Doğu Akdeniz sorunu nedeniyle Türkiye ile bazı Avrupa ülkeleri arasındaki gerginlik son haftalarda iyice tırmandı.
Türkiye ile doğrudan sorun yaşayan Yunanistan, GKRY ve Fransa bütün Avrupa Birliği’ni arkalarına alıp Ankara’yı sıkıştırmak istiyorlar. 24-25 Eylül’de yapılacak AB Zirvesi’nde Türkiye’yi geri adım atmaya zorlayacak sertlikte yaptırım kararı alınmasının yolunu hazırlamaya çalışıyorlar.
Avusturya gibi, Türkiye karşıtı hükûmetlere sahip bazı ülkelerin de Türkiye’deki iktidarı zayıflatacağı düşüncesiyle bu çabalara destek vermesi bekleniyor.
[caption id="attachment_74027" align="aligncenter" width="1024"] T.C. Dışişleri Bakanlığı AB Başkanlığı Kurumsal logosu | Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Avrupa'da artan hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlüğe dikkati çekti: Çavuşoğlu, dün video konferans yöntemiyle katıldığı Avrupa Parlamentosu (AP) Dışilişkiler Komisyonu Toplantısında, Türk bayrağı logosuyla ilgili yaşanan gerginliğine ilişkin, buradaki bazı üyelerin logoya sabır gösteremeyip hazmedemediğini söyledi.
Avrupa'da artan hoşgörüsüzlük ve ırkçılıktan sonra bu tür gelişmeleri kabul etmediklerini fakat şaşırmadıklarını da dile getiren Çavuşoğlu, AB Bakanlığının, söz konusu logoyu kuruluşundan bu yana kullandığını belirtti.
Çavuşoğlu, Türk Bayrağı ve AB Bayrağının birlikte olduğu bu logonun, esasen ikili ilişkilere verilen önemin göstergesi olduğuna işaret ederek, bugüne kadar bu logonun önünde çok sayıda önemli toplantının yapıldığını ve hiçbir itirazın olmadığını hatırlattı.
Buna karşılık, söz konusu logoya ilişkin memnuniyetini dile getiren çok sayıda üst düzey AB yöneticisi ve parlamenterin de olduğuna işaret eden Çavuşoğlu, "Şimdi ne oldu da buna itiraz ediyorlar? Bunun tek bir sebebi var: Avrupa'da artan ırkçılık, hoşgörüsüzlük, nefret ve tahammülsüzlük. O logoda hiçbir sorun yok." dedi.
Çavuşoğlu, diğer parlamenterlerin, toplantı sonrasında Türk büyükelçiliğine giderek, logoya karşı çıkan Alman parlamenterin yanlış yaptığını söylediklerini aktardı ve bu durumun memnuniyet verici olduğunu dile getirdi.
Bakan Çavuşoğlu, konuşmasında, 9-11 Eylül'de Mali, Gine Bissau ve Senegal'e yaptığı resmi ziyaretlere de değinerek, söz konusu ziyaretlerin oldukça başarılı geçtiğini ve hedefine ulaştığını kaydetti. (AA, 12 Eylül 2020)[/caption]
Avrupa’da şekillenen ve giderek genişleyen bu düşmanca tavır karşısında Türkiye’nin diplomatik, ekonomik ve askerî araçların hepsinin devrede olduğu hassas bir politika izlemesi gerekiyor. Bu çerçevede, Türkiye’nin Avrupa politikasında hesaba katmasını önemli gördüğümüz hususlara değinelim...
İlk olarak, Türkiye’nin kendisine karşı bütün Avrupa ülkelerini bir araya getirecek bir blok oluşmasını engellemesi gerekiyor. Yunanistan, GKRY, Fransa ve Avusturya’nın hedefinin tam da böyle bir blok oluşturmak olduğu düşünülürse, Ankara’nın en az onlar kadar yoğun çaba sarf ederek Avrupa ülkelerine Türkiye’nin tezlerini anlatması ve mümkünse bu ülkeleri kendi yanına çekmesi, bu mümkün değilse en azından tarafsız olmalarını sağlaması büyük önem taşıyor.
Avrupa ülkeleri sadece AB’den ibaret değil ve AB de dış politika konularında Fransa ya da Almanya’nın güdümünde değil. Paris ve Berlin AB’yi domine etmeye çalışsalar da, onların müdahaleci politikalarına isyan eden çok sayıda AB ülkesi var. Polonya, Macaristan ve hatta İtalya’yı bu ülkeler arasında sayabiliriz.
Türkiye’nin AB ile yaşadığı sorunların özünde Fransa ve Almanya gibi ülkelerin Türkiye’nin egemenliğine saygı duymayan müdahaleci politikaları olduğu düşünüldüğünde, Ankara’nın ülkemize karşı Avrupa’da oluşturulmaya çalışılan bloka karşı bu müdahaleci politikalardan rahatsız olan ülkelerle ortaklık oluşturması Türkiye için ciddi alternatiflerden biridir. Bu çerçevede Macaristan ve İngiltere ile geliştirilen ilişkilerin Polonya, İtalya ve daha pek çok ülkeye genişletilmesi mümkündür.
Bu noktada esas olan, karşı tarafı yekpare bir blok olarak görmemektir. AB içerisindeki Türkiye karşıtları nasıl Türkiye’yi yekpare olarak görmeyip, ülkemize karşı izledikleri düşmanca politikalarında kendilerine içeriden müttefikler kazanma yoluna gidiyorlarsa, Türkiye’nin de Avrupa içerisindeki rekabet ve kavgaları çok iyi gören ve değerlendiren politikalar izlemesi önemlidir.
İkinci olarak, Türkiye Avrupa’da kendisine karşı oluşturulmaya çalışılan düşmanca bloka karşı sadece bazı Avrupa ülkeleriyle iş birliği arayışıyla yetinmemeli, çok boyutlu dış politika çerçevesinde Avrupa’yı başka bazı küresel ve bölgesel aktörlerle kuracağı ortaklıklar yoluyla da dengelemeye çalışmalıdır. Bu arayış doğrultusunda iş birliği yapılacak aktörlerin küresel güçler olması durumunda, söz konusu güçlerin de ABD, Fransa ve Almanya gibi Türkiye ile egemen eşitliğe saygı temelli bir ilişki yerine, çerçevesini kendilerinin belirleyeceği yeni bir tür bağımlılık ilişkisi tesis etmeyi arzu edecekleri riskini de sürekli akılda tutmak ve söz konusu ilişkinin sınırlarını ona göre belirlemek önemlidir.
Üçüncü olarak, uluslararası ilişkilerde karşı taraftan gelecek düşmanca adımlara karşı asıl caydırıcılığın askerî güçle mümkün olacağı bilinciyle hareket edip, Türkiye’nin askerî gücünün daha da artırılması yönündeki çabalar güçlendirilerek devam ettirilmelidir.
Müttefik kazanmaya ve karşı tarafın saflarını gevşetmeye yönelik adımlar önemlidir ama esas olarak güç politikasının hâkim olduğu uluslararası ilişkilerde Türkiye’yi güvende tutacak asıl unsur kendi askerî ve ekonomik gücüdür. Bu alanlarda son yıllarda Türkiye’yi dışa bağımlılıktan kurtarma yolunda atılan adımların kararlı bir şekilde sürdürülmesi ülkemizin Avrupa’yla ilişkilerinde ihmal edilmemesi gereken hususlardan biridir.
Dördüncü olarak, Avrupa’nın Türkiye’nin en büyük ekonomik ortağı olduğu gerçeğini akılda tutarak hareket etmek ve bazı alanlarda yaşanan sorunların Avrupa ülkelerinin tamamıyla ve her alanda krize dönüşmesinin önüne geçecek bir tavır içerisinde olmak önemlidir.
Son olarak, ülkemizin Doğu Akdeniz ve mülteci sorunları başta olmak üzere Avrupa ile ilişkilerinde karşılaştığı sorunlarda izlediği politikanın haklılığının kendi halkımıza yeterli ve doğru bir şekilde anlatılması, Türkiye’ye karşı düşmanca politikalar izleyen Avrupa ülkelerinin, geçmiş yıllarda olduğu gibi kendilerine içeriden müttefikler bulması ihtimalini azaltacaktır.
[Türkiye, 12 Eylül 2020].