Orta Doğu bölgesi; DAEŞ, PKK/PYD, Haşdi Şâbi, Nusra ve Hizbullah gibi silahlı örgütlerin devlet düzenlerine karşı çıkarak çoğu zaman terörist yöntemlerle kendi düzenlerini bölgeye dayatmaya çalıştıkları bir ortama sürüklendi. Bu örgütlerin önemli bir kısmının bölgesel ya da küresel bazı güçlerin oyuncağı olarak hareket ettiği düşünülürse, Orta Doğu’daki devletler sisteminin sadece bu örgütler tarafından değil onların arkasındaki güçler tarafından da sorgulandığı anlaşılır.
Arap Devrimleriyle birlikte Orta Doğu’nun sürüklendiği çatışma ve kaos ortamında gerek küresel gerekse bölgesel aktörler kurulacak yeni düzenin kendi çıkarları doğrultusunda şekillenmesini istiyor. Yüz yıl önce Sykes-Picot Anlaşmasıyla Orta Doğu haritası çizilirken nasıl İngiltere ve Fransa’nın çıkarları öncelenip bölge halkları arasına uzun süreli düşmanlık tohumları ekecek bir yapı ortaya konulmuşsa, şimdi de bazı ülkelerin aynı kaygılarla hareket ettikleri görülüyor. ABD, Rusya ve Avrupa ülkelerinin politikalarına bakıldığında, Orta Doğu’da çatışmaların önlenmesi yerine, küresel güç mücadelesi açısından kilit öneme sahip bu bölgede yeni mevziler ve müttefikler kazanma üzerine oturan politikalar izledikleri görülüyor.
Rusya, Suriye iç savaşında yoğun bir şekilde desteklediği Esad yönetimi üzerinde artan nüfuzunu kullanarak ülkedeki askerî varlığını ve üslerini tahkim ederken, ABD ve Avrupa ülkelerinin PYD’yi güçlendirip etkili bir aktör konumuna getirmek suretiyle bölge ülkelerini baskı altında tutmaya çalıştıkları görülmektedir. PYD’yi destekleyerek PKK’yı güçlendiren Batılıların aynı zamanda PKK’nın Kuzey Irak’taki bölgesel rakibi Barzani yönetimini desteklemesi ancak “Taht Oyunları”nın kendine özgü kurallarıyla açıklanabilecek bir çarpıklıktır. Aynı şekilde İran destekli Haşdi Şâbi’nin “Büyük Şeytan Amerika” ile aynı safta yer alarak DAEŞ’e karşı operasyonlar yapması ve DAEŞ’e karşı mücadelede PYD/PKK gibi terör örgütleri dâhil herkesin desteğini arzu eden Washington yönetiminin, Musul’da aynı örgüte karşı yürütülen operasyona “müttefiki” Türkiye’nin destek vermesine neden soğuk baktığı da Orta Doğu’daki “Taht Oyunları”nın garip sahneleri olarak karşımıza çıkıyor.
Ancak ABD, Rusya ve Avrupa ülkeleri gibi bölge dışı aktörlerin, Orta Doğu üzerinde nüfuz mücadelesi yürütürken bölge konusunda ortak bir hedefleri olduğunun da altını çizmek gerekir. Hepsi de Orta Doğu’daki bölgesel güçlerden herhangi birinin ekonomik ve askerî kapasitelerini artırıp küresel bir güce dönüşmesini engellemek konusunda hemfikirler. Türkiye, İran, Mısır ve Suudi Arabistan sahip oldukları ekonomik, askerî ve tarihî potansiyelle küresel güç olmaya aday ülkelerdi. Ancak bu ülkeler Sykes-Picot düzeninde çok farklı yöntem ve araçlarla (siyasi müdahale, askerî müdahale, ambargo ve darbe gibi) sürekli kontrol altında tutuldular ve aralarında “düzen kurucu” bir iş birliğine gitmeleri engellendi. Çünkü bu ülkelerin arasında Avrupa Birliği’ne benzer bir iş birliğinin oluşturulması “Sykes-Picot düzenini” ortadan kaldırıp Batı’nın Orta Doğu’daki üstünlüğünü sona erdirirdi.
“Sykes-Picot düzeninin” bölge içerisinden sorgulanmasına ve değiştirilmesine asla müsaade edilmeyecekti. Bu nedenle, bu düzenin değiştirilmesine yol açabilecek gelişmelerin bölgesel düzeyde kalmayacağı, bölge dışı aktörlerin mutlaka olaylara müdahil olacakları biliniyordu. Arap Devrimleri süreciyle birlikte, Orta Doğu’daki diktatörlerin bölge halkları tarafından devrildiği görülünce, bu sürecin sonunda bütün Orta Doğu’da kendi halkından güç alan bağımsız yönetimlerin oluşması ihtimalini “Sykes-Picot düzenine” karşı büyük bir tehdit olarak algılayan küresel güçler ilk şaşkınlıklarını üzerlerinden atıp sürece müdahil oldular.
Bu sürecin sonunda, Orta Doğu halklarının demokrasi ve özgürlük talepleri hızlı bir şekilde bastırıldığı gibi, oluşan çatışma ve kaos ortamı Sykes-Picot düzeninin Batılı ülkelerin istediği gibi revize edilmesi için bir fırsata dönüştürülmek isteniyor. Buna karşı çıkmak isteyecek bölgesel aktörler ise yukarıda saydığımız terör örgütleri ve diğer silahlı örgütlerle mücadele etmek zorunda bırakılarak kontrol altında tutulmak ve dirençleri kırılmak isteniyor.
Bölge ülkelerinin bu oyunu görüp aralarındaki çatışmaları sonlandırmaları ve başta terörizm olmak üzere bölge sorunlarının çözümü konusunda iş birliğine yönelmeleri Orta Doğu’da yeni kurulacak düzenin sahiplerinin kendileri olmaları açısından en önemli adım olacaktır.
[Türkiye, 26 Ekim 2016].