Arap isyanlarının onuncu yılında Ortadoğu, müthiş bir hareketlilik içinde. Bir dizi olay ve tartışma iç içe geçiyor: Doğu Akdeniz denkleminde Türkiye ve Mısır'ın birbirini gözetleyen tutumları, Tel Aviv'den Ankara'ya gönderilen sıcak mesajlar, BAE'nin Rusya ve Katar dışişleri bakanlarının Suriye toplantısı, İran destekli grupların Irak'ta ABD'yi hedef alana saldırıları, Papa'nın Irak ziyareti, Rusya'nın İdlib ve Cerablus'ta baskısını artırması, Yemen'den Suudi Arabistan'a artan saldırılar, İran medyasındaki Ankara ile Riyad'ın Yemen'de işbirliği yapacağı korkusu bunlardan sadece bazıları. Bunlar küresel ve bölgesel güçlerin rekabet, kapışma ve işbirliği alanlarını gözden geçirdiğinin işaretleri. Biden yönetiminin yavaş yavaş şekillenen Ortadoğu politikasının söz konusu arayışlara katkısının olduğu aşikâr. Washington'ın Yemen savaşında Riyad'ı yalnız bırakması, Veliaht Selman'ın muhataplığının düşürülmesi ve İran ile nükleer anlaşma seçeneğinin konuşulması bölgeye ilk mesajlar. Çin ile rekabete odaklanan Biden yönetiminin Ortadoğu'ya radikal müdahaleleri beklenmiyor. İran ile anlaşması bile hayli zor. Irak sahası Washington ile Tahran arasında bilek güreşine sahne oluyor.
İsrail'in Trump döneminde Arap ülkelerle başlattığı İbrahim anlaşmalarını Demokratlar da destekliyor. Rusya, Biden döneminde bölgede oluşacak boşluklardan istifade etmenin hesapları içinde.
Neden şimdi ve nasıl?
ABD'nin Ortadoğu politikasındaki kısmi değişim işaretleri bölgemizdeki son dönem hareketliliğini tümüyle açıklamaya yetmez. Bölgesel aktörler Arap isyanları sonrası politikalarını ve özellikle Trump döneminde test ettikleri ittifak ve ilişki tarzlarını yeniden ele almak zorunda hissediyor. Bunların bir kısmı başarıların konsolidasyonu, bir kısmı başarısızlıkların telafisi ve bir kısmı da yeni tehdit-fırsat algısı ile irtibatlı. Bozulan ikili ilişkilerle ilgili yeni çalışma yöntemleri üretilmek zorunda. Yeni sayfa açmak için kimse tüm şartlarını karşı tarafa kabul ettirebilecek yerde değil. Çözülemeyecek sorunları paranteze alarak yeni ortak menfaat alanlarına odaklanma öne çıkan ana yaklaşım. Kuşkusuz rekabet alanlarındaki vekil kullanımları devam edecek.
En kaygılı iki başkent
Ortadoğu'da yeniden konumlanma çabası içerisindeki güçleri Suudi Arabistan, İran, Türkiye, Mısır, İsrail, BAE ve Katar olarak sıralayabilirim. Riyad ve Kahire, en kaygılı başkentler. Ankara ve Tel Aviv daha avantajlı görünürken Tahran'ın orta vadede en fazla yalnızlaşan başkent olması muhtemel. Suudi Arabistan hırslı Yemen politikasında başarısız. Petrol tesislerini bile füzelerden koruyamıyor. Müttefiki BAE ile ayrıştığı gibi ABD'nin de desteğini kaybetti. İddialı İran karşıtı kamp kurma stratejisinden sonuç alamadı. Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşmeye zorlanıyor. İçerdeki maliyeti bir kenara bölgede pek bir getirisi olmayacak gibi. Veliaht Selman, Kaşıkçı cinayeti eleştirisinden kurtulamayacak. Artık Yemen dahil İran'ın bölgedeki yayılma politikalarına karşı koymak için Türkiye'ye ihtiyacı var. Yani Körfez'in çifte (hem İran hem de Türkiye'yi) sınırlama politikası iflas aşamasında.
Kahire nazlanıyor ama....
Suud ve BAE'nin mali desteği güçlüyken bile Sisi yönetimi ekonomik çöküşü durduramadı. Şimdi bu iki destekçi kendi dertleriyle meşgul. Yine Mısır'ın Etiyopya ile Nil Nehri'nin suları paylaşımı konusundaki anlaşmazlığı savaşa dönme emareleri veriyor. Rejimin artan baskısı halkın gözünde orduyu da yıprattı. Yani Arap dünyasının kalbi denilen Kahire'nin eli aslında hayli zayıf. Fransa ve Yunanistan ile iyi ilişkiler Mısır'a Türkiye ile ilişkileri toparlamada ciddi bir avantaj sağlamıyor. Normalleşme için Ankara'ya şart koşma yerine sorunları paranteze almak ve Doğu Akdeniz yetki alanlarının paylaşımı gibi ortak menfaat alanına yönelmek en isabetli yol. Hazır Libya durulmuşken... Türkiye, İran ve İsrail'in yeniden konumlanma çabaları sonraki yazıya...
[Sabah, 12 Mart 2021].