İran-İsrail Savaşına Doğru mu?
İsrail'in gayrihukuki eylemleri içerisinde yer alan hastane bombalamak, yardım konvoyu vurmak, sivilleri hedef almak gibi eylemler artık maalesef rutin bir uygulamaya dönüştü. Ancak İsrail'in geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği bir eylem vardı ki, devlet düzeyinde aktörlerin dahil olacağı bir savaşın fitilini ateşleme ihtimali bir hayli yüksek.
Paylaş
7 Ekim sonrası süreçte sadece İsrail'in Gazzelilere uyguladığı soykırımı değil bir bütün olarak Ortadoğu'nun büyük bir savaşın girdabına kapılması olasılığını da konuşuyoruz. Filistin'de yanan ateşin tüm bölgeye yayılması riski her zaman mevcut idiyse de özellikle İsrail'in dünya kamuoyu gözünde ayan beyan işlediği suçlar ve ilk kez Uluslararası Adalet Divanı'nın verdiği "soykırım ile yargılanma kararı" sonrası pervasız tutumunda hiçbir değişikliğe gitmemesi, hatta başka aktörleri de kışkırtacak birçok eylemde bulunması, bu riskin her zamankinden daha yüksek bir seviyeye çıkmasına sebep oldu. İsrail'in gayrihukuki eylemleri içerisinde yer alan hastane bombalamak, yardım konvoyu vurmak, sivilleri hedef almak gibi eylemler artık maalesef rutin bir uygulamaya dönüştü. Ancak İsrail'in geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği bir eylem vardı ki, devlet düzeyinde aktörlerin dahil olacağı bir savaşın fitilini ateşleme ihtimali bir hayli yüksek.
Geçtiğimiz pazartesi günü İsrail, düzenlemiş olduğu bir hava saldırısında İran'ın Şam'daki büyükelçiliğinin konsolosluk binasını hedef aldı. Saldırıda 7 kişi hayatını kaybederken, ölenler arasında İran'ın Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanlarından Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin faaliyetlerinin sorumlusu General Muhammed Rıza Zahidi ve yine önemli komutanlardan, Zahidi'nin yardımcısı General Muhammed Hadi Hac Rahimi de bulunuyor.
İsrail İran'a yönelik her saldırısının ardından olduğu gibi bu kez de açıkça saldırıyı üstlenmedi. Ancak İranlı yetkililer, dini lider Ali Hamaney, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan başta olmak üzere hep bir ağızdan İran'ın İsrail'e cevap vereceğini söylediler. İran kamuoyunda İran'ın sert intikamına dair büyük bir beklenti oluşmuş durumda. Cuma günkü Kudüs Günü gösterileri, bu beklentiyi üst seviyeye çıkardı.
Saldırıya uluslararası tepkiler de gecikmedi. Rusya saldırıyı kınayarak BMGK'yı acil toplantıya çağırsa da Rusya'nın Suriye'deki hava savunma sistemlerinin niye çalışmadığı ise bir diğer soru işareti. Türkiye de saldırıyı kınayan ülkeler arasında. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres de saldırıyı sert bir dille kınadı. ABD ise saldırıyla hiçbir ilgisinin olmadığını söyledi.
İsrail yıllardır Suriye'deki İran hedeflerine saldırılar düzenlese de bu saldırının hem diplomatik bir binaya yapılması hem de Zahidi gibi önemli bir askeri figürün öldürülmesi, İran'ı sert bir cevap verme mecburiyetine itiyor. İsrail'in saldırısı İran'ın egemenlik haklarının ve uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğundan dolayı, İran'ın mutlaka bir cevap vermesi bekleniyor. Ancak bu cevabın niteliği, biçimi ve zamanlaması konusunda farklı senaryolar gündemde. İran'ın cevabının büyük bir bölgesel savaşı başlatıp başlatmayacağı da bir diğer soru.
Tüm dünya kamuoyu, bu beklenmedik gelişmenin ardından İran ve İsrail arasında bir doğrudan savaşın çıkma ihtimalini konuşuyor. Günlerdir İsrail'de İran'ın düzenleyeceği bir saldırıya karşı önlemlerin artırıldığı haberlerini okuyoruz. ABD istihbaratı, İran'ın İsrail'e bir saldırı düzenleyeceğine dair uyarısını paylaştı. İran, artan kamuoyu beklentileri, içeride siyasi otoritenin kan kaybetmemesi ve bölgesel caydırıcılığını koruma adına mutlaka bir cevap verecek. Ancak bu cevabın çok iyi ayarlanması ve sonuçlarının tartılması gerekiyor. Zira İsrail'in bu saldırısı, İran'ın muhtemel bir sert cevabı öngörülerek yapılmış durumda.
İsrail'in İran'ı sert bir cevaba zorlaması, ABD'yi de İsrail'i savunmaya itecek ve muhtemel bir ABD-İran savaşını başlatacak olaylar zincirini tetikleme riskini barındırıyor. Netanyahu yönetiminin bu senaryodan beklentisinin hem Gazze katliamlarını sürdürebilmesi hem de uzun yıllardır planladığı ABD-İran savaşını başlatarak bölgedeki en büyük düşmanını ABD eliyle cezalandırabilmesi olduğu söylenebilir. İran ve ABD yönetimleri, 7 Ekim sonrası süreçte bu kıyamet senaryosundan kaçınmak adına azami dikkat gösterdiler. Ancak Şam'da gerçekleşen son saldırının ardından, bu ihtimal yeniden ağırlık kazandı.
İran yönetiminin şu anda önünde böyle bir riskten kaçınmak için iki senaryo var. İlki, bu zamana kadar olduğu gibi kendine yakın bölgedeki milis grupları üzerinden İsrail'e saldırılar düzenlemek. Lübnan'daki Hizbullah, Yemen'deki Ensarullah, Irak'taki Haşdi Şabi grupları ya da Suriye'deki İran'a müzahir silahlı gruplar bu tür bir saldırıyı düzenleyebilirler. Ancak İran'ın doğrudan değil dolaylı vereceği bu cevabın, İran kamuoyu nezdinde İsrail'in doğrudan saldırısına yeterli bir cevap olup olmayacağı tartışılabilir.
Bir diğer ihtimal ise İran'ın doğrudan kendi askeri unsurlarıyla bir cevap vermesidir. Ayetullah Hamaney'in, "cesur adamlarımız eliyle İsrail'i cezalandıracağız" şeklinde konuşması, bu ihtimale ağırlık kazandırsa da İran'ın ABD ile doğrudan bir çatışmadan kaçınmak adına kendi askeri gücüyle bir karşılık verse dahi bunun ABD'ye önceden haber vererek ölçülü bir biçimde olacağı düşünülebilir. ABD yönetiminin İsrail yönetimiyle son günlerde yaşadığı gerilim de böyle ölçülü bir saldırıya göz yumma ihtimalini artırıyor. Ancak İsrail'in daha sonraki süreçte gerilimi daha da artıracak adımlar atma ve İran'ı daha sert tutum almaya zorlayacağı da ihtimal dahilinde. Bölgeyi topyekûn bir savaşa sürükleme potansiyelini içeren bu çatışma girdabının ancak ABD'nin İsrail'i dizginlemesiyle önlenebileceği kanaatindeyim.
[Sabah, 6 Nisan 2024]
Etiketler »
İlgili Yazılar