Türkiye’nin aleyhine olan ya da olabilecek her gelişmede, ana muhalefet partisi ve lideri Kemal Kılıçdaroğlu ülkenin çıkarına olan tarafın tam karşısında hizalanıyor.
Türkiye aleyhine ortaya çıkan her gelişmede, söz konusu gelişmenin hükûmete vereceği zararın hesabını yapıyor. İktidarı zor duruma düşürmek için rolünü eksiksiz oynuyor.
Özellikle uluslararası ilişkilerde, Türkiye’den kaynaklanmayan ancak Türkiye’yi etkileyebilecek meselelerde hükûmete yardımcı olacak yerde, batılılara yarayacak kullanışlı hâle getirmenin yollarını arıyor.
Uluslararası her krizi araçsallaştırarak bir siyasal mücadele aparatına dönüştürüyor.
Batının bile aklına gelmeyen konuları maniple yöntemi ile gündeme taşıyor.
En nihayetinde en millî meselelerde dahi tarafını, küresel güçlerden yana kullanıyor.
Türkiye’ye yapılan operasyonların sadece AK Parti hükûmetine değil, devletin bekasına yönelik olduğunu bilmemesi düşünülemez.
Ama, bütün meseleleri bir iktidar mücadelesine indirdiği için, bir sorunun Türkiye’nin çıkarına zarar verecek olup olmamasını önemsemiyor.
İşte en son Orta Doğu’da Katar’ı izole etmeye dönük uluslararası operasyonda tarafını yine küresel güçlerden yana kullandı.
Katar karşıtı koalisyona çok net ve açıktan destek verdi.
Batı’nın Katar’a yönelik çevreleme ve izole etme gerekçelerini aynen tekrar etti. Ve Katar’ı teröre destek vermekle suçladı.
Ardından da konuyu iktidar partisine getirerek, Katar’la bugüne kadar geliştirdiği ilişkiler konusunda, iktidarı sert bir tonda suçladı.
Bunu söyleyen Kılıçdaroğlu, düne kadar iktidar partisini Orta Doğu ülkeleri ile Türkiye’nin arasını açmakla suçluyordu.
İşin garip tarafı, “Katar’ın izolasyonu konusunda” iktidarı “tarafsız” olmaya davet eden Kılıçdaroğlu, kendisi en başından tarafını seçerek, Katar’ı teröre destek veren ülke olarak nitelendirdi.
O zaman çok açık şekilde sormak gerekiyor.
Eğer, bazı ülkeleri teröre destek vermekle suçlama konusunda ana muhalefet lideri bu kadar hassas ise, bugüne kadar Almanya, ABD, Belçika gibi ülkelerle ilgili aynı hassasiyeti niçin göstermedi?
Almanya, FETÖ ve PKK’nın üssü hâline gelmiş durumda. Daha bu hafta Türkiye’ye gelen Almanya Dışişleri Bakanı, kendi devletinin PKK ile yeterli mücadeleyi yürütmediğini kabul etti. Almanya’ya sığınan darbeci FETÖ’cüleri sahiplenen bir tutum sergiledi.
***
Konuyu biraz daha somutlaştıralım.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’yi bu hafta ziyaret eden Almanya Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel’i parti genel merkezinde kabul ketti.
Özellikle görüşmenin içeriği ile ilgili, partiden yapılan açıklamayı takip ettim.
Evet, yanılmadınız. PKK ve FETÖ konusu gündeme gelmemiş.
Yapılan açıklamadan şunu anlıyoruz. CHP heyeti, Almanlara, Türkiye’deki “tutuklu gazeteciler” ve “olağanüstü hâl”i anlatmışlar. Almanlar da İncirlik üssü konusunda ana muhalefet partisinden destek istemiş. Bu kadar. Almanya’nın PKK ve FETÖ’ye verdiği destekten dolayı, konuk Dışişleri Bakanı Gabriel’e bir sitem dahi edilmemiş. Alman siyasetçilerin PKK ve diğer terör örgütleri ile tutumları söz konusu bile olmamış.
Ana muhalefet partisinin dış politika yaklaşımını uzun uzun analiz etmeye bile gerek yok. Bu iki konudaki tutumuna bakmak yeterince açıklayıcı.
[Türkiye, 8 Haziran 2017].