15 Temmuz darbe girişimi sonrası Türkiye kamuoyu olarak henüz olayın şokunu atlatamamıştık ki başımıza bir de darbe girişiminin akamete uğramasının âdeta yasını tutan Avrupalılara laf yetiştirme derdi açıldı. Anlamsız bir biçimde darbeyi bastırmış ve demokrasisine sahip çıkmış olan Türkiye halkının reaksiyonunu demokrasi karşıtı bir tavır olarak lanse etme yarışına giren Avupalı siyasetçiler ve bu siyasetçilerin mobilize ettiği medya sanki Türkiye’de hiç darbe girişimi yaşanmamışcasına bir tutum takınmaya başladı. Batı basını hemen her gün “Türk demokrasisinin sonu” mealinde söylemler ile demokratik olgunluğunu darbeye karşı durarak ortaya koymuş olan Türk insanının mücadelesine gölge düşürme gayreti içine girdi. Şüphesiz bu aymazca yaklaşımı doğuran en önemli sebep, darbe girişiminin başarısızlığa uğraması sonrası Avrupa kamuoyunda oluşan derin hayal kırıklığı idi. Bununla birlikte söz konusu tavrın diğer önemli bir besleyicisi de FETÖ’nün gücüne olan inançtı. Öyle ki “bu iş burada bitmedi” diyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çoktu. Bir artçı darbe, bir suikast, antidemokratik herhangi bir müdahale olasılığı Batı basınında da zaman zaman üstü örtülü zaman zaman alenen dile getirildi. FETÖ güçlü bir örgüttü ve bu hesabı burada bırakmayacaktı.
Ancak bu tutum şimdilerde değişmeye başladı. Batı siyasetinde ve basınında son günlerde darbe eleştirilerinin arttığı ve AB içinde de Türkiye’ye yeterince destek verilmediği yönünde kritiklerin ortaya konduğu pek çoklarımızın dikkatinden kaçmıyor. Özellikle Biden’in Ankara ziyareti sonrası ortaya konan dil Batı siyasetinde de bir dönüşümün habercisi niteliğinde. Merkel ZDF televizyonunda katıldığı bir söyleşide Alman ordusunun Bundestag’ı bombalaması hâlinde neler olabileceğinin bir düşünülmesini önererek darbe sonrasında Alman kamuoyunu ilk defa Türkiye’ye yönelik empatiye davet etti. Birkaç gün öncesine kadar gözümüzün içine baka baka ve alay edercesine “demokrasi düşmanı Türk’ten” bahseden Alman medyasında Türkiye yavaş yavaş darbe atlatmış bir ülke olarak anılmaya başladı.
Elbette Avrupa siyasetinin ve basınının bir aydınlanma yaşadığını ve bir yerlerden ilham aldığını iddia edecek değiliz. Aksine, gözle görülen en önemli şey Batı’nın artık darbe tehlikesinin atlatıldığına dair bir kanaat edindiği. Sürekli bölünmüş bir Türkiye toplumu tablosu çizen ve tüm senaryolarını bu tabloya göre kurgulayan Batı, darbeye sahip çıkacak seküler, Kemalist bir kitle olacağını ummuş ve hiç değilse artçı darbeleri sahiplenebileceğini kurgulamıştı. Bununla birlikte görüldü ki Ak Parti muhalifi kitle de bu darbeye karşı açıkça tavır alıyor ve vatanımıza sahip çıkıyor. İşte Batı’nın geç de olsa algıladığı ve kendilerini darbe karşıtı söylemlere iten gerçek tam olarak budur. Türkiye, darbe yapılabilecek ve darbelerle dizayn edilebilecek bir ülke kimliğinden tam olarak sıyrılmıştır. Artık Türkiye, beylik analizlerle ve ezbere dayalı yöntemlerle siyaset mühendisliği yapılabilecek bir ülke değildir. Aksine bu analizleri yapanlar şu günlerde bizim analiz tahtamıza oturmuş durumda. Hâlâ ihtilalden medet umarak Türkiye’yi eski Türkiye zanneden üst akıl abileri, eski paradigmanın adamları olduklarını ve bu ülkeyi aslında hiç tanımadıklarını ortaya koydular. Yıllardır gözümüzde büyüttüğümüz ve her şeyi herkesten iyi bilir ve hesap eder zannettiğimiz bu adamların aslında ne kadar ahmak oldukları, intibak konusunda ne kadar kabiliyetsiz oldukları ve ezberleri bozulunca ne yapacaklarını şaşırdıkları bu darbeyle ortaya çıkmış oldu. Belki inanmayacaklar ve on sene sonra tekrar deneyecekler ama biz kendilerine bir gerçeği buradan hatırlatalım: Türkiye’de darbeler tarih oldu ve siz bu maçı kaybettiniz. Evet beyler, darbe gerçekten başarısız oldu!
[Türkiye, 1 Eylül 2016].