Dün AK Parti kongresi gerçekleşti. Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti liderliğine tekrar geldi. Böylece siyasal iktidar kullanıma engel olmak için kurgulanmış yamalı bohça ortadan kaldırılmış oldu. Siyaset erkinin sakatlıkları ana hatlarıyla tamir edildi. Devletin başkanı ile milletin başkanı arasındaki mecburi ve hukuki ayrım ortadan kalktı. Gerçeklikten uzak ve sembolik Cumhurbaşkanlığı makamı yerine siyaseten etkin ve gerçek Cumhurbaşkanlığı sistemine geçildi.
İcranın başı olan Cumhurbaşkanı artık siyasi parti lideri olabilecek.
İcranın ve devletin başının halk ile bağlantısını sağlayacak olan siyasi partidir. Cumhurbaşkanı'nı siyasal partiden koparmak onu halktan koparmak anlamına geliyordu. Bunun zorluklarını hem önceki dönemlerde hem de Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı dönemlerinde tecrübe etmiştik.
Özal ve Demirel gibi siyasetin içinden gelen Cumhurbaşkanları siyaset ile bağlarını kaybettikleri için milletle de irtibatları zayıflamıştı. Kendi içinden çıktıkları partilere yabancılaşmak durumunda kalmışlardı. Sonra da siyasette çift başlılık ortaya çıkmış.
Bu da ülke yönetiminde istikrarsızlığa neden olmuştu.
Kenan Evren ve Ahmet Necdet Sezer gibi siyaset dışından gelen Cumhurbaşkanları dönemi de kendine has problemlere neden olmuştu.
Kendilerini siyasetin üstünde gören ve tarafsızmış gibi sunan bu isimler aslında hepsi çok açık taraftı. Kim diyebilir ki Ahmet Necdet Sezer tarafsız bir Cumhurbaşkanı oldu diye. En azından bir sosyal bilimci inanmaz herhangi bir insanın tarafsız olabileceğine. Bu hayatın içinde hepimiz bir tarafız.
Farkına varsak da varmasak da tüm siyaseti o çerçeveden okuruz. Ama gerçeklikten ve millet iradesinden uzak parlamenter sistem hepimizi sahte bir tarafsızlık oyununa sürüklüyordu.
Türkiye'nin tüm kurumları yenilenirken, devletin tepesinin düzenlenmemesi mümkün değildi.
Öyle de oldu. Cumhurbaşkanlığı sistemi partili Cumhurbaşkanlığı'nın yolunu açarak, devletin başı ile milletin birbirine doğrudan etki etmesinin önündeki engeller devre dışı bırakıldı. Şimdi Cumhurbaşkanı bir siyasal partinin üyesi olarak il ve ilçe teşkilatlarına kadar ulaşacak ve siyasetin kılcal damarlarına kadar akacak. Aynı şekilde milletin beklentileri siyasal partiler üzerinden devletin tepesine kadar iletilecek.
Cumhurbaşkanı'nın siyasi bir aktör olmadığına dair gereksiz ve yanıltıcı inançlar ortadan kalkacak. Siyaset gücünün pürüzsüz işleyişi için zemin hazırlanacak.
Bazıları bu kurumsal düzenlemelerin etkisini göz ardı etme eğiliminde.
Özellikle Erdoğan'ın kişisel karizması ve gücü üzerinden bu tür kurumsal sorunların üzerinden atlayabileceğini düşünüyor. Hâlbuki biliyoruz ki bu kötü kurumsal düzenlemeler Erdoğan döneminde bile ciddi sıkışmalar yarattı. Bir yanda Cumhurbaşkanı halk oylamasıyla seçiliyor diğer yanda partisiyle ilişkisini kesmesi bekleniyordu.
Halkın önüne çıkarak oy isteyen ve siyaset yapan bir Cumhurbaşkanı'nın o siyaseti sürdürebilmek için halkla ilişkisini sağlayan partiye üye olması gerekiyordu. Şimdi o gerçekleşiyor.
Cumhurbaşkanı yürütmenin başı olarak bir siyasal hareketin de başı olacak. Kendi partisini izlemek istediği siyasete göre düzenleyecek. İl ve ilçe başkanlarından tutun da partinin üst karar organlarına kadar hepsi belli bir siyasal hedefe doğru ilerleyecek.
Bu siyaseten Türkiye'de normalleşmesi demektir. Vesayet mekanizmalarının devre dışı bırakılması böyle olur. Şimdi oturup bunun etkilerini izleme zamanı.
[Takvim, 22 Mayıs 2017].