Son yazımı PKK’nın Türkiye’de tosladığı gerçeklik duvarına en yakın zamanda Suriye’de de toslaması temennisiyle bitirmiştim. Bitirdiğim yerden devam edeyim. Zira o günden bugüne kadar o duvarın muhteviyatına dair iki tane önemli gelişme oldu.
Başbakan Davutoğlu, Demirtaş’ın ‘toplu cuma namazı kılma eylemi’ için çağrı yaptığı gün zaten şartlarından birisi cemaatle kılmak olan Cuma namazını kılmak için Silopi’ye gitti. Ders saatiyle çakışan cuma namazına gitmek istediğimizde dinden diyanetten bihaber bazı hocalarımızın ‘kazasını kılarsınız’ demesi geldi aklıma, Demirtaş’ın toplu cuma namazı çağrısını duyunca. Demirtaş’ın basına yansıyan resimlerine bakınca da o meşhur ‘kameranın kendini çektiğini görünce ağlama taklidi yapan amca’ karesi belirdi gözümün önünde. Namaza nasıl niyet ettiği ve namazının makbuliyeti Demirtaş ile cuma namazını farz kılan Allah’ın arasında. Benim daha çok ilgilendiğim yönü ise HDP’yi Meclis’e taşıyan Kemalist teyzeleri bile kızdıran, bir eylem metodu olarak cuma namazını seçmesi de değil. Beni daha çok ilgilendiren artık Demirtaş’ın Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşları pek ilgilendirmemesi.
Olmuyor artık… Cuma, teheccüd, Nutuk okumaları, yanık türküler, Nişantaşı kafeleri vs. artık eskisi gibi Demirtaş’a prim yaptırmıyor. Hele konu barış olunca, bölge insanından devlete kızgın olanı bile ilk önce PKK’ya ve PKK terörünü meşrulaştırmaya çalışmaktan başka bir proje ortaya koyamayan Demirtaş’a kızıyor. Eskisi gibi korkutma taktikleri de verim vermiyor. Vatandaşı ancak zorla hendeklerin arkasında canlı kalkan veya bir dezenformasyon malzemesi olarak kullanıyorlar ki kurtulan vatandaşlar da ‘yeter, bizi savaşınıza meze yapmayın’ diye PKK’ya haykırıyor.
Dönelim Silopi’ye. Başbakan’ın gelenek haline getirdiği cuma ziyaretlerinde bu hafta Silopi’yi seçmesi, cami cemaatiyle musafahalaşması çok anlamlı. Diyarbakır Ulu Cami’nin cemaatinin ‘PKK’ya fırsat vermeyin’ çağrısının bir benzerini Silopi’de işitiyor Başbakan. PKK’nın tüm zorlamalarına rağmen Başbakan’a iç döken cami cemaati, PKK’ya ‘artık yeter’ diyerek PKK/HDP çizgisinin tosladıkları gerçeklik duvarını örüyorlar.
Bir diğer önemli gelişme de ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Kirby’nin ısrarla sorulan soru üzerine Suriye’de Kürtler için bir özerk veya yarı özerk bölgeye karşı olduklarını açıklamasıydı. Belki bu basın toplantısının başlığı ‘suya düşen hayaller’ olmalıydı. Hevaller ve hayalleri arasındaki uçurum büyüdükçe, PKK/YPG çizgisinin tosladığı başka bir gerçeklik duvarı da örülmeye devam ediyor.
Atalarımız boşuna ‘bir çiçekle bahar gelmez’ dememişler. Ortadoğu tarihinde bu durumun onlarca örneğine rastlayabilirsiniz. Harici güçlerin merhametinde ve himayesinde kendini gerçekleştirdiğini düşünen tüm aktörler yanılmış, boşa düşmüş ve acı gerçekliklerle karşılaşmışlardır. İngilizlerden medet uman Şerif Hüseyin bir ‘loser’ olarak hayatını kaybetmiş, o günkü hülyaları tarih kitaplarına malzeme olmak dışında bir işe yaramamıştı. Bölgede ancak kendi göbek bağını kesen aktörler tüm sıkıntılara rağmen ayakta kalmayı ve müstakil bir gündem üretmeyi kısmen de olsa başardılar.
Peki ABD bu pozisyonunu değiştirebilir mi? Değiştirebilir. Fakat ABD’nin pozisyonunu değiştirmesi Suriye’de PKK bölgesini özerk değil, bağımlı bir uydu yapıya dönüştürür ki her hâlükârda kaybedecek yine başkalarının stratejilerinin parçası olarak kantonculuk oynayan PKK’dır.
ABD’nin bu açıklamalarını protesto etmek amacıyla PKK’lılar Suriye’de de toplu cuma namazı kılacaklar mı göreceğiz.
[Akşam, 7 Mart 2016].