Son dönemde, 2023 seçimlerine yönelik Batılı yayın organlarında yorumlar yoğunlaşmaya başladı.
Muhalefetin “demokratik cephe”de buluşmasının öneminden bahsediliyor. AK Parti ve Erdoğan karşıtı çevrelerin ancak bu cepheye yatırım yaparak sonuç alabileceği, şimdiden söyleniyor.
İşte en son Rand Cooperation raporunda bu konuya da yer verilmiş. Türkiye’de iktidarın el değiştirmesinin, tüm AK Parti karşıtı siyasi yapıların “demokratik muhalefet adı altında örgütlenmesi ile mümkün olacağı” yazılıyor raporda... Muhalefetin “cephe” oluşturması için “ABD’nin inisiyatif almasından” falan da bahsediliyor.
Benzer yorumlar, temenniler, yol haritaları önümüzdeki dönemde arka arkaya yayınlanmaya başlanacak. İçerideki muhalefete akıl hocalığı yapmaya gönüllü çevreler çok. Muhalefet de zaten buna teşne.
Yeri gelmişken bir parantez açarak bu “demokratik cephe” meselesinin içeride tartışılma biçimine değinerek konuyu bağlayayım.
Yakın bir dönemde Kemal Kılıçdaroğlu, kendilerini sol ya da liberal sol olarak tanımlayanların toplandığı bir internet sitesinin yazarlarını ziyaret etti. Onlarla uzun bir görüşme gerçekleştirdi.
O görüşmenin ardından, toplantıya katılan yazarların bazıları, konuşulanların ayrıntılarını ve içeriğini “Kılıçdaroğlu’nun demokratik cephe yaklaşımı” başlığı ile açıkladılar.
Bu yaklaşıma göre, yeni dönemde, “sağ ve solun anlamını kaybettiğinden” bahisle AK Parti ve Cumhur İttifakı karşıtı muhalefetin bir “cephe” etrafında birleşmesi için “ince işçilik” yapılması gerekliymiş…
Bu konuda, “duyarlı” kesimlerin “inisiyatif alarak” bu cephede birleşmesi önemliymiş…
“İnce işçilik”le 24 Haziran ve 31 Mart seçimlerinde HDP ittifaka dâhil edilerek sonuç alınmıştı.
“Demokratik cepheciler”, 2023’e kadar “ince işçilik”le İYİ Parti ve HDP’nin birlikteliğinin sürdürülmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorlar. Bir yol kazasına bu ittifakın kurban edilmemesi için herkese görev düştüğünü zaten sürekli tekrarlıyorlar.
AK Parti’den ayrılanların kurduğu ve kuracağı partilerin de bu “cephe”ye katılacağından eminler. Erdoğan’ı iktidardan düşürmek için “hedef birlikteliği”nin bir araya gelmek için yeterli olduğu kanaatindeler. Onlara göre, zaten bu çevrelerinden de açıklamalarından bu birlikteliğin gerçekleşeceği anlaşıyormuş.
İçerideki bu yol haritasını satın almaya meyilli olan uluslararası çevrelerin varlığı biliniyor.
Son 15 yıllık dönemde uluslararası çevreler içerideki iş birlikçileri ile birçok müdahale yöntemi denendi. İktidarı demokratik olmayan yöntemlerle değiştirmek devirmek için alternatiflerin neredeyse çoğu kullanıldı.
Gezi Parkı şiddet eylemi ile farklı kimlik grupları arasında çatışma çıkarılmaya çalışıldı.
AK Parti’nin “İslamcı bir ajandaya” sahip olduğu tezi üzerinden Türkiye diplomatik olarak izole edilmeye çalışıldı.
17-25 Aralık yargı ve emniyet darbe girişimi üzerinden devletin tüm kurumları çökertilmeye çalışıldı.
Ekonomik saldırılarla, devlet ve hükümet diz çökertilmeye çalışıldı.
Hendek ve barikat terörü ile ülkenin bölünmesi için tüm yollar denendi. Büyük şehirlerinde bomba patlatılarak toplumsal kargaşanın ve iç çatışmanın provaları yapıldı.
15 Temmuz’da ülkenin lideri öldürülmeye ve ülke işgal edilmeye çalışıldı.
Yani neredeyse saldırı yollarının çoğu denendi. Erdoğan ve AK Parti karşıtlığının limitleri sonuna kadar zorlandı.
Türkiye bu anlamda çok zor badireler atlattı. Ancak tüm bu saldırılarla mücadele ederken, badireleri atlatırken “direnç” noktasında önemli mesafeler alındı. Mücadele yöntemleri geliştirdi.
Devletin kurumları yeniden yapılandırıldı. Ekonomik saldırıları bertaraf edebilecek mekanizmalar oluşturdu. Siyaset kurumu ve toplum birçok kez sınamalardan geçti. Öğrendi. Öz güven kazandı. Bilinçlendi.
Dolayısıyla, son dönemde gündeme gelen “darbe söylentilerine”, dışarıdan devreye sokulacak “farklı inisiyatiflere” ve “yeni müdahalelere” karşı bir hususun özellikle vurgulanması gerekir: Devlet, siyaset ve toplum eskisinden çok daha dirençli bir yapıya kavuşmuş durumda…
Bu anlamda, denemek isteyenler öncekilerden çok daha kötü bir hüsranla karışılacaklardır.
[Türkiye, 18 Şubat 2020].