Yerel seçim gündeminde "beka" tartışması yeni polemiklerle derinleşiyor. Farklı milliyetçilik tanımlarının kapışmasına dönüyor. Muhalefetin genel başkanları Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın vurguladığı "beka" tartışmasından uzak duramıyorlar. Aydın'daki ortak mitingde Akşener, Erdoğan'ın 18 milyon seçmene terörist dediğini iddia etti: "Cumhurbaşkanının terörist dediği efeler diyarı Aydınlılar nasılsınız, iyi misiniz?" Aynı mitingde Kılıçdaroğlu da "düne kadar her türlü milliyetçiliği ayaklar altına alıyordun. Kendi ordusunun silah fabrikalarını yabancı bir ülkeye satanlara milliyetçi denmez." cümlesini sarf etti. Erdoğan ise "HDP'ye oy veren Kürtleri terörist ilan ettiği" iddiasının yalan olduğunu, aynı yalanı Akşener'in Denizliler için de kullandığını belirtti. Böylece Cumhur İttifakı da Kılıçdaroğlu'nun toparladığı ittifak da kendilerinin "gerçek milliyetçi" olduğunu öne sürüyor. Karşı tarafı milliyetçiliğe ihanetle suçluyor. Bence bu kapışmada iktidarın eli daha güçlü; anlatayım.
***
Öncelikle, seçim meydanlarındaki "milliyetçilik yarışının" yeni olmadığını biliyoruz. Bu yarış, 24 Haziran seçimlerinden kalma bir polemik konusu. Suriyeliler üzerinden Kılıçdaroğlu ve Akşener, popülist ve dışlayıcı bir milliyetçilik örneği sergilemişti. Bu defa tartışma "teröre destek" polemiği üzerinden yürütülüyor. Kılıçdaroğlu'nun HDP ile işbirliği ve HDP eş genel başkanı Temelli'nin "Kürdistan" açıklaması polemiği tetikledi. Türkiye'de milliyetçilik tartışmasının canlanmasının iki temel sebebi var. İlki, dünyanın bütün köşelerinde "milliyetçilik ve yerlilik" duygularının geri döndüğü konuşuluyor. Küreselci liberalizmin krizde olduğu ve popülist milliyetçiliğinin hem ABD ve Avrupa'da hem de gelişmekte olan ülkelerde yükselişte olduğu vurgulanıyor. Sözgelimi Jack Snyder, küresel marketlerin ve ulus-ötesi kurumların ulus-devlet ve milliyetçiliğe uyum sağlamak zorunda kalacağını öngörüyor. Zira ulus-devletler hala, istikrarı da demokrasiyi de sağlamanın en güvenilir siyasi formları durumunda. ABD'nin Meksika sınırına yapılacak duvara, AB'nin de bir milyon mülteci gelmesinin tepkilerine teslim olduğu bir dünyada milliyetçiliğin daha da güçleneceği açık.***
Milliyetçi canlanışın ikinci sebebi ise Türkiye'ye has gelişmelerle alakalı. 2013'den itibaren ülkemizin bir dizi saldırıyla karşılaşması yeni bir milli siyasi bilinç yarattı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimine gösterilen direniş bu bilincin zaferiydi. Suriye'nin kuzeyinde ABD destekli YPG tehdidinin devam ettiği hatırlanırsa bu siyasi bilincin hala dipdiri olduğu ortada. Ve odağında Erdoğan'ın güçlü liderliği bulunuyor. Kılıçdaroğlu'nun "YPG'nin ülkemize saldırmayacağı"iddiasıyla "beka meselesi yoktur" demesi kendi elini zayıflattı. Zaten HDP ile işbirliği sebebiyle eleştiri altındayken... Tartışmanın milliyetçiliğe çevrilmesi de muhalefeti zor durumdan kurtarmaz. Erdoğan'ın temsil ettiği yeni milli kimlik, Kürtlerin demokratik haklarını tanıyan ancak bölünmeye karşı çıkan bir yaklaşım. Irk, etnisite ya da kültüre değil vatan sevgisine dayanıyor. Ayakları altına aldığı da ırkçılık. İki defa çözüm sürecini denemiş bir lider olarak Erdoğan, ayrılıkçı Kürt milliyetçiliğini karşısına alabilir. Ancak HDP'nin PKK'nın hendek politikasına teslim olduğu görüldükten sonra CHP, YPG'ye yaklaşımını milliyetçilikle anlatamaz. Milli kimliğimiz yeniden tanımlandı; bu kapışmada kaybeden muhalefet olur.[Sabah, 8 Mart 2019].