Erdoğan, 16 Ocak’ta, Trump ile Suriye konusunda görüşme olup olmayacağı ile ilgili bir soruya “Şu anda henüz kendisini aramayı düşünmüyorum. Çünkü daha önce bunları konuştuk, o bana dönecekti. O bana dönmediği sürece ben ona dönmem” demişti.
Fransa’da ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson ile görüşmesi sonrası, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Trump’ın Erdoğan’la görüşme talep ettiğini duyurdu. Ardından da iki liderin telefonla görüşme saati açıklandı.
Siz bu yazıyı okurken, iki liderin görüşmesinin içeriği tartışılıyor olacak. Ama görüşmeden çıkan sonucun ötesinde net olarak görüşme ile ilgili şu tespiti yapmak mümkün: Trump’ın Erdoğan’la görüşme yapma ihtiyacı duyması, Türkiye’nin Afrin’e operasyon konusunda gösterdiği kararlılığın, yürüttüğü başarılı diplomasinin ve ilk 5 gün içinde sahada gösterdiği başarısının sonucudur. Türkiye’nin bundan sonraki sahadaki giderek artan başarısı, ABD’nin Suriye’nin geleceği konusundaki mevcut pozisyonunu değiştirmeye zorlayacaktır.
***
Trump’ın aralık ayında açıklanan güvenlik strateji belgesinin ana odaklarından biri terörizmle mücadele üzerineydi.
Sadece Trump değil kendisinden önceki başkanların da 11 Eylül sonrasında yayınladıkları güvenlik doktrinlerinin odağı, ABD’nin içeride ve dışarıda güvenliği için terörizmle mücadelesine yönelikti.
Trump’ın 55 sayfalık ulusal güvenlik belgesinde 58 kez terörizmden bahsedilmişti.
Terörizm başlığı altında “teröristlerin Orta Doğu’nun dikkat çekici derecede büyük bir bölümünü” kontrol ettiği belirtilmiş, ayrıca terörizmin sadece uzak bölgelerde değil “ABD sınırlarını da tehdit ettiği” vurgulanmıştı.
Terörizmle mücadelenin başarısı için üzerinde durulan iki önemli konudan biri “bölgesel liderlerle” iş birliği, diğeri ise “terörün finansman kaynaklarının kesilmesi için” her türlü önlemin alınmasıydı.
ABD kendi güvenliği için bunları açıkladığında, aynı zamanda bir terör örgütünden ordu kurmak için çalışmaktaydı.
***
ABD, Suriye’nin kuzeyinde, kendisinin de 1997’den itibaren terör örgütü olarak tanımladığı, PKK ve bileşenlerini en üst düzeyde silahlandırdı. Yetmedi, bir terör örgütünden ordu kurmaya çalıştı.
ABD’nin güçlendirdiği, silahlandırdığı PKK’nın Suriye kolu olan PYD/YPG son bir yıl içinde Türkiye’ye 700’ün üzerinde saldırı gerçekleştirdi. Bu saldırılar sonucunda kayıplar verildi.
Yani ABD açık bir şekilde, yıllarca Türkiye’nin mücadele ettiği ve bu mücadele sırasında birçok şehit verdiği/vermeye devam ettiği bir terör örgütünü desteklemekten geri durmadı. Türkiye’nin tüm çabalarına rağmen bu tutumundan vazgeçmedi. Türkiye’nin güvenlik kaygılarını önemsemedi.
Türkiye’nin Afrin’e operasyon yapacağını açıklamasından bu yana ABD, Rusya, AB ülkeleri sürekli açıklama yapıyor.
Bu aktörlerin içinde, Türkiye’nin terörle mücadele için Afrin’e operasyonunu olumsuz etkilemeye dönük en önemli açıklamalar Washington yönetiminden gelmekte. İlk açıklamaları Rusya ile Türkiye’nin bölgede belirli bir ölçekte devam eden iş birliğinin akamete uğratılması içindi. Böyle bir siyasetten sonuç alamayınca NATO üyeleri içinden farklı tepkilerin ortaya çıkması için uğraştı.
Ama Rusya, İngiltere, Fransa ve NATO düzeyinde “Türkiye’nin muzdarip olduğu terör tehdidinin anlaşıldığı” ve “sınırlarını korumasının en doğal hakkı olduğu” yönündeki açıklamaları, ABD’yi bu konuda yalnız bıraktı.
Başta da söylediğim gibi, Türkiye’nin terörle mücadele konusundaki kararlılığı ve sahadaki başarısı, operasyona yönelik küresel aktörlerin tutumunu etkiledi. Başta, daha çok operasyonu engellemeye dönük açıklamalar, sonradan Türkiye’nin güvenlik kaygılarının anlaşılabileceğine evrildi.
Sahadaki şu ana kadar gösterilen ve bundan sonra gösterilecek başarı, diplomasi ile desteklendiğinde Türkiye’nin Suriye’nin geleceği konusundaki pozisyonunu daha da kuvvetlendirecektir.
Hatta, Afrin operasyonu sonrasında Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyindeki tüm terör kuşağına yönelik operasyon yapma ihtimali, Suriye’nin geleceğine yönelik müzakereleri hızlandıracaktır. ABD’nin bu güne kadar, sorunu zamana yaymaya ve barış görüşmelerini sonuçsuz bırakmaya dönük politikasını da değiştirmeye zorlayacaktır.
Suriye sorununun çözümüne yönelik adımların daha da hızlandığını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
[Türkiye, 25 Ocak 2018].