Alman Şansölyesi'nin, 5 bini çocuk olmak üzere 13 bin Filistinliyi öldüren, 10 binlercesini yaralayan, milyondan fazlasını yerinden eden; hastaneleri vuran, elektriğini kesen, gıda ve su girişine engel olarak insanları açlığa mahkum eden İsrail’i savunan sözleri yadırganmadı. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Holokost geçmişiniz sizi bugün İsrail’in suçlarına ortak etmesin." anlamındaki sözleri tuhaf karşılandı. Halbuki dünyanın her yerinde sokaklara çıkıp İsrail’in katliamlarını protesto eden, ateşkes talep eden ve çocuklar başta olmak üzere sivillerin öldürülmesine isyan eden milyonlarca insanın oluşturduğu dünya kamuoyu neyin yanlış neyin doğru olduğunu söylüyor.
Devamı
Bu ziyaretin planlanmasındaki olumlu zeminde Erdoğan'ın "AB ile yeni sayfa açma" çağrısı ve tekrar genişleme dönemine giren AB'nin Türkiye ile ilişkilerin geleceğine ilişkin "ileriye dönük ve stratejik" rapor hazırlama sürecini başlatması vardı...
Devamı
Seçimin son haftasında Batı medyası beklendiği üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan karşıtı kampanyasına hız veriyor
Neredeyse bütün Batılı yayın kuruluşları ise Erdoğan'ın karşısında pozisyon alıyor.
Alman Dışişleri Bakanı Baerbock’un Türkiye ziyaretinin sebebi ve anlamı nedir? Ziyaret öncesi yapılan açıklamalarda hangi hususlar öne çıkmıştır? Ziyarette ele alınan ve öne çıkan hususlar nelerdir? Alman kamuoyunda ziyaret nasıl yankılanmıştır? Türkiye-Almanya ilişkilerini yakın gelecekte neler beklemektedir?
Türkiye'nin dış politika hamleleri uluslararası medya tartışmalarının gündeminden düşmüyor.
Devamı
Davos’la başlayan ve sonrasında Türkiye’nin küresel ve bölgesel aktörlerle karşı karşıya kaldığı hemen her kritik süreç 'otoriterleşme' ve 'eksen kayması' gibi tartışmalarla senkronize biçimde ilerleye geldi.
Devamı
Yanlış bir şekilde GKRY’ni AB üyesi yaparken Doğu Akdeniz sorunlarının bir parçası hâline gelen AB’nin şimdi de Libya konusunda aynı yanlışı sürdürmeye yönelik bir davranış içerisinde olduğu görülüyor.
Bu analizde Almanya’nın koronavirüs salgını sürecinde dezenformasyon kampanyalarıyla mücadelesi ve Alman medya kuruluşlarının aynı konuda Türkiye’ye karşı yürüttüğü dezenformasyon kampanyası incelenmektedir.
Türkiye'ye dair hem yurt dışında hem de yurt içinde algı uzun süredir Türkiye'nin "hakikati"nin önüne geçmiş durumda. Siyasetin ağırlığını her yerde hissettirdiği bir çağda "Siyasi güç karşısında hakikatin şansı pek azdır" diyen Arendt'i doğrulayan zamanlardan geçiyoruz.
Koronavirüs (Covid-19) krizinin belirsiz bir gelecekte sona ermesinin ardından AB ve öne çıkan AB ülkeleri önemli sorunlarla karşı karşıya gelecektir. Bu hakikate rağmen AB liderleri krizin başlangıcında salgın karşısında alınabilecek ekonomik önlem ve destek paketleri üzerinde bir mutabakat sağlayamamıştır..
Almanya gibi bazı ülkelerin krizle mücadelesi odağa oturtulurken Türkiye gibi ülkelerin başarıları görmezden geliniyor ya da istisnai durumlar ve bazı iddialar üzerinden spekülasyonlar yapılıyor.
İttifakların sorgulanmasından devletin ve dijitalleşmenin güçlenmesine kadar birçok alanda radikal dönüşümler olmasını öngörüyoruz. Ancak pandemi ile mücadele devam ettikçe aslında daha çok şeyin de değişmeyeceğini idrak ediyoruz.
Türkiye'nin uzun yıllardır başarıyla üstesinden geldiği mülteci meselesi, gelinen aşamada ciddi zorluklara yol açmaktadır. Türkiye bu yükün altından kalkabilmek adına Avrupa ülkelerine sorumluluk paylaşma çağrısında bulunmasına rağmen Avrupa ülkelerinin gerekli adımları atmamasının ardından Ankara mültecilerin ülkeden çıkışlarını engellememe kararını almıştır.
Almanya-Türkiye ilişkilerinde ciddi bir perspektif kayması yaşanıyor.
Yurtdışında referandum süresince Avrupa ülkelerinin‚ evet‘ oyu kullanacak Türklere karşı benimsediği ve rasyonel olmayan yaklaşımlar, seçim sonuçlarının açıklanması sonrasında da sürdürülmektedir.
Türkiye konulu haberler gerçeklerden değil Batılı gazetecilerin zihinlerinde kodladıkları önyargılarından hareketle masa başında tasarlanmaktadır.
ÜDİK toplantısının gerçekleştirilmiş olması iki ülke ilişkilerinin kriz öncesindeki düzeye döndüğünün göstergesi oldu.
Yaklaşık iki haftadır devam eden ve tüm dünyanın gündemini meşgul eden Gezi Parkı olayları, Balkan medyasında da geniş bir şekilde yer aldı. Ana akım Balkan medyasının Gezi Parkı'na ilişkin gelişmelerle alakalı kullandığı dil, ilginç bir şekilde Avrupa ve ABD medyasının kullandığı dille paralellik gösterdi. Türkiye'deki gelişmeleri abartarak yansıtan Batı medyasının izinden giden Balkan medyası, Türkiye'de ortaya çıkan toplumsal tepkilerin nedenlerini irdelemek yerine, doğrudan ülkenin demokrasi sorunu yaşadığını yansıtarak Erdoğan'a karşı kampanyaya dönüştürdü. Ancak Türkiye'nin son dönemlerde Balkan ülkeleri ile resmi ilişkilerde yaşadığı olumlu havanın toplumsal düzeyde de hissedilmesi, Gezi Parkı üzerinden yapılan medya kampanyasının etkisini sınırlı kıldı. Dolayısıyla Gezi Parkı'ndaki göstericilere medya dışında verilen toplumsal destek, az sayıdaki solcu ve sosyalist grupların eliyle yapılarak marjinal seviyede kaldı. Balkan medyasının Batı'daki ana akım medya gözlüğünü takarak Gezi Parkı'nı okuması ve kullandığı retorik genel olarak üç noktaya vurgu yaptı.