7 Ekim sonrasında İsrail’in Gazze’ye saldırılarının bölgesel bir savaşı tetikleme ihtimalinden bahsediyoruz. Son haftalarda yaşanan gelişmeler aslında bölgesel bir savaşın zaten içinde olduğumuza işaret ediyor. Ancak bu tür çatışmaların yoğunluğunun artıp azalması ve taraflarının her zaman net olarak belli olmaması bölgesel savaşın adını koymamızı zorlaştırıyor. Artık ülkeler arasındaki savaşların karmaşık bir şekilde gerçekleşmesi, farklı mecralarda cereyan etmesi ve tarafların farklı kapasitelerini harekete geçirmesi ‘klasik’ topyekûn savaşların daha ender hale gelmesi sonucunu doğurdu. Daha az maliyetli, düşük riskli ve inkâr edilebilir olması itibariyle birçok ülkenin vekalet savaşlarını tercih ettiğini görüyoruz. Bu tür vekalet savaşları, ülkelerin doğrudan birbirlerine savaş ilan etmeden yoğunluk derecesi gerektikçe artırılabilen bölgesel bir savaşın tarafı olmalarına olanak veriyor.
7 Ekim sonrasında İsrail’in Gazze’ye saldırılarının bölgesel bir savaşı tetikleme ihtimalinden bahsediyoruz. Son haftalarda yaşanan gelişmeler aslında bölgesel bir savaşın zaten içinde olduğumuza işaret ediyor. Ancak bu tür çatışmaların yoğunluğunun artıp azalması ve taraflarının her zaman net olarak belli olmaması bölgesel savaşın adını koymamızı zorlaştırıyor. Artık ülkeler arasındaki savaşların karmaşık bir şekilde gerçekleşmesi, farklı mecralarda cereyan etmesi ve tarafların farklı kapasitelerini harekete geçirmesi ‘klasik’ topyekûn savaşların daha ender hale gelmesi sonucunu doğurdu. Daha az maliyetli, düşük riskli ve inkâr edilebilir olması itibariyle birçok ülkenin vekalet savaşlarını tercih ettiğini görüyoruz. Bu tür vekalet savaşları, ülkelerin doğrudan birbirlerine savaş ilan etmeden yoğunluk derecesi gerektikçe artırılabilen bölgesel bir savaşın tarafı olmalarına olanak veriyor.
Amerika’nın Irak’ın işgalinde Birleşmiş Milletler’den müdahale kararı çıkarmadan eski BM kararlarının yeterli olduğunu iddia etmesiyle uluslararası sistemde yeni bir dönem başlamıştı. ABD’nin uluslararası düzenin kurallarını açıkça ihlal etmeyi göze alması, sistemin meşruiyetiyle ilgili soru işaretlerini güçlendirmekle kalmadı. Aynı zamanda herhangi bir ülkenin diğerine askeri müdahale etmesinin hukukla değil ne kadar güçlü olduğuyla alakalı olduğunu ayan beyan ilan etmiş oldu. ABD’nin kendi kurduğu düzenin kurallarına uymayı reddedip ‘tek taraflı hareket etme özgürlüğünde’ ısrar etmesinin yarattığı etkinin sonuçlarını Ukrayna’da ve Gazze’de görüyoruz. Gerek Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi gerek İsrail’in Gazze’deki etnik temizlik çabası güçlü olanın uluslararası hukuku hiçe sayabilmesinin sonraki örnekleri olarak önümüzde duruyor.
NETANYAHU’NUN SAVAŞI GENİŞLETME ARAYIŞI
İsrail’in Gazze operasyonlarını yavaşlatma sinyalleri vermesine karşın bunun yeni bir hazırlık olduğu yönündeki sinyaller güçlü. Biden bir yandan ateşkes çağrısı yapmamakta direnirken bir yandan da seçim kaygısıyla Gazze’deki insani dramın ve savaş suçlarının gündemden düşmesini istiyor. Bunun için çabalayan Blinken’ın lobisi henüz işe yaramış görünmüyor ancak İsrail kayıplarını azaltmak ve rezerv güçlerinin mobilizasyonunun ekonomiye maliyetini düşürmek için operasyonları daraltmaya başlama eğiliminde. Ancak bu değişikliğin bir sonraki hedef olan Hizbullah’a odaklanmak için bir toparlanma çabası olma ihtimali de yüksek. Netanyahu’nun Hizbullah ve İran’la savaş ederek iktidarda kalma çabası, seçim senesine giren Biden için huzur kaçıran bir durum yaratıyor.
Biden’ın verdiği açık çeke rağmen Netanyahu’nun kontrolsüz gidişinden rahatsız olduğu Amerikan basınına yansımaya başladı. Blinken’ın İsrail ziyaretinde aşırı sağ liderlerle ve muhalefetle de görüşmesini Netanyahu’ya alternatif arayışının hazırlığı olarak yorumlayanlar dahi var. İsrail’e bölgeden yönelecek herhangi bir tehlikeye karşı koruyacağını göstermek isteyen ABD’nin Husileri vurmasının bir nedeni de Tel Aviv’e bölgesel tehditlere karşı güvence vermek. Hizbullah’ı tehdit eden, Suriye ve Irak’ta Şii milisleri vuran İsrail’e karşı İran’ın Kuzey Irak ve İdlib’deki saldırıları bölgesel savaş ihtimalinin artık bir gerçekliğe dönüştüğünü gösteriyor. Gazze’de Hamas’ı bitirme ihtimali olmadığının farkında olan Netanyahu’nun çatışmayı bölgeselleştirerek iktidarını koruma çabasında şimdilik muradına erdiğini söylemek mümkün.
ABD SAVAŞIN AKTÖRÜ HALİNE GELİYOR
Biden’ın başkanlık seçimi senesinde kontrol edemediği bir bölgesel savaş istemediği kesin. Buna karşın Netanyahu’ya kayıtsız destek vermekle bugün devam eden bölgesel savaş ihtimalini kendi eliyle güçlendirdiğini de biliyoruz. Netanyahu’ya baskı yapmayı reddeden ve hala ricalarla Gazze’deki insani dramın etkisini azaltmaya çalışan Biden yönetimi, ateşkes çağrısı yapmama ısrarıyla ve Husileri vurarak bölgesel savaşı körüklemeye devam ediyor. Bunun sonucu olarak Husilerin uluslararası ticarete yüklediği ekstra maliyet, Amerika’da enflasyonu düşürme çabalarına darbe vurarak Biden’ın yeniden seçilmesine dahi mal olabilir. Yeni bir İsrail-Hizbullah savaşının başlamasıyla bölgesel savaşın yoğunluğunun artması durumunda da Washington’un İsrail’e destekten başka pek bir opsiyonu olmayacak. Halihazırda devam eden bölgesel savaşın yoğunluğu artsa da azalsa da ABD’nin seçim yılında bu savaşın ana aktörlerinden bir haline geldiğini söyleyebiliriz.
Biden’ın ideolojik saplantıya dönüşen İsrail’e kayıtsız şartsız destek politikasının ABD’yi bölgesel savaşın parçası haline getirmesi, Ortadoğu’dan çıkıp Asya-Pasifik’e odaklanma politikasından vazgeçmek anlamına geliyor. Bu açmazdan çıkması için bir an önce ateşkes çağrısı yapması, Netanyahu hükümetinin dağılması pahasına baskı yapması ve iki devletli çözümü gerçekten getirecek nihai bir adım atması gerekiyor. Bu adımlar bölgesel savaşın şiddetini düşürecek ancak bitirmeyecektir. Biden’ın bu yönde bir adım atmaya ne niyeti ne de siyasi cesareti var görünüyor. Radikal bir politika değişikliği yapmaması hem Ortadoğu’da yeni bir savaşın parçası haline gelmesi hem de Başkanlığı kaybetmesi riskiyle karşı karşıya kalması anlamına geliyor. İktidarı Trump’a devretme kâbusunun Biden’ı Filistin politikasında değişikliğe zorlamaya yetecek kadar korkutucu olup olmadığını önümüzdeki dönemde göreceğiz.
[Yeni Şafak, 19 Ocak 2024]