Korona salgını nedeniyle yaşanan insani krizlerin her ülkede aynı boyutta olmadığı görülüyor. Özellikle hastalıkla mücadele konusunda pek başarılı olamayan ve bu yüzden hayatını kaybeden insanların sayısının oldukça yüksek olduğu ülkelere yardım edilmesi gündeme geliyor.
Bu çerçevede, salgın nedeniyle en fazla can kaybının yaşandığı İtalya ve İspanya gibi ülkelere yönelik yardımlar çok konuşuldu. Rusya, Çin ve Türkiye bu yardımları yapan ülkelerin başında geliyor.
Hatta bugün itibarıyla en fazla can kaybının yaşandığı ABD’ye Rusya’dan sağlık malzemesi yardımı yapıldığı haberleri medyaya yansıdı.
Amerikan Başkanı Trump, üzerinde “From Russia with Love” yazan yardım paketleri için Putin’e teşekkür etti ama bu jest ABD’nin Rusya’ya yönelik ekonomik yaptırımlarını kaldırmaya yetmedi.
Ülkeler birbirlerine sembolik yardımlarda bulunurken ve uluslararası politikanın insani boyutu bugünlerde daha fazla konuşulurken, sahnenin arka tarafında güç politikasının hiç değişmeden devam ettiğini görmek için fazla çaba sarf etmeye gerek yok.
Amerikan yaptırımlarına en ağır şekilde maruz kalan İran ve Venezuela ekonomik olarak büyük zorluklar içerisinde olmalarına rağmen, dünyanın içinde bulunduğu bu zor dönemde Washington yönetiminin bu ülkelere yönelik yaptırımları hafifletmek gibi bir niyetinin olmadığı görülüyor.
Aksine, Washington’daki şahinlerin, bu ülkelerde arzuladıkları yönetim değişikliği için korona krizini yardımcı bir araç olarak değerlendirdiklerini bile söylemek mümkün. Bu sayede artması muhtemel istikrarsızlık ve kaosun Venezuela ve İran’daki istemedikleri rejimlerin sonunu getirebileceği beklentisi içerisindeler.
BM Genel Sekreteri ve ilgili BM kurumları korona salgınıyla mücadele çerçevesinde İran, Venezuela ve Küba gibi ülkelere yönelik yaptırımların kaldırılması ya da hafifletilmesi konusunda ABD ve diğer Batılı ülkelere çağrıda bulunmasına rağmen bu yönde adım atılmadığı görülüyor.
ABD ve ona destek veren ülkeler, Venezuela’ya yönelik yaptırımların kaldırılması için Caracas yönetiminin Amerikan taleplerini yerine getirmesi şartını ileri sürüyorlar. Aralarında Devlet Başkanı Maduro’nun istifasının da yer aldığı bu taleplerin yerine getirilmesi, Venezuela’nın Washington tarafından illegal bir şekilde başkan ilan edilen Guaido’nun başkanlığının yolunun açılması ve ülkenin ABD kontrolüne girmesi anlamına gelecek.
Bağımsız hiçbir ülkenin bu tür talepleri kabul etmesi mümkün olmayacağı için ABD ve Avrupa ülkelerinin Venezuela’yı hedef alan yaptırımlarının devam edeceği görülüyor.
Amerikan yaptırımlarından belki Venezuela’dan daha fazla etkilenen ülke ise İran’dır.
Korona salgınının ağır bir şekilde vurduğu İran’ın bu krizle mücadele için gerekli finansal kaynaklara sahip olmadığı görülüyor. Amerikan yaptırımları çerçevesinde, en önemli gelir kaynağı olan petrol ihracatı yasaklanan İran’ın salgını önlemek ve hastaları tedavi etmek için ihtiyaç duyduğu sağlık malzemelerini temin edemediği görülüyor.
Tahran yönetiminin bu sağlık malzemelerini temin edememesi yalnızca finansal imkânlarının kısıtlı olmasından değil, aynı zamanda Amerikan yaptırımlarından korkan şirketlerin İran’a bu ürünleri satmaktan kaçınmalarından kaynaklanıyor. Yaptırımların İran’ın uluslararası para transferine getirdiği sınırlamalar da İran’ın bu ürünleri dışarıdan temin etmesinin önündeki bir başka engeli oluşturuyor.
Yaptırımlara maruz kalan ülkelerin ve BM’nin ilgili kuruluşlarının bütün çağrılarına rağmen ABD ve diğer Batılı ülkelerin yaptırımları uygulamakta ısrar etmesi, korona öncesinde olduğu gibi, korona döneminde ve sonrasında da dünya politikasında esas olanın güç ve çıkar olduğunu gösteriyor.
Bu yüzden ülkemizin bu krizi her açıdan en az zararla atlatması için herkesin üzerine düşeni yapması gerekiyor.
Korona sonrasında daha büyük meydan okumalar ve tehditlerle karşı karşıya kalacağız..