Muhalefet, çatı aday arayışını sonlandırarak Ekmeleddin İhsanoğlu isminde uzlaştı. Şimdiki soru, İhsanoğlu’nun çatı adayı projesine yüklenen misyonu taşıyıp taşıyamayacağı.
Çatı adayına yüklenen misyon, AK Parti adayının ilk turda seçilmesini engellemek, mümkünse de, ikinci turda seçilmeyi başarmaktı.
Bu hedefi gerçekleştirebilmek için İhsanoğlu’nun, hem muhalefet tabanını sandığa gitmek ve kendi lehine oy vermek için mobilize etmeyi, hem de AK Parti tabanından belli oranda destek almayı başarması gerekir.
Bu yazıda, İhsanoğlu’nun muhalefet tabanına bakan yönünü değerlendirelim.
İhsanoğlu’nun muhalefet tabanını mobilize etme performansını iki eksen üzerinden değerlendirmek mümkün.
İlk eksen, ölçülebilir başarı kriteridir.
Öncelikle, kim olduğundan bağımsız olarak çatı adayı olarak ilan edilen her ismin, muhalefet seçmeninin büyük çoğunluğunun desteğini alma potansiyeline sahip olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekir. Dolayısıyla, İhsanoğlu’nun uygunluğunu muhtemel alternatif adayları da göz önünde bulundurarak değerlendirmekte yarar var.
Çatı adayı olarak dolaşıma giren isimlerin çoğu merkezde veya merkez sağda konumlandırılabilecek kişilerdi. İhsanoğlu ise, MHP tabanının da CHP tabanının da doğal bir özdeşlik kuramayacağı, yabancı bir mahallenin mensubu. İhsanoğlu’nu tarif ederken, içinde İslam kelimesinin geçmediği bir cümle kurmak neredeyse imkânsız.
Bu nedenle, seçmeni mobilize etme konusunda merkez sağ kökenli bir adaydan daha az şansa sahip olduğu söylenebilir. İsmi açıklanır açıklanmaz, CHP’nin tabanında ve yönetim birimlerinde başlayan itirazlar da bunu gösteriyor.
İhsanoğlu’nun muhalefet tabanını mobilize etme performansını değerlendirebileceğimiz ikinci eksen normatif düzlem olabilir. Normatif düzlem, bir siyasi partinin siyasi hamle geliştirme rasyonalitesiyle ilişkilendirilebileceği gibi, seçmenin partisinin politikalarından tatmin olma düzeyiyle de ilişkilendirilebilir.
Bir siyasi partinin varlık nedeni, tabanının siyasi taleplerini temsil etmek, kaygılarını gidermektir. Hal bu iken, son yıllarda, muhalefet, tabanına tamamen ters gelecek aday tercihleriyle, sayısal başarı kazanmayı veya AK Parti’nin kaybetmesini önceleyen bir siyaset tarzını tercih ederek seçmeninin talep ve kaygılarını gözeten bir siyaset üretmekten uzaklaşıyor. Örneğin, CHP 30 Mart seçimlerinde Hatay ve Ankara adaylarını belirlerken tabanın eğilimlerinden öte skor elde etme güdüsüyle hareket etti.
Çatı adayı da aynı stratejinin ürünü. İhsanoğlu, muhalefetin siyasi yelpazedeki konumuna denk düşen bir aday olduğu için değil, AK Parti’nin siyasi yelpazedeki konumuna denk düştüğü için muhalefetin çatı adayı olarak ilan edildi. İhsanoğlu, çatı aday olarak değil, tampon aday olarak belirlendi.
Aynı rasyonaliteyle hareket edildiğinde, BDP’nin batıdan oy alabilmek için Türk milliyetçisi aday arayışına, MHP’nin doğudan oy almak için Kürt milliyetçisi aday arayışına girmemesi için bir neden yok. Bu durum MHP ve BDP için ne kadar absürt bir siyasi hamle olacaksa, CHP’nin son yıllarda siyasi skora endekslediği siyaset tarzı da aynı ölçüde absürt bir sonuç üretiyor.
Bu strateji, siyasetin ana eksenini oluşturan normatif arayışları anlamsızlaştırarak, siyaseti kaybetme-kazanma oyununa dönüştürüyor.
Değerlerden boşaltılarak skora endekslenen siyaset, her şeyden önce, büyük bir siyasi boşluk oluşturarak seçmende temsil edilmeme duygusunu tetikliyor. Siyasi partiler, tabanın talep ve kaygılarını önceleyen bir siyaset üretmedikleri ölçüde, büyük bir siyasi boşluğa ve gerilime davetiye çıkarıyor.
İhsanoğlu da aynı duyguya yol açacak ve CHP seçmenini büyük bir siyasi boşluk ve tatminsizlikle yüz yüze bırakacak gibi görünüyor.
[Akşam, 19 Haziran 2014]