17. yüzyıl sonlarında ülkesini karada bir ambara sıkışmış gibi hisseden 1. Petro, henüz 22 yaşındayken donanma kurma ve denizlere açılma hayalini anlatırken, “Yalnız kara ordusuna sahip bir ülkenin tek kollu olduğunu, iki kollu olmak için donanma da gerektiğini” haykırır. Zira genç Çar, denizlere açılmanın ekonomik ve siyasi boyutunun, dünya hâkimiyetine giden stratejik yolu açacağını keşfetmiştir.
Petro'nun haleflerinin de, bu vasiyetimsi politikayı asırlar boyu sürdürdüğü bilinir. Örneğin; Rus tarihinin parlak figürlerinden Lenin bir mektubunda şöyle der: “Rusya'nın ticari, siyasi genişlemesi ve dünya sularına hâkim olması için, Boğazlar bize çok şey kazandıracaktır.” Bu bağlamda, Boğazlardan inilmeye çalışılan Akdeniz'in de, Rus kalbinde nicedir yatan kritik bir hedef olduğu malumdur.
Anlaşılmaz tavırlarıyla kendinden “Deli” olarak bahsettirirken, vizyonunun büyüklüğü anlaşılınca “Büyük” olan 1. Petro, Putin'in de “tarihi mentor” olarak andığı bir isim. Dolayısıyla, yayılmacı ve denizsever ata politikasını günümüzde bolca hissettiren Putin'in son dönemdeki Suriye hamlesini, bu açıdan da okumak önem taşıyor.
SURİYE SALVOSU
Bildiğiniz üzere, Cumhurbaşkanı Erdoğan bu hafta Putin'le bir araya geldi. Görüşme önemliydi zira iç meselelerimizle boğuştuğumuz son dönemde, yanı başımızdaki hareketlilik farklı boyutlara bürünmeye devam ediyor.
Bu minvalde, iki liderin görüştüğü önemli maddeler arasında, Rusya'nın Suriye salvosu da yer aldı. Nitekim Rusya, kadim dost Suriye'ye askeri yığınağı artırarak bölgede yeni bir dinamik yaratmak peşinde... Tanklar, howitzerler, füzeler ve nicesi, konuşlanmak üzere Suriye'ye akın ediyor. Rusya'nın bu bağlamda, Suriye'den Akdeniz'e açılan küçük deniz üssü Tartus'u genişletme çalışmalarını sürdürürken, büyük liman kenti Lazkiye civarında da bir deniz ve hava üssü çabasında olduğu haberleri de dalga dalga yayılıyor.
HİKÂYENİN KAPAĞI
Rusya'nın, yazmaya çalıştığı bu yeni hikâyenin kapağına kazıdığı isim ise, “Kahrolsun IŞİD, Yaşasın Dost Suriye”.
Üstelik hayata geçirdiği hamle, 28 Eylül'deki BM Genel Kurulu öncesinde olması hasebiyle, zamanlamasıyla da dikkat çekiyor. NitekimPutin BM'de arz-ı endam edip mikrofonu eline aldığında, daha dün suçluyken bugün güçlü rolünü takınarak iyi bir çıkış yapma şansı edinecek. Ve diyecek ki; “Mademki kimse başaramadı, Suriye krizini çözme ve bölgedeki terörizmle mücadele inisiyatifini elime aldım”.
Şansını bugüne kadar iyi kullanamayan Batı ise, eli kolu bağlı Putin'i dinleyecek. Tıpkı bugünlerde pek ses çıkaramadan gelişmeleri izlediği gibi… Pentagon, Rusya'nın Suriye hükümetini ve Tartus'taki üssünü korumayı amaçladığını ifade ederek azıcık teselli bulsa da, içi içini yemiyor değil.
Nitekim herkes biliyor ki, kapak ve giriş IŞİD ekseninde lanse edilmiş olsa da, Rusya bu hikâyeyi aslında Suriye aşkına yazmıyor. Suriye'yi müttefik tutma planı sürdürülüyor demek daha doğru olur. Rusya'nın IŞİD endişesi de yok değil tabii. Ancak o da, yine Suriye'nin karakaşı karagözü değil, bölgedeki Rus menfaatleri için…
Bu bağlamda, Moskova'nın Tartus ve Lazkiye çalışmaları, D. Akdeniz projesinin bir tezahürü niteliğinde. Ve Rusya'nın Kıbrıs başta olmak üzere, denizdeki duraklarını yayma arzusunda olduğunu da unutmamak gerek. Bölgenin politik ve ticari önemi bir yana, enerji kaynakları meselesi de, bu açıdan hayli kritik bir nokta. Bu minvalde, D. Akdeniz fosilinde payı olan Suriye'den sıcak denize açılmanın, Rusya için vazgeçilemez bir fırsat olduğunun altını çizelim. Zaten iki tarafın, bölgede arama çalışmalarına dair
anlaşmaları da var.
ENERJİ HAZİNESİ
Buradan hareketle, daha önce bu köşede çeşitli kereler ele almış olduğum “enerji oyununda” da işlerin kızışacabileceğini görüyoruz. Bu çerçevede, Ocak ayında kaleme aldığım “Akdeniz'in enerjisi ABD'yi gerdi” başlıklı yazımdan bir alıntıyı yeniden paylaşmak anlamlı olacak. U.S. Army logolu rapor şöyle diyordu:
“ABD'nin gözle görülür bir diplomatik ve askeri yardımı olmaması halinde, Akdeniz'de, yükselen güçler ve yeni barış bozucularla kısmi ittifaklar doğabilir”
Buradaki kasıtlardan biri ise, Rusya idi. Dolayısıyla, ABD'nin korktuğu başına geliyor gibi. Üstelik şimdilerde barış bozucu değil “barış yapıcı” misyonunu üstlenen kurnaz bir Rusya ile… Anlayacağınız, Akdeniz giderek ısınıyor.
Ve sadede gelirsek Rusya; Suriye hamiliği rolünü sürdürürken, Akdeniz'deki varlığını güçlendirmeyi ve Ortadoğu'daki etki sahasını genişletmeyi amaçlıyor. Hem bir yandan da, Ukrayna kartı için avantaj kazanıyor diyebiliriz. Kısacası Kremlin, attığı son taşla, iki değil pek çok kuş vuracağa benziyor.
Ve Suriye hamlesinin, içeriği ve kapsamı kadar, zamanlamasını da manidar bulmamak mümkün değil. Bu noktada akla ister istemez Putin'in birkaç yıl önce sarf ettiği şu söz geliyor: “Dış politikamızın amaçları, kısa vadeli olmaktan ziyade stratejiktir. Bu amaçlar, Rusya'nın uluslararası işlerdeki ve tarihteki nadide rolünü yansıtmaktadır.”
İLERİDEKİ NEŞELİ GÜNLERİMİZ İÇİN
Tüm bu gelişmelerin Türkiye için de yansımaları olacağına şüphe yok. Hem bu sebeple, hem de kıssadan hisse çıkarmak babında; yanı başımızda “zamanda uzun menzilli” atışlar yapılırken bizim de gücümüzü koruyabilmek adına stratejik davranmamızşart. Bunun için ise öncelikle, düşünce ayrılıklarımız ne olursa olsun, kendi içimizdeki birlikteliği sağlayarak ortak milli hedefleri sahiplenmemiz ve kenetlenmemiz gerekiyor.
Bu vesileyle siz değerli okurlarımın bayramını tebrik ederken, bu kutsal günlerin ihtiyacımız olan birliktelik duygularını güçlendirmesi en büyük temennimdir.
Lenin'in denizleri hayal ettiği o mektubun sonunda dediği gibi;
“İlerideki neşeli günlerimiz için”…
[Yeni Şafak, 25 Eylül 2015]