Pazartesi akşamı son dakika haberi olarak geçtiğinden beri Rus Büyükelçisi Andrey Karlov’un katilinin kimliği üzerinden tartışmalar devam ediyor. Fail belli; Mert Altıntaş isminde bir Çevik Kuvvet polisi. Failin mensubiyeti ise bence gereksiz bir şekilde tartışma konusu yapılıyor. Zira mevcut bilgiler Nusra’yı değil, FETÖ’yü işaret ediyor.
Katil, büyükelçiye ateş ettikten sonra ezberlenmiş ve ağzına yakışmayan bir Arapçayla “Biz Hz. Muhammed’e cihat edeceğimize dair biat etmiş kişileriz” mealinde İslam tarihinden referansları olan bir cümle sarf ediyor. Yani “Nusra’nın neşidi” iddiaları ezberden ibaret. Kısa bir Youtube aramasında bile El-Kaide’yle alakası olmayanlarında bu sözlerle başlayan neşidler okuduğunu görürsünüz. Kaldı ki söyledikleri, El-Kaide’nin Bin Ladin için yazdığı neşidden de farklı. Ortaya karışık bir şeyler yapmış. Katilin azmettiricisi “Allahu Ekber” demeyi bile çalıştırmış. Hemen hemen her Türk’ün ağzından “ekber” olarak çıkacak kelime, Suriye’deki çatışma görüntülerinden fırlamışçasına “akbar” olarak ezberletilmiş.
Suikast anını aklımızda tutalım ve olayın öncesini ve sonrasını hatırlayalım. Şu günlerde başarısız darbe girişiminden tutuklu bulunan üniformalı bir FETÖ’cü, Twitter’da aslında FETÖ’nün tırmandıracağı şiddet dalgasından bahsederken polisin kendi içinden eylemlere Nusracıların da destek vereceğini söylüyordu. Yani polisin içerisinde Nusra yapılanması olduğuna dair absürd ötesi bir iddia ortaya atmıştı ki darbe girişimiyle birlikte bu absürdlüğe neden sarıldığı ortaya çıktı. Darbe girişimine dayanak yapmaya çalıştıkları şiddeti, PKK, DEAŞ, Nusra gibi örgütlerin postunda yapıyorlardı veya yapacaklardı. Sadece bu ifadeden bile Türkiye’de DEAŞ veya PKK adına yapılmış saldırıların en azından bir kısmının FETÖ tarafından yapıldığı sonucuna varabiliriz.
Suikasta dönelim. Ezberlenmiş Arapça bir cümle üzerinden suikastçının Nusracı ilan edilmesi de gecikmedi. Ardından FETÖ-İran ortak yapımı, Şam’ın Fethi Cephesi’nin aynı zamanda Fetih Ordusu’nun saldırıyı üstlendiğine dair “photoshop” ürünü bir belge ortaya atıldı. Belgenin sahte olduğunun anlaşılması ise kısa sürdü. Nusra algısı oluşturmaya çalışıyorlardı; bir denediler.
Atlayan sazanlar oldu. Çok uzmanca bir edayla “Nusra, IŞİD’in sakalsız halidir” tarzında cehalette sınır tanımaz cümleler kuranlar bile çıktı. Bu kadar sansasyonel bir eylemi, Şam’ın Fethi Cephesi’nin sözcüsü Hüsam El-Şafii gibi isimlerin reddetmesi bile bizdeki ezbercilerin ezberlerini bozamadı. Zira amaçları MİT TIR’larına benzer bir algı çalışmasını suikast üzerinden yürütmekti. Nusra ezberine Ruslardan, FETÖ’cülerden, şebbihalardan, müzmin muhalefetten sarılanlar oldu. Hepsi kendi gündemini gerçekleştirmek uğruna aklı ve somut bilgiyi katletme yolunu seçtiler.
Nusra yapmadı; eldeki veriler bunu gösteriyor. Kaldı ki Nusra yapsaydı da bunu açıkça söylemek Türkiye’ye ne bir şey kaybettirirdi ne de kazandırırdı. Mesele, manipülasyona gelmeyip Nusra kılıfında kimin korunmak istendiğini ve suikasttan kimin ve nasıl nemalanmaya çalıştığını görebilmekte. Kısa sürede etrafa dökülenlerden hareketle, soruşturma derinleştikçe FETÖ-suikast ilişkisine dair çokça bilgiye ulaşılacağa benziyor. Bu bilgilerin sistematik ve bilgi kirliliğini önleyecek şekilde kamuoyuyla paylaşılmasında fayda var. Yoksa kıymetleri kendilerinden menkul “Nusra uzmanlarımız” yüksekten atmaya devam edecekler.
[Akşam, 23 Aralık 2016].