SETA > Yorum |
Küresel Rekabette Son Perde Nadir Toprak Elementleri ve Kritik Madenler

Küresel Rekabette Son Perde: Nadir Toprak Elementleri ve Kritik Madenler

Kritik mineraller ve nadir toprak elementleri günümüzde en fazla enerji sektörü ile birlikte anılmalarına karşılık uzay teknolojilerinden savunma sanayiine, haberleşmeden otomotiv sektörüne çok sayıdaki endüstri için hayati öneme sahipler.

Teknolojik gelişim her geçen gün yeni kaynaklara olan ihtiyacı artırıyor. Günümüzde iklim değişikliği ile mücadele, yapay zekâ, askeri savunma gibi çok sayıdaki öne çıkan mesele devamlı olarak yeni teknolojilerin geliştirilmesine vesile olurken yer altı zenginliklerine olan talebin yükselmesine yol açıyor. Talep yükselişi ülkeler arasındaki rekabeti daha çekişmeli hale getirirken yüzyılı aşkın süredir olduğu gibi kaynakları kontrol edenler üstünlük avantajını elinde bulunduruyor. Bugün nadir toprak elementleri ve kritik madenler alanında üstünlük avantajını elinde bulunduran ülke Çin iken bazı diğer ülkeler de rekabette yer almak için yoğun çaba sarf ediyor. Bu ülkelerden biri de Türkiye.

Küresel Piyasalardaki Duruma Kısa Bir Bakış

Kritik mineraller ve nadir toprak elementleri günümüzde en fazla enerji sektörü ile birlikte anılmalarına karşılık uzay teknolojilerinden savunma sanayiine, haberleşmeden otomotiv sektörüne çok sayıdaki endüstri için hayati öneme sahipler. Söz konusu kaynakların olmadığı bir üretim ağını tasarlamak imkansıza yakın iken hemen her endüstri için önem arz eden madenler arasında lityum, bakır, nikel, alüminyum, kobalt ve manganez öne çıkıyor.

Ağırlıklı olarak elektrik depolama/batarya teknolojilerinde kullanılan lityum, rezerv bakımından sırasıyla en fazla Şili, Avustralya, Arjantin, Çin ve ABD'de bulunuyor. En fazla lityum üreten ülke küresel üretimin yaklaşık üçte birini karşılayan Avustralya iken en fazla lityum işleme kapasitesine sahip olan ülke ise yaklaşık yüzde 60 ile Çin. Lityum talebinin ağırlıklı olarak temiz enerji teknolojileri tarafından kaynaklanacağı öngörülürken günümüzde yenilenebilir enerji kaynaklarının hemen her alanında liderliği elinde bulunduran Çin'in pozisyonunu koruması oldukça muhtemel görünüyor. Dahası, 2030 yılına dek küresel işleme kapasitesinin yüzde 85'inin yalnızca üç ülke tarafından kontrol edileceği düşünülürken, bu durumun ciddi jeopolitik risk oluşturma potansiyeli taşıdığını söylemek gerekiyor.

Nadir toprak elementleri açısından da durum pek farklı değil. Çin en fazla rezerve sahip ülke iken onu yaklaşık yarısı kadar rezerve sahip olan Vietnam ve Rusya izliyor. Üretimde Çin'in payının yüzde 95'e yakın olması nadir toprak elementlerini tüm dünya açısından tehlike arz eden bir noktaya taşıyor. Bunların dışında Çin'in, kritik madenlerin tamamında ülke sınırları dışında en fazla yatırım yapan ülke olması ve bu yatırımların büyük bir kısmını devlet şirketleri ile yapması ABD ve AB başta olmak üzere çok sayıda aktörü harekete geçirmiş durumda.

Türkiye'nin Çalışmaları ve Potansiyeli

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı geçtiğimiz günlerde Savunma Sanayii Başkanlığı, TÜİK ve Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının da katkılarıyla hazırlanan Türkiye Kritik ve Stratejik Madenler Raporunu yayımladı. Raporda "kritik ve stratejik madenler" olarak tanımlanan kaynakların günümüzde güdümlü füzelerden elektronik cihazlara, manyetik malzemelerden rüzgâr türbinlerine ve güneş panellerine dek çok sayıdaki modern teknolojinin üretiminde kullanıldığı ifade ediliyor. Bu kaynaklardan sürdürülebilir bir şekilde fayda sağlanmasının ulusal güvenlik açısından oldukça önem arz ettiği vurgulanıyor.

Raporda küresel ölçekte önem taşıyan 63 maden arasından Türkiye için önem arz eden madenler tedarik riski, fiyat riski, talep riski, geri dönüşüm riski ve potansiyel riskler dikkate alınarak kritiklik hesaplaması yapılması sonucu belirleniyor ve 37 adet maden seçiliyor. Küresel kritik ve stratejik maden listeleri, yenilenebilir enerji sektöründe kullanılan madenler, dış ticaret verileri, piyasalardaki durum ve politik istikrar gibi faktörler de göz önünde bulundurularak Türkiye için kritik ve stratejik olan madenler üç kategoriye ayırılıyor. "Yüksek Öneme Sahip Kritik Madenler" sırasıyla lityum, gümüş, titanyum, demir, manganez, çinko, bakır ve alüminyumdan oluşuyor. Aralarında nikel, nadir toprak elementleri, kömür, kobalt ve kalayın da yer aldığı "Önemli Kritik Madenler" listesi 19 madenden oluşuyor. Son olarak kritiklik değeri en düşük hesaplanan madenler "Potansiyel Kritik Madenler" başlığı altında krom, bor, platin gibi madenleri kapsıyor.

Bahse konu madenler açısından incelendiğinde Türkiye, örneğin zengin bor rezervlerine sahip olması nedeniyle bu madenin tedarikinde diğer madenlere kıyasla daha az riske açık görünüyor. Dünya bor rezervlerinin yüzde 70'inden fazlasına sahip olması, Türkiye'yi bu konuda oldukça avantajlı kılıyor. Bor, çok sayıda sektör için önem arz ederken enerji sektörü açısından incelendiğinde rüzgar türbinleri, güneş panelleri, nükleer reaktörler ve hidrojen teknolojilerinin üretiminde önem arz ettiği görülüyor. Türkiye de sahip olduğu bor rezervinden mümkün olan her alanda maksimum verim elde etmek için çalışmalarını sürdürüyor.

Buna karşılık yüksek öneme sahip madenler arasında ilk sırada yer alan lityum açısından ise en fazla riskin söz konusu olduğu dış ticaret verilerine bakılarak anlaşılabiliyor. 2020 yılında Eskişehir'de açılan ETİ Maden tesislerinde pilot üretim yapılmasıyla birlikte Türkiye bugün talep ettiği lityumun tamamına yakınını ithalat yoluyla karşılıyor. Önümüzdeki yıllarda tesisin üretim kapasitesinin artırılmasıyla birlikte ithalat oranlarının düşürülmesi hedefleniyor.

Önemli kritik madenler arasında yer alan nadir toprak elementleri Türkiye'nin şanslı olduğu bir diğer maden türü. Yaklaşık on yıl süren çalışmaların ardından 2022 yılında Eskişehir Beylikova'da 694 milyon ton nadir toprak elementleri rezervi keşfedilmişti. 17 farklı elementin bulunduğu rezerv keşfedildiği dönemde Türkiye'yi yaklaşık 800 milyon tonluk rezervi ile dünyada ilk sırada yer alan Çin'in ardından ikinci sırada konumlandırdı. Mevcut durumda bahse konu madenlerin on tanesinin üretilebilecek durumda olduğu bilinirken sahanın ekonomiye kazandırılması için çalışmalar sürüyor. Üretim yöntemleri açısından geleneksel madenlere kıyasla daha zahmetli ve maliyetli süreçleri gerektiren madenlerin üretime alınması için iş birlikleri kaçınılmaz görünüyor. Bu bilinçle 2024 yılında enerji diplomasisinde yoğun bir hareketlilik eşliğinde bu alanda iş birliği fırsatları değerlendirilmişti. Çin ile gerçekleştirilen çok sayıdaki görüşmede gündemde yer alan konunun yakın zamanda somut çıktılarının oluşması bekleniyor. Bu sayede Türkiye'nin ulusal güvenliği için önem arz eden madenlerin üretiminde söz sahibi ülkelerden biri olarak temiz enerjiye geçiş, askeri teknolojiler ve uzay araştırmaları gibi kritik öneme sahip hususlarda daha güvenilir bir tedarik zinciri oluşturması planlanıyor.

[Sabah, 8 Şubat 2025]