düşünen seçmenler, cumhurbaşkanının seçilmesinin zaten istikrarı sağlayacağı düşüncesiyle, milletvekilliği seçimlerinde küçük partilere oy vermek için kendilerini daha rahat hissedeceklerdir.
Şöyle ki, birbirlerine ideolojik olarak çok uzak ve programları farklı olan partiler bile sadece kâğıt üzerinde ittifak yaparak az sayıda da olsa milletvekili çıkarmak için uğraşacaklardır. Seçim çevresi ile ilgili (dar ya da daraltılmış bölge) bir değişikliğe gidilmediği için çok küçük oy oranına sahip partiler bile büyük illerden milletvekili çıkarabilmeleri ihtimal dâhilindedir.
Özellikle Türkiye’nin hâkim partili bir sistemde olduğu göz önüne alındığında, 2019 seçimlerinde olmasa bile, sonraki dönemlerde hâkim partiyi mümkün olduğu kadar aşağı çekmek için karşıt bütün partiler kâğıt üzerinde ittifak yaparak çok küçük marjinal partileri bile meclise taşımaya çalışacaklardır.
Kaldı ki, kâğıt üzerinde ittifak yapmanın küçük partiler açısından önemli bir maliyeti yoktur. Ancak, diğer partiler ittifak yaparken, herhangi bir ittifaka dâhil olmamanın maliyeti büyüktür.
Temsilde adalet açısından küçük partilerin birkaç milletvekili ile mecliste temsil edilmesi olumlu olarak görülebilir. Ancak Türkiye’nin parti sistemi açısından ileriye dönük olarak ortaya çıkaracağı maliyetler daha yüksektir.
Bu açılardan bakıldığında, ittifak düzenlemesiyle, Türkiye’de parti sisteminin çok parçalı bir yapıya dönüşmesini engellemek için söz konusu düzenlemeye taban barajı eklenebilir.
Taban barajı şudur: Eğer bir parti herhangi bir ittifaka dâhil olarak seçime giderse, milletvekili çıkarabilmesi için tek başına en az yüzde 3 (yüzde 4 ya da 5 de olabilir) oy alması gerekir.
Böylece, meclisin çok parçalı bir parti sistemine doğru gitmesi önlenmiş olur.
Yeri gelmişken bir kez daha altını çizeyim. Türkiye’de uygulanan yüzde 10’luk seçim barajının çok adaletsiz olduğuna dair yanlış yürütülen bir tartışma var. Nispi temsil sisteminin Türkiye’deki mevcut şekliyle uygulanmasında yüzde 10’luk seçim barajı Avrupa’da uygulanan seçim sistemlerinin birçoğundan daha adildir. Bakmayın siz Avrupa’nın en yüksek seçim barajı olduğu üzerinden yapılan eleştirilere.
Batı demokrasilerinin birçoğunun uyguladığı “tek isimli basit çoğunluk sistemleri (dar bölge)” bizdeki uygulamadan çok daha adaletsiz sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. İngiltere, Kanada, ABD ve Hindistan gibi ülkelerdeki seçim sonuçlarına bakmak bu anlamda yeterince açıklayıcıdır. Örneğin İngiltere’de 1951 ve 1974 seçimlerinde daha yüksek oranda oy alan parti muhalefette kalırken, daha düşük oy alan parti iktidar olmuştur.
Sonuç: Seçim ittifakı ile ilgili düzenlemelerin siyasete uzun dönemli muhtemel etkileri her açıdan değerlendirilerek yasal çerçeve oluşturulmalıdır...
[Türkiye, 17 Şubat 2018].