Hatırlar mısınız, PKK Suriye’deki iç savaşı Türkiye’ye taşıyıp, Türkiye’de de Suriye’de olduğu gibi özerk bölgeler kurabileceği hayali ile terör eylemlerine tekrar başlamadan önce bir ‘Çözüm Süreci’miz vardı. Üstelik bayağı da mesafe katetmiştik. Neredeyse terör örgütü silah bırakma aşamasına gelmişti. İmralı’daki PKK elebaşı Abdullah Öcalan birbiri ardına ‘silahlı mücadele’nin bittiği, artık ne yapılacaksa siyaset alanında yapılması gerektiği şeklinde açıklamalar yapıyordu. Hatta KCK’ya silahları bırakmayı görüşmek üzere kongre toplaması çağrısı bile yapmıştı.
Öcalan’ın çağrısına karşılık PKK liderleri ayak sürüme yolunu seçtiler. Silah bırakma kararını ‘önderlik’in değil ancak savaşan teröristlerin verebileceğini söylediler. Yani Öcalan’a açık açık ‘seni ve silah bırakma çağrını tanımıyoruz’ dediler. Sonrası ise malum; özerklik ilanları, hendekler, barikatlar, PKK’nın şehirleri istila etme çabası ve verdiği ağır kayıplar.
Bu gelişmeler üzerine Cumhurbaşkanı ve hükûmet kanadından ‘Çözüm Süreci’nin kaderine dair açıklamalar geldi. ‘Çözüm Süreci’nin beklemeye alındığı, artık herhangi bir şekilde PKK silah bırakmadan diyalog ortamının oluşmayacağı kaydedildi. Bu görüşü, 20 Ağustos 2016 tarihinde Başbakan Yıldırım bir kez daha teyit etti ve “Yeni bir barış süreci olmayacak. Terör örgütüyle diyaloğa girmeyiz” dedi. Yıldırım’ın açıklamaları üzerine KCK ve bağlı örgütlerinden peş peşe Öcalan açıklamaları geldi:
KCK: “Öcalan’a yönelik tecrit kaldırılırsa üzerimize düşeni yaparız.”
HDP İmralı Heyeti: “Bir yeden başlanacaksa Öcalan’a tecrit kaldırılmalıdır.”
Cemil Bayık: “PKK lideri Abdullah Öcalan’ın durumu hakkında bilgi almak için yapılacak her türlü eylem meşrudur ve daha büyük eylemlerin yapılması gerekir.”
Selahattin Demirtaş: “İmralı’dan haber alamazsak gerginlik daha da tırmanır.”
Bu açıklamaların yanında Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır İl Örgütü binasındaki konferans salonunda 50 kişi, süresiz ve dönüşümsüz –su, çay ve sigara serbest olarak- açlık grevine başladı. Salona ‘Önderliğimizin özgürlüğü özgürlüğümüzdür’ ve ‘Öcalan’ın sağlığı ve güvenliği için endişeliyiz, görüşme derhâl sağlansın’ yazılı iki pankart da asıldı.
Figen Yüksekdağ da, Abdullah Öcalan için açlık grevine başlayanları ziyaret etti. Ziyaretinde Öcalan'a hitaben 'Garibim' adlı aşk şarkısını söyledi ve şu açıklamalarda bulundu: “Bugün kendisini asıl tecrit eden ve toplumdan, demokrasi güçlerinden, haklardan, haklılıklardan tecrit olmuş durumda olan siyasi iktidardır; AKP hükûmetidir. Kendisini haklar ve özgürlükler alanından tecrit etmiş durumda. Başta iktidar partisi olmak üzere Türkiye, toplumda hiç kimse yarını göremiyor. Yarının ne olacağını bilemiyor… Bir sabah darbeyle uyanabilirsiniz. Darbeyi püskürttük derken, başka bir darbe başınıza bela olabilir. Bir gün savaşın çok daha büyüdüğünü ve tırmandığıyla, bölgesel bir savaşın içerisinde olduğunuz gerçeğiyle karşı karşıya kalabilirsiniz. Bir gün o çok güvendiğiniz iktidarınız, koltuklarınız, ayrıcalıklarınız ellerinizden altınızdan kayıp gidebilir.”
Silah bırakmayla ilgili karar bize aittir, Öcalan’ın çağrısı ile silah bırakmayız diyen KCK’nın aradan geçen 1,5 yıllık sürede tekrar Öcalan aşkı depreşmiş gözüküyor. Hem de öyle bir aşk ki, kimisine yanık yanık türkü söylettiriyor, kimisini ise yemeden içmeden kesiyor. Çok da şaşılacak bir şey yok aslında. KCK ve HDP dâhil tüm bileşenleri aynı terör yapısının parçaları. Terörün ise ahlakı, ilkesi olmaz. Dün Suriye’deki savaşı Türkiye’ye taşımak için adam yerine koymadığı ‘Önder Apo’ya bugün Suriye’de mevzi kaybetmeye başlayınca aşk şarkıları okur.
Hadi bunu anladık da bütün bunlar olup biterken terör örgütü PKK'ya karşı operasyonların tüm hızıyla devam ettiği bir dönemde yayınladıkları bildiriyle devletin katliam yaptığını iddia eden ve 672 sayılı KHK ile görevden uzaklaştırılan, ihraç edilen akademisyenleri ziyaret eden, dayanışma mesajları veren Kemal Kılıçdaroğlu’na ne oluyor?
[Türkiye, 8 Eylül 2016].