Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Kıbrıs meselesine dair olası resmi müzakerelerin yeniden başlatılması adına, meselenin asli muhatapları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile garantörler Türkiye, İngiltere ve Yunanistan'ı; 27-29 Nisan tarihleri arasında Cenevre kentinde gayri resmi olarak bir araya getirdi. Ancak bir nevi zemin yoklama girişimi olarak görülebilecek görüşmelerden, Rumların daha önce olduğu gibi sonu gelmez federasyon modelinde diretmesinden ötürü ne yazık ki olumlu sonuç alınamadı.
Nihai görüşmelerle ilgili detaylı bir analiz yapmadan önce, Kıbrıs meselesinin içeriğine dair kısa da olsa bir anlatım yapmak gerekiyor. Bu çerçevede meselenin taraflarından GKRY ile Yunanistan meselenin başlangıcı olarak, Türkiye'nin 1974'te Ada'ya düzenlediği Barış Harekâtını alıyor. Buna göre Rum-Yunan ikilisi, Ada'da 1974'e kadar hiçbir sorunun olmadığını ve tüm meselenin Türkiye'nin müdahalesiyle başladığını iddia ediyor. Tarihi gerçekliklerle hiçbir şekilde bağdaşmayan ve tamamen bir dezenformasyon üzerine kurulu olan Rum-Yunan propagandasının aksine, Türk tarafı ise somut gerçeklere dayanarak meselenin 1963'te başladığını savunuyor. Buna gerekçe olarak da 1963 itibarıyla Kıbrıs Türklerine yönelik soykırıma varan planlı saldırıların başlatılmasını gösteriyor.
Nitekim sadece Aralık 1963'te düzenlenen silahlı saldırılar sonucunda 350'den fazla Türk'ün acımazsızca katledilmesi, somut bir gerçeklik olarak duruyor. Bu iki tarafın dışında garantör ülke İngiltere ise oldukça pasif bir tutum sergiliyor ve bu konudaki tavrını açıkça ortaya koymuyor. Aslında 1878'den 1960'a kadar Ada'da sömürgeci güç olarak bulunan İngiltere'nin bu konudaki sözde "tarafsızlığı", Kıbrıs meselesinin bunca zamandır çözümsüz kalmasındaki önemli sebeplerden biri olarak kabul ediliyor.
Rumlar hep mızıkçılık yaptı
1963'te başlayan bugünkü Kıbrıs meselesinin çözümüne yönelik bugüne kadar birçok müzakere süreci başlatılmıştır. İlk kez 1968'de Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta başlayan barış müzakerelerinde, bugüne kadar hâlihazırda görev yapan Guterres dâhil 7 BM Genel Sekreteri değişmiştir. Yine bu süre zarfında hâlihazırda görevlerine devam edenler dâhil olmak üzere, Türk tarafında 5 ve Rum tarafında 7 kez lider değişmiştir.
Ancak Rumların her seferinde "mızıkçılık" yapmasından ötürü, bütün müzakere girişimleri başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafından hazırlanan ve 2004'te referanduma sunulan meşhur Annan Planı'nın, Türk tarafında yüzde 65'le kabul edilmesine karşın Rum tarafında yüzde 75'le reddedilmesi bu durumun en bariz örneğidir.
Annan Planı'ndan sonraysa çözüme en çok 2017'de yaklaşılmıştır. Mevcut Genel Sekreter Guterres'in arabuluculuğunda KKTC ve GKRY liderleri tarafından Crans-Montana'da kapsamlı müzakereler yürütülmüş ve birçok konuda uzlaşı sağlanmıştır.
Ancak Rumların ekonomik değeri her geçen gün artan Doğu Akdeniz'deki doğal kaynakların paylaşımı, kurulacak devletin yönetim sistemi ve daha da önemlisi "sıfır asker-sıfır garanti" konularındaki taviz vermez tavrından ötürü yine çözüme ulaşılamamıştır. Dolayısıyla Kıbrıs'ta çözüme en çok yaklaşılan dönemlerde Rumların her seferinde müzakereleri sekteye uğratması, esasen meselenin bugüne kadar çözülememesinin ardındaki temel faktör olarak görülebilir.
Federasyon modeli vs. iki devletli model
27-29 Nisan tarihleri arasındaki görüşmelere gelince, bu görüşmeler başlamadan evvel aslında her iki tarafın da meseleye dair pozisyonları çok netti. Bu bağlamda Rum-Yunan tarafı, yıllardan beri adeta bir put haline getirdikleri "federasyon" modelinde yine ısrar ettiler ve bu model dışında hiçbir modeli görüşmeyeceklerini dile getirdiler. Aslına bakılırsa Rum-Yunan tarafı bu modeli uzun yıllardır direttikleri halde, federasyona dayalı Annan Planı'nı Rumlar reddetmişti. Aynı şekilde daha sonraki bütün görüşmeler de federasyon modeline dayalı olarak yapıldı. Buna rağmen Rumların sadece kendi çıkarlarını önceleyen ve Kıbrıs Türk tarafının haklarını göz ardı eden tavrı nedeniyle, bu modelden yıllardan beri sonuç alınamadı.
Uzun yıllardır federasyon modeli etrafında yürütülen barış müzakerelerinden sonuç alınamadığı gerçeğinden hareketle, Türk tarafı ise Cenevre'ye "iki devletli" model alternatifiyle gitti. Aslında bakılırsa Türk tarafı en son 2017'de çıkmaza giren müzakerelerden sonra federasyon modelinin artık sonuç vermediğine kani olduğu için, o günden beri alternatif bir modelin konuşulması gerektiğini savunuyor. Bu bağlamda KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, görüşmelerde kalıcı çözüm için 6 maddeden oluşan bir plan sundu. Tatar'ın gündeme getirdiği bu planının özünü, Kıbrıs Türk ve Rum taraflarının yollarına ayrı birer müstakil devlet olarak devam etmesi oluşturuyor. Bunun için BM Güvenlik Konseyi'nde alınacak yeni bir kararla, iki tarafın eşit uluslararası statüye sahip olması ve eşit egemenliğin garanti altına alınması teklif edilmiştir. Yani Tatar'ın planı, evvela KKTC'nin uluslararası hukuka uygun şekilde müstakil bir devlet olarak tanınması üzerine bina edilmiştir. Türk tarafı sadece bu şartlar altında ve sonuç odaklı bir takvim dâhilinde barış müzakerelerine başlanabileceğini dile getirmiştir.
Tatar'ın planındaki egemen eşitliğe dayalı iki devletin kabulüne dayalı ilk kritik aşamanın tamamlanmasının ardından, iki müstakil devlet arasında AB ile ilişkiler, mülkiyet, güvenlik ve sınır düzenlemeleri gibi konuların çözüme kavuşacağı bir iş birliği anlaşmasının imzalanması; ardından ulaşılacak anlaşmanın eş zamanlı şekilde referanduma götürülmesi planlanmıştır. Ayrıca tüm süreç boyunca taraflar arasındaki müzakerelerin garantör ülkelerce desteklenmesi ve ihtiyaç duyulması halinde Avrupa Birliği'nin de gözlemci olarak katılması planlanmıştır. Bunların yanında Türk tarafı, Türkiye'nin Ada üzerindeki aktif garantörlüğünün devam etmesini istiyor. Daha önce Ada'da Türklere uygulanan katliamlar hatırlandığında, Türk tarafının buradaki önceliği Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliğinin teminat altına alınmasıyla ilgili. Burada garantör ülke Türkiye'nin, 1974'te Ada'ya harekât düzenlerken açıkça bu garantörlük yetkisine dayanarak hareket etmesi dikkate alındığında, Türk tarafının bu konuda neden ısrar ettiği daha iyi anlaşılabilir.
Görüldüğü üzere Türk tarafı, Ada'da kalıcı barışın inşası için yeni ve oldukça basit bir planla Cenevre'ye geldi. Ancak Rum-Yunan tarafı, beklendiği gibi federasyon modeli dışında bütün alternatiflere kapıyı kapattığı için görüşmeler başarısızlıkla sonuçlandı.
Konuyla ilgili açıklama yapan Guterres, Kıbrıs meselesinin çözümü için ortak zemin bulunamadığını fakat önümüzdeki süreçte yeni bir girişimde bulunacağını söyledi. Burada geleceğe dair somut bir değerlendirmede bulunmak gerekirse, Rum-Yunan ikilisi federasyon putunu terk etmedikçe, Kıbrıs meselesinde çözümsüzlüğün devam edeceğini söyleyebiliriz.
[Sabah, 8 Mayıs 2021].