SETA > Yorum |

Dış Politikanın ABD Seçimlerine Dönüşü

ABD’de seçimler yaklaştıkça adaylar iç politikadan dış politikaya kaymaya başladı. Son dönemde yaşanan olaylar siyasi gündemi güvenlik ve dış politikaya yöneltti.

Tüm gözlemciler ABD'de kasımda yapılacak başkanlık seçimlerinin ekonomi odaklı bir seçim olacağı iddiasında iken son bir hafta içinde meydana gelen olaylar siyasi kampanyalarda dış politika ve güvenlik meselelerini bir anda yeniden ön plana çıkardı. Önce Demokrat Parti Kongresi'nde yaşanan "Kudüs" krizi, sonra da ABD Libya büyükelçisinin ölümü ile sona eren olaylar, adaylar arasında dış politika tartışmalarını da alevlendirdi. Tüm bunların üzerine İsrail Başbakanı Netanyahu ve Knesset'in başkan vekili Danny Dannon'un Obama yönetiminin İran politikası hakkında söyledikleri, dış politika tartışmalarının ABD-İsrail konusuna odaklanmasına sebep oldu.

Oysa son iki haftada partilerin yaptığı kongreler sırasında ulusal güvenlik ve dış politika konuları geçmiş yıllara kıyasla çok da ilgi çekmemiş, ekonomi odaklı konuşmalar salondaki dinleyicileri coşturmuştu. Meselenin kampanyalar için öncelik taşımaması sebebiyle sunulan dış politika programlarında partileri birbirinden ayırıcı bir çizgi bulmak oldukça zor olmuştu. Obama kampanyası için bu konuda konuşma yapan eski başkan adayı Senatör John Kerry ile Romney için konuşma yapan eski dışişleri bakanı Condolezza Rice'ın konuşmalarında verdikleri mesajlardaki örtüşme birçok gözlemci için alışılmadık bir durumdu. Rice şimdiye kadar Romney'nin neocon dış politika danışmanlarıyla oluşturmaya çalıştığı çizginin biraz daha dışında daha ılımlı bir konuşma yaparken, John Kerry ise konuşmasının büyük bölümünde Romney'nin şimdiye kadar yaptığı dış politika gaflarını alaya almayı tercih etmişti.

SAVUNMA HARCAMALARI

Kongre sırasında ve sonrasında yaşananlar dikkate alındığında, dış politika konusunda sadece birkaç başlığın iki kampanyayı birbirinden ayırdığı söylenebilir. Bunların ilki, Obama yönetiminin bütçe açığını kapatabilmek için son zamanlarda uygulamaya geçirmeyi planladığı Amerikan askeri harcamalarındaki ciddi kesinti. Hem Condoleezza Rice hem de sonrasında konuşma yapan Romney ve Ryan için bu büyüklükteki bir kesinti belli bölgeleri gittikçe daha da tehlikeli bir hale gelen dünyada Amerika'nın söz geçirme gücünü büyük ölçüde azaltacak ve Amerika'nın rakiplerini cesaretlendirerek farklı bölgelerdeki Amerika'nın müttefiklerini zor durumda bırakacak.

Cumhuriyetçilere göre özellikle Çin Halk Cumhuriyeti'nin savunma bütçesinde görülmemiş artış yaptığı bir dönemde yapılacak kesintiler, dünya barışı ve istikrarı için de oldukça riskli bir durum yaratacak. Reagan döneminde Sovyetler Birliği'ne karşı uygulanan "güç yoluyla barış" stratejisini gündeme getiren Rice ve Romney, konuşmalarında, Amerika'nın hem kendi ekonomisini hem de uluslararası sistemin var olan yapısını koruyabilmek için mutlaka güçlü kalması gerektiğini ve bu gücün en önemli boyutunu oluşturan savunma alanında atılacak bir geri adımın on yılların kazanımlarına son vermek anlamına geleceğinin altını çizdiler. Demokrat Parti kongresi ise bu konuda oldukça dikkatli davrandı. Özellikle Bill Clinton, yaptığı konuşmanın satır aralarında, iktisadi açıdan savunma bütçesinde yapılacak bir artırımın sorumsuzluk olacağının altını çizmekle yetinirken, Kerry ise ulusal güvenliğin Amerika dâhilinde ekonomik istikrar sağlanmadan mümkün olamayacağını söylemekle yetindi.

ORTADOĞU VE İSRAİL

 Kampanyaları birbirinden ayıran ikinci fay hattı ise beklenildiği gibi İsrail meselesi oldu. Hem Romney hem de Rice yaptıkları konuşmalarda, Obama yönetimini, İsrail'i dünyanın en tehlikeli ve istikrarsız bölgelerinden birinde yalnız bırakmakla suçladı. Dostların terk edilmesinin sadece düşmanları rahatlatacağı vurgulanarak Obama'nın İran konusundaki pozisyonu eleştirildi. İsrail meselesi Demokrat Parti Kongresi sırasında parti platformundan Kudüs'ün İsrail'in başkenti olduğu ibaresinin çıkarıldığına dair haberlerin ortaya çıkması üzerine yeniden alevlendi. İsrail ile ilişkiler konusunun sadece Amerika'daki Yahudi asıllı seçmenler arasında değil aynı zamanda Evanjelik Hıristiyanlar için de taşıdığı önem, göz önüne alan Romney kampanyası, özellikle bu kesimi kazanmaya yönelik keskin eleştirilerini kongre sonrasında da devam ettirdi. Her ne kadar Demokrat Parti kongresi sırasında konuşma yapan kimi isimler, Obama yönetiminin İsrail'e sağladığı askeri yardım üzerinde uzunca açıklamalar yapmışlarsa da, özellikle kongre sonrasında yaşananlar farklı bir durumun varlığına işaret ediyor.

Son yıllarda yaşanan en büyük İsrail-ABD krizinin odak noktasını İran meselesi oluşturuyor. Hafta başında Netanyahu'nun Obama yönetimini İran konusunda sürekli bekleyip çözüme yönelik hiçbir adım atmamakla suçlaması sonrasında ABD televizyon kanallarında boy gösteren Knesset'in Başkan Vekili de Obama'nın İran politikasının tamamen başarısız olduğunu söyledi. Romney'nin şimdiye kadar Obama'ya İran konusunda yaptığı eleştirilerin İsrail başbakanı tarafından seçimlere elli gün kala dile getirilmesi başkanlık tartışmalarında bu konunun sıklıkla gündeme geleceğinin en büyük işareti.Tüm bunlar yaşanırken bir de kulislere Obama'nın BM Genel Kurulu toplantısı için New York'a gelecek Netanyahu'nun randevu talebini reddettiği bilgisi bizzat Netanyahu ekibi tarafından sızdırıldı. Her ne kadar Beyaz Saray yaptığı açıklama da böyle bir resmi randevu talebinin kendilerine ulaşmadığını dolayısı ile ulaşmamış bir talebin reddedilemeyeceğini söylese de birçok gözlemci durumun Obama'nın Netanyahu'ya mesafeli duruşunun bir sonucu olduğunda hemfikir. Özellikle Demokrat Parti'ye yakın analistler yaşananları Netanyahu ve İsrail hükümetinin Amerikan başkanlık seçimlerine ve Amerikan iç siyasetine müdahalesi olarak yorumladıkları için Netanyahu'yu şiddetle eleştiriyor.

Son olarak kongrelerde adayların Ortadoğu'nun şu anki en ciddi ve acil problemi olan Suriye meselesine hiç değinmemesi oldukça dikkat çekiciydi. Condoleezza Rice'ın Suriye'deki rejim hakkında söylediği tek cümle ve Senatör McCain konuşmasındaki bir kaç cümle dışında bu mesele üzerinde kongrelerde hiç konuşulmadı. Demokratların bu konuya değinmemesi bir dereceye kadar anlaşılabilir ancak Suriye konusunda daha önce oldukça sert çıkışlar yapmış olan Romney ve kampanyasının Suriye'de yaşananları görmezden gelmesi, Amerika'nın Suriye'ye karşı toptan kayıtsızlığının bir işareti olarak değerlendirilebilir.

Sabah Perspektif (15.09.2012)